“Türklüğü yüceltmek için yaşa, Türk’e kılıç kaldıran eli kır!” -Emir Timur

Tarih 8 Nisan 1336… Bıraktığı tarihi ve güçlü rönesans medeniyetinin yanında, askeri dehası ve otoriter teşkilatlanma anlayışı ile kendisinden sonraki hükümdarlara ilhâm olmuş, Türk ve Dünya tarihinin son büyük Cihangiri Sahipkıran Emir Timur doğdu.

Timur B2B046

Büyük asker ve siyasetçi Emir Timur 14. yy.’da Timurlular İmparatorluğunu kurmuş; Asya, Avrupa ve Afrika’da kasırgalar estirmiş; dahi bir asker, müthiş bir siyasetçidir. Emir Timur, İmar, inşa, iktisat ve siyasetteki başarıları, yenilikleri, üreticiliği tescillenmiştir. Yepyeni, görkemli, görkemli, müzeyyen şehirler kurmuş; bilim adamlarını; İslam âlimlerini korumuştur. Türk dilini, İslam dinini yaymış; zararlı akımları, karışıklıkları, terörizmi önlemiş; Güven ve istikrar sağlamıştır. Bıraktığı eserler, şehirler göz kamaştırmış ve hayranlık uyandırmıştır. Onun başarılarına Avrupa’da “Timur Rönesansı” denilmiştir. Büyük Timur, çok iyi bildiği mahalli Türk-İslam siyasi yönetim kültürü ile başarılı bir idare ortaya koymuştur.

Timur kurduğu devlet, uyguladığı idare, savaş ve imar pratikleri ve koyduğu yasalar bakımından önemli bir şahsiyet olarak tarihlere geçmiştir.

Ancak Arap din ve tarih bilgini İbn Arapşah tarafından yapılan çalışmalarda Timur'un Şam'ı almasından rahatsız olmuş olacak ki "Acaibu’l-Magdu (Bozkırdan Gelen Bela)" adlı kitabında yazdıklarına bakılacak olursa başlıklardan itibaren Timur’a hakaretlerle başlamaktadır.

İbn. Arapşah’ın Acaibu’l-Magdur kitabı basılıp dağıtılmış; Timur’u sevmeyen camianın başucu kitabı olarak kullanılmıştır. Batılı Oryantalistlerin Timur’a daha farklı ithamları da olmuştur: “çatlak beyinli, megaloman, katil, deli adam…”gibi. İdaresiyle, ilmiyle, askeri zekasıyla ve kültürüyle o kadar göze batmış olacak ki hainlerinin diline böyle düşmüştür.

Emir Timur’un ailesi köken olarak Cengiz Han’ın atası olan Bodançar’a dayandığı iddia ediliyor.

Timur’un Türk mü Moğol mu olduğu günümüze kadar olan süreçte çok tartışılmış. Büyük tarihçi Zeki Velidi Togan’ın bir makalesi ile bu konunun açıklığa kavuşturulmuş olduğu belirtilmiştir. Ancak Emir Timur’la Şam’da yüzyüze görüşme ve konuşma fırsatına sahip olmuş olan büyük sosyolog, siyaset felsefecisi ve tarihçi İbni Haldun, onun kendini etnik olarak Türk kabul ettiğini; Cengizhan soylu olmayı kabul etmediğini; Şiiliği asla desteklemediğini onun gerçek anlamda bir bilim adamı vasfında bir tarih ve siyaset birikimine sahip olduğunu kaydetmiş ve Timur hakkındaki yalan yanlış iddiaların tümünü çürütmüştür.

TÜRK-İSLAM DÜŞÜNCESİNDE TİMUR'UN DEVLET İDARESİ 

Timur bir yandan İslam sofilerinin zikir ve sohbet meclislerinde manevi kültür ve terbiye ile donanırken, bir yandan da, Gazevatlar, Hz. Ali Cenknameleri, Hamzanameler, Türk-İslam Destanları, Kur’an ve hadislerden peygamber kıssalarıyla anlatılan adalet, iyilik ve hayır uğruna her şeyi göğüsleyecek bir ruh donanımı kazanmıştır.

