Geçenlerde Sn. Metin Münir'in Vatan Gazetesi'nde ideoloji yarışında Çin ve Türkiye adlı bir yazısı yayınlandı. Beyefendinin alanı nedir bilmiyorum ama yazısının vizyondan mahrum içeriğinden bizim Sn. Başbakana akıl veren zevattan olduğuna hükmettim.

1 Haziran Çarşamba günü Sn. Prof. Hurşit Güneş'in Milliyet Gazetesinde "Çin'in Çengellenmesi" adlı nefis makalesini okuyunca yüreğim ferahladı.

Bu ara Sn. Taha Akyol'unda "Amerika ile Çin arasında" adlı bir makalesi yayınlandı. Sn. Akyol'un da hukukçu olması sebebiyle iktisadi konulara uzak olduğunu fakat buna rağmen bir çok noktada Sn. Metin Münir gibi hataya düşmediğini gördüm. Yazının devamında bunların neler olduğunu anlatacağım ancak Sn. Akyol hiç olmazsa sağduyusunu kaybetmiyor yazısı muhtevası itibarıyla bir arayış içinde olduğunu gösteriyor. Vatansever bir düşünür olarak, kötülükleri önlemek için çareler arıyor. Ama Sn. Metin Münir tümüyle konuya sloganlarla yaklaşarak yanlış sonuçlara varıyor.

Şimdi gelelim Sn. Metin Münir'in yazısına;

"Çin'in 2004 yılındaki 593 milyar dolarlık ihracatının yüzde 57'sini yabancı sermaye yatırımlı firmalar yaptı. Yüksek teknoloji ürünleri ihracında ise yabancı sermayenin payı yüzde 80'nin üzerinde.

Çin'in dünyayı titreten ihracat atağının arkasında o ülkede Tayvan, Japonya, Almanya ve ABD gibi ülkelerin kurduğu yabancı sermaye üssü var. Eğer bütün yabancı sermaye kuruluşları kapılarına kilit vursa Çin'in ihracatı pat diye nerdeyse üçte birine düşer.

Çin'in davet ve teşvik ettiğini biz ulusal bir felâket olarak algılardık.

Çin, kalkınmada başka yol olmadığını anladığı için kapalılıktan ve komünist ideolojiden aşama aşama ama süratle ayrılıyor."

Çin pragmatik, çatıştığı Tayvan'ın bile 100 milyar dolarlık yatırımı var. 1 milyon insan Çin'e gitti çalışıyor. Tayvan'ın teknoloji üssü olması Çin'in ağzını sulandırıyor.

Türkiye'de dünyadaki en katı ideolojilerden bir mevcut ve bu ideoloji yabancı sermaye dostu değil. Ankara'da sivil/asker bürokrasiye hakim olan bu ideoloji devlet eliyle okullarda ve üniversitelerde beyinlere işlenerek egemen oluyor. Türkiye'deki yatırım ortamının bir türlü düzeltilememesinin ardında yatan temel neden, bu ideolojinin her zaman ticarete fren uygulaması.

Ticaret yapan herkes bilir ki, yabancı sermayenin gelmesi sebep değil, sonuçtur. Büyüyen, gelişen ve kazanan ülkelere sermaye kendiliğinden gelir. Sermaye gelince kazançlar artar, kazançlar artınca, sermaye akımı daha da hızlanır. Yani bu kartopunun büyümesi olayıdır. Fakirlik fasit dairesinin kırılması meselesidir. İktisadi kalkışın ana dinamiği;

1- Sizin büyümeye azimkârane karar vermeniz

2- Plân, proje ve atılım stratejileri oluşturmanız. Herşeyi uyumlu çalıştıracak koordinasyona gitmeniz. (En iyi malzemeleri toplasanız elinizde bir planınız yoksa bir bina yapamazsınız.)

3- Dış şoklara karşı birkaç alternatif plânınız olması ve

4- Geleceğe matuf vizyonunuz olacak

Etrafımızda çoğu kere görmüşüzdür.

Bir baba ölünce mirası çocuklarına dağıtılır. Biri sürünürken öteki babasını da geçebilir. Bunun anlamı nedir? Metod, çalışma, hedef ve vizyondur. Şimdi gelelim Taha Bey'e;

"Küreselleşme 'sermaye, emek ve mallara serbest dolaşım' yolunu açıyor.

İşte çok ucuz emekle üretilen Çin pamuğu, tekstili, elektroniği bütün ekonomileri, ve Türk ekonomisini zorluyor!

'Asya dinamizmi' dedikleri bu...

Avrupalı ise 'sosyal devlet'in bahşettiği sübvansiyonlarla, yüksek ücretlerle, uzun tatillerle keyif sürmek istiyor.

Paul Kennedy, 1993'te çıkan '21. Yüzyıla Hazırlık' kitabında, Avrupa'nın bir yanda ABD, öte yanda Çin ve Hindistan arasında sıkışacağını, dahası, Fas'tan Irak ve Türkiye'ye kadar, 'Akdeniz çevresinde yaşanan yoksul nüfus artışının' baskısı altına gireceğini yazmıştı. Öyle oluyor!

Devamı yarın