GENEL TERÖRİST PROFİLİ VE AYKIRI EL-KAİDE MİLİTANI
Mehmet Z. ÖZTÜRK
1980 Askeri darbesinin silahlı grupları çözerek yok etmesinin temelinde bu silahlı grupların siyasi yapılarının yok edilmesi çok az bir etki sağlamıştı. O dönem özellikle aşırı sol örgütler daha çok silahlı teşkilatlarını "hücre yapılanması" şeklinde faaliyete geçiriyorlar fakat güvenlik güçleri bu yapıyı çok az oranda bilebiliyordu. Askeri darbenin güvenlik güçlerine sağladığı radikal davranma imkânı kısa sürede bu hücre yapılarının deşifre olmasını sağladı.
Hücre yapılarının çözülmesi her geçen biraz daha artarken, güvenlik güçleri için aynı zamanda titiz bir çözümleme ve her ayrıntıyı kaydetme gibi bir zorunluluk getiriyordu.Asker-polis-MİT bu süreçte daha fazla koordine ediyor, gerektiğinde ortak operasyonlar yapıyorlardı. Kısa sürede örgüt ve terörist profilleri ortaya çıkmaya başlamıştı.
Türkiye?nin geçirdiği bu sürece ASALA terör örgütü ve devamında PKK ve Hizbullah terör örgütlerini de eklersek bu güne kadar geçen süre, mücadele edilen örgüt yoğunluğu ve mücadele edilen terörist/militan sayısının yoğunluğu gereği elde son derece iyi bir bilgi bankası bulunmaktadır.
Genelde dünya adına savaşlardan bahsedildiğinde iki dünya savaşı yaşandığı vurgulanır. Bu bakış açısıyla öngörüler doğrultusunda hareket edildiğinde ise yaşanacak sıradaki dünya savaşı da III Dünya savaşı olarak tanımlanır. Oysa genel gidiş ve bu gün içinde bulunduğumuz durumu iyi tespit edebilmenin yolu, kaçıncı savaşı yaşayacak olmamızı iyi tespit etmemize ve aynı zamanda savaşların içeriğini bir o kadar iyi tanımlayabilmemize bağlıdır. Bu durumda gelecekte sıradaki savaşa III Dünya savaşı demek doğru olmayacaktır. Soğuk savaş II Dünya savaşının devamı olarak kabul edilse de, soğuk savaşın bir önceki savaşa ulanması birçok ayrıntıyı göz etmeyi gerektirir ki bu oldukça hatalı ve eksik yaklaşım olacaktır. En azından şimdi yaşadıklarımız, soğuk savaşın II Dünya savaşından kesin hatlarla ayrılması gerektiğini net olarak göstermektedir. Soğuk savaşı II Dünya savaşının devamı olarak göstermek bazı ülke ve tröstlerin doğrudan işine geleceği de bir başka gerçekliktir.
Bu durumda sıralama olarak soğuk savaşa III Dünya savaşı diyerek kesin olarak bir öncekinden ayıralım yazımızda böyle ifade edelim. III Dünya savaşı başladığında, ittifaklar neticesinde kurulan cephe-siper kavramları yapılan anlaşmalar gereği pratikte ortadan kalkmakla beraber artık kullanılması da pek fazla zafer getirmeyecek kavramlar oluverdi. Dar bölge savaşlarında pratik olarak kullanıldığı ve hala kullanılacağı kesin olmakla beraber, III Dünya savaşı buna artık ihtiyaç duymuyordu. Cephe-siper pratiği "er-meydanı" anlamına gelirken III Dünya savaşının ihtiyaç duyduğu sinsilik ve kalleşlikti. Zaten böylede oldu, III Dünya savaşı eski kavramları unutturup, casusluk, yeni model istihbarat, gerilla, kontr-gerilla, dinleme, eylem, şiddet, terörizm-terör, anarşi, sızma, vur-kaç vb. kavramları pratiği dönüştürerek savaşı ve çatışmayı yürüttü.
III Dünya savaşını Kutupların savaşı olarak tanımlamak doğruydu. Artık işin içinde entrika varsa, bir ülkenin düşmanına doğrudan cephe açması, siperlere kendi askerini yerleştirmesi gerekmiyordu. Bir başka ülke ajan faaliyetler sonucu bir şekilde düşmanı tarafından kontrol ediliyor, içerisinde silahlı gruplar kurulabiliyor, bu silahlı gruplar devletin yönetimi veya esas düşman ülke ile çatıştırılabiliyordu.