İslam öncesi Türk yönetim felsefesinin ne olduğu daha önceki yazımda belirttiğim Göktürk ve Tonyukuk anıtlarında taşlara hak edilmiş yazıtlardan bellidir. Bu anıt kitabelerde hem geçmiş toplumsal yanılmalar hem de liyakatsiz yöneticilerin yanlışları anlatılmakta ve geleceğe dönük uyarılar yapılmaktadır.

Bu da bize Moğollardan önce Türklerin de yasa koydukları bu kitabelerde yazılmış olduğunu  gösteriyor. Türklerde İslam öncesi bile devlet düzenine Hak sungusu anlamında “Kut” denilmesi, devlet başkanının, Tanrı tarafından görevlendirilmiş sayılması, İslamiyet’te Kur’andaki “Ülü’l-Emr” (Kur’an, 4/59) kavramıyla Allah ve Peygamberden sonra yöneticiye de itaatin emredilmesi bir aynı mana üzerinde olduğunu anlatır.

Yönetim, huzur ve hâkimiyet için gücün önemini çok iyi bilen Timur Allah bir olduğu gibi dünyada hükümdar da tek olmalıdır felsefesine sahip bir yöneticiydi.

Asya’nın ortasında alabildiğine devam eden iktidar ve taht kavgalarına karışmak hatta farklı taraflarda idari ve askeri rol almak Timur’un harp yeteneği ve keskin zekâsı için bir yöntem deneme ve uygulama alanı da sağlamıştır. On sene sonunda Maveraünnehir ve Horasanı kapsayan Timur devletini kurmayı başaran hem bir siyaset adamı, hem de taktik harp stratejisti ve yöneticisi, muzaffer bir komutan olarak kendisini ispat etmiş; siyaseten de Halkın takdiri ve desteğini arkasına almıştır.

Şam’ı ele geçirdikten sonra, Evliya Çelebi’nin abartılı aktarımına göre Timur, Şam’da Yezit’in izinden gidenleri yakmış ve Peygamber ahfâdını şehit etti diyerekten onun mezarını açtırarak cesedini ateşe vermiş; yetmemiş ordusuna da Yezit’in mezarına “bevlettirdiği“ kayıtlara geçmişti.

Tabi bu hadiseler sevmeyenleri tarafından hakkında abartılı karalama malzemesi olarak kullanılmıştır. Bunlar Timur’un cümle âleme ibreti için geri bırakmadığı savaş yöntemleri olarak düşünülmesi gerekir.

658433E6C03D08A353C50E4F

TİMUR-BEYAZIT KAVGASI

Tarihte iki Türk liderin çatışması ve sunulan iddialar da ayrıca bu yazının konusu olacak. Tartışmanın detaylarını bilenlerden kimisi Emir Timur’u suçlarken kimileri de Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazit'i haksız bulur. 

İkili arasında husumet karşılıklı yazdıkları mektuplarla başlar ve kanlı bir savaşla nihayete erer.

Esasen Timur, Osmanlı ile doğrudan bir çatışmadan çekinmekteydi. Bunun iki temel sebebi vardı: Osmanlı doğrudan cihat eden güçlü bir beylikti. Böylesi kıymetli bir misyonu üstlenmiş bir devlete doğrudan taarruz kendi ordusu ve devletin ileri gelenleri tarafından hoş karşılanmazdı.

Bir diğer neden ise Osmanlıların savaş yeteneği yabana atılacak bir mevzu değildi.

Timur kendisinden çok daha küçük bir devlete yenilmesi halinde hükümranlığı altında bulunan birçok devletçiğin isyan edeceğinden emindi.

Beyazit cephesinde ise durum farklıydı.Timur'u Anadolu'da yenmek imkânsız değildi. Olası bir zafer Osmanoğulları'na getirecek güç ve şeref devlet, ricalinin ve subayların hayli heyecanlandırıyordu.

İKİ TÜRK LİDERİN MEKTUPLAŞMASI

İki liderin arasında geçtiği iddia edilen mektuplara baktığımızda Beyazıt‘ın ağır diline şahit oluyoruz.

Beyazıt:

“Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. Mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. Osmanlı sultanlarını, Acem padişahlarına benzetme. Osmanlı askerleri de, ne Kıpçak ülkesi Tatarı gibi sıradan insanlar, ne de Hint toplulukları gibi başı boş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. Osmanlı askerleri, Irak ve Horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir.”

Timur bu sözlere hayli içlenir ve Beyazit'in kendisi için İslam düşmanı ve küffar gibi tanımlamalara şiddetle karşı çıksa da ölçülü ve soğukkanlı bir üslup kullanır.

353 150720191546 688975716

Şöyle der:

“Sen kendini Allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. Bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler fethederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. Kaldı ki bu halim, dünden daha açık ve kesindir. Bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir. Siz niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göstermiyorsunuz? Hem yaşça da senden büyük durumdayım. 

.......

 Bizim askerimiz babadan ataya Müslüman ve Müslüman çocuklarıdır. Niçin hidâyete layık olmasınlar? Kaldı ki, Osmanlı'nın askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır. Davamız cihangirlik olup, saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır, sikkeler basılıdır. Müslümanların ûlü'l-emri olduğumuzda şüphe yoktur. Bizim soyumuz, İlhân-ı Âlişân'a ulaşmaktadır. Eğer samimi selâmınızla beraber iyi ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. Aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve's-selâm...”

Beyazit, sonraki mektuplarında galeyana gelecek yahut getirecek ifadeleri terk ederek daha dikkatli kelimeler seçer.

Araştırmalar gösteriyor ki iki Türk lideri savaşa götüren süreç zaten kaçınılmazdı. Bu sebeple ortalıkta dolaşan ağır hakaretler içeren mektupların çoğu asılsız deniliyor. İki hükümdar da meseleyi diplomasi ile çözmeye çalışmış; ancak bu mümkün olmayınca malum hadise meydana gelmiş.

TİMUR'A ESİR DÜŞEN BEYAZIT

Savaştan sonra meydana geldiği iki hadise ise tarihin belki de en dikkat çeken unsuru ki bunlar Beyazıt ‘in kafese konulması ve sonrasında intihar ettiği iddialarıdır.

Hatta Emir Timur’un ayağı aksak olduğu için “Timur lenk” lakabını almasından ötürü Beyazıt ‘a olan şu sözleri kayda geçmiştir:

“Şu Allаh’ın işine bаk! Kocа dünyа senin gibi bir körle benim gibi bir topal kaldı, ona gülüyorum! “

Timur’un sol аyаğı oldukçа topаl iken, Yıldırım Beyazıt de sağ gözü oldukça az görmekteydi.

1149246 1912698825

Türk edebiyatı tarihçiliğinin ilmî kurucusu, Türkoloji'de yeni ufuklar açmış ilim otoritesi, edip, yazar, siyaset ve devlet adamı. Mehmet Fuat Köprülü'nün çalışmalarından anlıyoruz ki Timur, Osmanlı Sultanını kafese koymuş ve Semerkant'a götürmek istiyordu.

Bunlar katlanamayan Yıldırım Beyazıt güçlü iddialara göre yüzüğündeki zehir, zayıf iddialara göre ise başını kafesin demirlerine vura vura intihar etmişti.

Timur, ölümünden sonra Beyazıt’ın Bursa'ya defnedilmesine müsaade etmişti ancak Beyazıt mezarında da rahat bulmayacaktı.

İddialara göre 1414 yılında Karamanoğlu Mehmet Bey, babasının intikamını almak için Beyazıt'ın kemiklerini türbesinden çıkarır ve yakar.

Emir Timur’un 12 Maddelik Yönetim İlkeleri

Emir Timur, 19 Mart 1405 günü çocuklarına 12 maddeden ibaret bir öz anayasa bırakır. “Saltanat fatihleri, cihanın ulvi sultanları” olarak nitelediği nesline hitaben, idare, adalet, askerlik, dayanışma, iyilik, merhamet ve kılıç hakkı üstüne çok önemli ve anlamlı 12 maddelik yönetim ilkelerini, çocukları namına vasiyet olarak bırakır ve derki;

"Oğullarım! Rehberiniz Adalet ve iyilik olsun. Biliniz ki, çoğunuz Allah'ın lütfuyla benden sonra tahta çıkacaksınız. Bu yüzden, sise bir armağan olarak, ilkelerimi bir araya getirdim. Bunlar on iki adet olup bunların önemine en iyi tanık olan benim. Bu ilkeler sayesinde, ben bir cihan devletini kurdum, ülkeler, iklimler fethettim ve fütuhatımı korudum"

Emir Timur’un 12 yönetim ilkesi şunlardır:

1.      Allah’ın dinini ve Muhammed'in dinini dünyaya yaymayı gerekli kıldık. Ben her zaman her yerde İslam'ı tuttum

2.      Gerek fetihlerimde gerekse fethettiğim yerleri idare etmemde bazıları bana bilek güçleriyle, bazıları da danışmanlıklarıyla yardım ettiler. Ben de onları ikbalimin sermayesi amacıyla istihdam ettim; sarayımın süsü idiler.