Bu gün ise asimetrik savaşı yaşadığımız bize dikte ediliyor. Bu şu anlama getiriliyor. Artık dünyada devletlerin birbiri ile doğrudan savaşı yok, isteyerek ya da istemeden oluşturulan/oluşan yasadışı silahlı bir grup başka ülke/ülkeler ile çatışmaya girebilir. Bu nedenle ülkelerin güvenlik güçleri ve orduları ortak hareketle bu yasadışı güçlere karşı topyekûn silahlı mücadele başlatmalıdır. Bir tarafta ortak ordu diğer tarafta ortak yasadışı güçler savaşacaktır. İki farklı silahlı yapının savaşı da simetrik olmayan bir savaş olacaktır.
Bu konuda genel ve hâkim karar vericiler bölgesel olan ERA-ETA-PKK terör örgütlerini de bu savaşa dâhil etmemek için bu örgütleri siyasallaştırarak silahlı yapılarını unutturacaklarıdır.
Bu yaklaşıma göre dünya ülkeleri, topyekûn olarak karşı tarafa genel bir savaş açılacaktır ki tamda bu noktada karşı taraf için bir topyekûn olma durumu söz konusudur ve olmalıdır. Karşı tarafın topyekûn olmasından dolayı, yasadışı silahlı savışı da kaçınılmaz olarak küresel terör olacaktır.
Genel anlamda, düşünülen bu karşılıklı savaşma isteği doğal olarak yeni bir dünya savaşı olacaktır. Bu dayatmayı kabul etmeyen devletler de otomatik olarak karşı taraf kabul edileceklerdir. Böylece her hal ve şartta bu genel bir savaş olacaktır. İşte eli kulağında olan bu savaşa IV Dünya savaşı diyebiliriz.
Bu yeni savaşın alt yapısı hazırlanırken dünya sahnesine de süratle "küresel teröristler" servis edilmesi gerekmektedir. Bir tanesi çok kısa zamanda ülkemize hemen geldi.
Başbakanın Diyarbakır çıkartması sırasında hemen yakalanan teröristin El-Kaide terör örgütü elemanı olduğu ve İsrail gemilerine eylem yapacağı haber olarak servis edildi.
Buraya kadar dünya savaşlarının kısa profilini çıkardığımız kabul edilirse ki gerekliydi, şimdi terör örgütü ve teröristin profilini çıkartabiliriz.
Terör örgütleri ideolojileri kadar ortaya çıktıkları toprakların sosyal ve kültürel yapısının izlerini taşırlar. Din odaklı bir terör örgütü ilave olarak ait olduğu inancın motiflerini taşır. Hizbullah gibi bir terör örgütü bu anlamda çok bariz olarak ortaya çıkarken daha dehşetli olan El-Kaide?nin daha fazla radikal ve planlı olması gerekir. İkiz kuleleri vurmadan önce bir iz ve emare tespit edilememişti.
Genelde terörist bir en önce hayatta kalmalıdır çünkü örgüte pahalıya mal olmaktadır. Bir terörist aynı zamanda sağlıklı olmalıdır ki her zaman eyleme hazır olabilsin, terörist her zaman işkenceye dayanıklı olmalıdır yakalansa bile güvenlik güçlerinin oyalayıp eylemi ve arkadaşlarını deşifre etmesin. Terörist inisiyatif kullanmalıdır ama aynı zamanda eylem planı ve hatta pratiği yapmalıdır. Fazla uzatmadan son olarak bir terörist ketum olmalıdır ki yakalandığında yada konuştuğunda örgütün ciddiyetini gösterebilsin.
El-Kaide en dehşetli terör örgütü olduğuna göre, militanlarının profili bu genel kabullere daha fazla uyumlu olmalıdır.
Asker ve polis çok iyi bilir, bir Hizbullah teröristi yakalandığında en az iki-üç gün ağzından Allahuekber ve Allah kelimelerinden başka bir şey almak mümkün olmuyordu.
Diyarbakır çıkartması sırasında yakalanan El-Kaide teröristi tecrit bile edilemedi, pencereden her şeyi anlattı.
Sizce inandırıcı bir El-Kaide militanımıydı acaba?
Yorumlar