3.       Düşmanları yenmek, eyaletleri fethetmede ulema ile müşavere, temkin, dikkat ve etkinlik bana çok yardım etti. Hükümet yönetiminde esneklik, insaniyet ve sabırlı hareket ettim. Hiç ilgilenmiyormuşçasına, meşgulmüşçesine görünerek, her şeyi nezaretim altında tuttum. Sevenlerime ve sevmezlerime ayırmaksızın eşit ve iltifatkar davrandım.

4.       Düzen ve kanunlara sadakat benim idaremi öylesine güçlü kıldı ki vezirler, komutanlar, askerler ve halk yukarı sınıflara tamahkar olmazlardı. Her biri bulunduğu konumdan memnundu..

5.       Subay ve askerlerimi yüreklendirmek için altın ve cevher sarfından çekinmedim. Onları soframa oturttum; onlar da savaşlarda, kavgalarda benim için can verdiler. Yaşamsal ihtiyaçlarını kolaylaştırma ve giderlerine katılarak bana bağlılıklarını sağladım. Böyle kıymetli bileklerin ve savaşçılarımın yardımı ile yirmi yedi imparatorluğun hakimi oldum. “İran, Turan, Rum, Mağrip, Suriye, Mısır, Irak-ı Arap, Irak-ı Acem, Mazenderan, Geylan, Şirvan, Azerbaycan, Fars, Horasan, Cidde, Büyük Tataristan, Harezm, Hotin Kabulistan, Bahter-ı zemin, Hindistan..” Bütün bu kıtalar bana bağlıydı ve ben onlara yasalar yaptım. Hanlık kaftanını giyince, artık istirahate veda ettim. Zaten on iki yaşından beri diyar diyar dolaşıp sıkıntı ve zorlukla çarpışır, projeler yapar, düşman alaylarını dağıtır, askerler ve zabitler arasında vaki olan itaatsizlik ve disiplinsizlikleri görmeye ve onların kaba laflarını duymaya alışır; ama sabra yapışarak , önem vermezmişçesine onları sakinleştirmeyi başarırdım. Savaş alanlarında düşman safları içine daldım, işte ancak böyle ben ülkelere hükümdar oldum ve şöhretim uzak memleketlerde çalkalandı.

6.       Adalet ve tarafsızlıkla insanların hayırseveri oldum ve hayranlığını kazandım. Güzel davranışım masumlar kadar kusurlulara da şamildi. Cömertliğimle, insanların kalbini kazandım. Hükümlerimin temeli adalet ve insaftı. Bu politikayla askerlerimi ve halkımı korku ve umut arasında tuttum. Kahramanlarım, savaş alanlarında beni yanlarında görürlerdi. Mazlumu zalimin elinden kurtardım. Şahıs veya mal ve mülke yapılan zararı tamamen meydana çıkarınca, kanunu tatbik ettim ve suçsuzları asla kabahatli çıkarmadım. Planlarıma engel olmak için bana karşı kılıç çeken her kim, af dileyince, tarafımdan iyi davranışa mazhar oldu. Ona değeri kadar davrandım, hatalarını unuttum. Hatta, hala onun kalbi yaralı ise, bu yarayı iyileştirmeye çalıştım.

7.       Seyitlere, ulemaya, fukahaya, filozoflara, tarihçilere çok iyi muamele ettim. Allah böyle iyi ve yürekli adamları sever; benim de dostlarımdılar. Alimlerle sıkı ilişkilerde bulundum ve asil yürekli insanların muhabbetini kazanmaya çalıştım. Bunlarla müşavere yaptım ve onların duaları bana zaferler kazandırdı. Derviş ve yoksulları himaye ettim. Bunlara zerre kadar kötülük etmemeye çalıştım; taleplerinin hiçbirisini reddetmedim. Başkasını aleyhinde çekiştirenleri sarayımdan kovdum. Onların laflarını ve iftiralarını hiç önemsemedim.

8.      Her girişimimi başa çıkarmakta azimli ve kararlıydım. Bir projeye karar verdim mi, artık bütün zihnim o meşgul eder. Onu başarmadıkça, asla bırakmam. Hiçbir zaman halim, sözümü yalanlamadı. Asla katı davranmadım. Allah hiddete gazap eder korkusuyla kimseye hiddet ve gazap ile muamele etmedim. Adem babamızdan Hazreti Muhammed’e, ondan da benim kuşağıma kadar gelip geçen hükümdarların ne tür kanunları olduğunu âlimlerden sordum. Bu geçmiş hükümdarların hal ve uygulamaları, ilimleri, nutukları çoktan beri bence malum du. Onların güzel vasıfları ve yaşantılarının en beğenilen taraflarıyla vasıflanmaya öteden beri özenirdim. Çöküşlerinin sebeplerini araştırdım ve inceledim, onların düştükleri yanlışlardan çekinmeye gayret ettim. Vergi tahsillerinde oransızlık, istismar, rüşvet ve halka baskıdan sakınmaya dikkat ettim. Bunların kıtlık ve her belayı getirecek; millet ve cemiyeti yok edecek fenalıklar olduğunu bilirdim.

9.       Halkın durumuna vakıftım; büyüklere öz kardaşım, küçüklere öz çocuklarım gibi davrandım. Her yerin ahalisinin adet ve karakterine göre adet edinmeyi edinmeyi bildim. Yeni tebaamın ve onların öncülerinin sevgilerini kazandım. İdarelerine, âdetlerine bilen ve güvenlerini kazanmış kimseleri atadım. Her eyaletin âdetlerini öğrendim. Devletimin her yöresindeki asker ve ahalinin hallerini bildirmek üzere doğru düzgün, tanınmış adamlar bulundurdum. Bunların iş ve ilişkilerinde en küçük bir hatasını görünce şiddetle cezalandırdım. İdareciler, askerler ya da halktan bir haksızlık yapılırsa, zalimi adalete verdim.

10.   Bir kabile veya göçebe idarem altına girmek isterse, beylerini şerefle, diğer mensuplarını mevkilerine göre bir itibarla kabul eltim. İyilere iyilikle davrandım, kötülere fenalıklarını iade eyledim. Bana dost olan herkes, bu sevgi alakasından hiç pişman olmadı. Her dostluğa dostça karşılık verdim. Kimin hizmeti ve yardım etti ise karşılıksız kalmadı. Düşmanım olan birisi sonradan hatasını anlayarak benden koruma ve lütuf rica etmişse, ona dostça karşılık verdim. Şir Behram’la öyle oldu. Bu bey, benimle arkadaş iken sonra tam iş ortamında terk edip ganimet derdine düşerek bana düşmanlık etti. . Sonra da tuz ve ekmek hatırına geldi, affet için yalvardı. Bu şan ve asaletin felâket girdabından geçmiş deneyimli, kabadayı kavga adamlarındandı. Hatalarına bakmadım, yiğitliğine bağışladım. Dostluk gösterisi olarak da önceki rütbesine denk bir rütbe verdim.

11.    Oğul, torun, dost, müttefik bana rabıtası olan herkim olsa iyiliğimden kısmetini aldı. Başarı ve saadetimin cazibesi ve mevkii, bana hiç kimseyi unutturmadı. Her zaman, herkes, benden layık olduğu ödül ve saygıya mazhar oldu. Merhamet ve şefkati de elden bırakmadım. Oğullarımın da, torunlarımın da akrabalık bağına saygılı oldum. Onların yaşam ve hürriyetine kötülük etmedim. Herkese bildiğim karakterine göre göre muamelede bulundum. Başarılarımın sönük olduğu vakitlerde kazandığım deneyimler, dostlara ve düşmanlara karşı hangi tarzda davranmam gerektiğini bana gösterdi.

12.    Lehimde ve aleyhimde hareket etseler bile, daima askerlere hürmet ettim. Kalıcı bir saadeti, hemen geçiveren bir şeye feda eden insanlara teşekkür etmek bir borçtur. Onlar savaşa dalarak canlarını feda ediyorlar.