Başkomutanlık Meydan Savaşı Türk ordusunun galibiyeti ile sonuçlanan ilk taarruz savaşıdır. On dört gün gibi kısa bir sürede yurdumuz düşman işgalinden kurtulmuş, Mustafa Kemal ve onun askerleri tüm dünyaya “Biz varız ve bu topraklar Türk’ün topraklarıdır.” kararlığını göstererek canları pahasına zafer kazanmışlardır.  
Tabii ki bu taarruz birkaç cümleye sığdırılamaz. Büyük Taarruz ‘un zaferi adımlayışının doksanıncı yılını kutlarken,  zaferin önemi bugün sudan bahanelerle, her ne kadar siyasilerce yok edilmeye çalışılsa da tarih bu düşüncede olanları asla affetmeyecektir. 
Kazanılan zaferin ne denli kıymetli olduğunu Türk Milleti doğru algılamış ve Ata’sının  “Büyük işleri büyük milletler yapar” sözünü hatırlayarak bir karış toprağını düşmana bırakmamak için o uğurda canını veren Mehmet’lerini büyük minnet ve şükranla anmaya devam edecektir.
Yıl 1937;  Mustafa Kemal hasta yatağında yatıyor, hastalığı bir hayli ilerlemiş, doktorlar Zafer Bayramı kutlamalarına gitmesinin intihar olacağını belirtiyorlar kendisine. Ama o; “Hayır” diyor, “Ben gitmezsem halkın morali bozulur. Kutlamalar olacak ve ben gideceğim.”
Mustafa Kemal’in bu sözü bugün çok şeyi anlatmaktadır. Büyük zorluklarla kazanılmış büyük taarruzun kendi içinde barındırdığı hikâyeleri dinledikçe o kahramanları anmamak ve kazandıkları zaferi kutlamamak vicdanlarda yara açacaktır.
Büyük Taarruzun nereden başlatılacağına dair birçok il ve ilçe konumları itibari ile incelenmiş sonuçta Afyon Kocatepe’den hücuma geçilmesine karar verilmiştir. Bu kararın ardından Türk Orduları Şuhut ilçesi Çakırözü köyünden Kocatepe'ye sevk edilmeye başlanır. 
Çakırözü köyünde değirmencilik yapan Mustafa Efendi'nin,  su değirmeninin yanına kurulan çadırda bir gün kalan Mustafa Kemal Paşa, Mustafa Efendi'nin eşi Şemsi Hanımın yaptığı yufka ve haşlanmış yumurta ile karnını doyuruyor, bölgede bulunan Ardıçlı çeşmesinin suyundan içiyordu. Düşünün, sadece kuru yufka, yumurta ve su… 
90 yaşındaki Sultan Hanım, annesinin kendisine aktarımlarını şöyle anlatıyor: 
“Mustafa Kemal'in çadırı değirmenin yanına kurulunca, askerler de Kocatepe'ye çıkmaya başlamış. Annem değirmende öğütülen unlarla ona yufka yapıp, tavukların yumurtalarından kaynatarak karnını doyurmuş. Ortada yiyecek yok ki. Yufka ve kaynamış yumurta bile büyük bir nimet, misafirlere verilebilecek lüks bir yemek. Mustafa Kemal, orada bulunan Ardıçlı çeşmesinin suyunu çok sevdiği için babam da o çeşmenin suyunu ona taşımış. Değirmenin yanında bulunan büyük bir ceviz ağacına da telsizler falan kurularak haberleşme oradan sağlanmış. Bu büyük şahsiyete ne kadar minnet duysak azdır.” 
Yok edilmekte olan bir milletin düşman işgali altında iken yaşadıkları olayları dinledikçe; Onur ve şerefin yanı sıra Vatan’ın kutsallığı yüreklerimizdeki büyüklüğünü koruyor. 
Büyük Taarruzun nasıl kazanıldığını anlatan, en duygulu olaylardan biri Miralay Reşat Bey'in Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya verdiği sözü yerine getiremediği için intihar etmesidir.
Kocatepe'den verilen emirle Büyük Taarruzu başlatan Türk askerleri, taarruzun ilk ve ikinci gününde tüm tepeleri ele geçirmeye başlar. Çiğiltepelerinde bulunan Yunan askerlerine karşı direnen 57. Tümen Komutanı Miralay Reşat Bey ile Gazi Mustafa Kemal Paşa arasında şu telefon konuşması geçer: 
“Niçin hedefinizi alamadınız?
“Yarım saat sonra bu hedefi alacağım paşam.”
Geçen yarım saat süre içinde Çiğiltepe'yi düşman askerinden alamayan Miralay Reşat Bey, 
“Verdiğim sözü yerine getiremediğim için yaşayamam.” diyerek beylik tabancasıyla intihar eder. Mustafa Kemal,  Çiğiltepe sırtlarında çarpışan 57. Tümen Komutanlığı'nı tekrar telefonla aradığında Miralay Reşat Bey'in intihar ettiğini öğrenir ve kendisine vedanamesi okunur. 
“Yarım saat zarfında o mevkii almaya size söz verdiğim halde, sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam.” ifadelerinin yer aldığı Miralay Reşat Bey'in vedanamesinin ardından geçen on beş dakika içinde Çiğiltepe düşman askerlerinden kurtarılır.
Çetmilli Ali Çavuş, yüz binlerce vatan evladı gibi cepheye giden askerlerden biriydi. Aradan on bir yıl geçmiş, Çetmilli Ali Çavuş cepheden cepheye koşmuş her mevzide her siperde bağımsızlık günlerinin hayalini kurarken, cepheye giderken sekiz yaşında bıraktığı oğlu Mehmet ile gül yüzlü karısına kavuşacağı günleri beklemekteydi. Çetmilli Ali Çavuşun hayalleri, Dumlupınar mevzilerinde gerçek olur. Sekiz yaşındayken bırakıp gittiği Mehmet dağ gibi bir delikanlı olmuş, kader ikisinin yollarını aynı cephede birleştirmişti. Baba oğul sıkıca sarıldılar, birbirleriyle helalleştiler. “Hücum” sesiyle yağmur gibi gelen mermilerin önüne atıldılar. Ali Çavuş bir kurşunla yığıldı yere, ne acı ne de hüzün vardı gözlerinde, on bir yılın evlat özlemi mermi sesleri arasında son bulmuştu. Dudaklarından iki kelime döküldü şahadete ererken; 
“Vatan sağ olsun.” 
Çetmilli Ali Çavuş, 31 Ağustos 1922 günü oğlu Mehmet’in kollarında şehit düştü. Mehmet, henüz kavuşmuşken babasına, yeniden başlamıştı hasretlik. Ancak ağlanacak gün değildi. Kaptı alay sancağını yürüdü İzmir’e doğru. En önde o koşuyor kanlı siperlere ilk o dalıyordu. 9 Eylülde İzmir önlerinde bir kurşun da onu buldu. Mehmet, babası ile yaşarken gideremediği hasretliğini,  şehitlik mertebesinde onunla buluşarak giderecekti artık.
Bunun gibi yüzlerce hikâyesi vardı Büyük Taarruz’un. Mustafa Kemal gibi bir komutanın aklı ve ileriyi görüşü ile Miralay Reşat Bey gibi onurlu paşaların,  Ali Çavuş, oğlu Mehmet Onbaşı gibi çalışkan askerlerin ve adsız binlerce kahramanın yazdığı destandır. 
Onların kahramanlıkları ile kurtulan bu vatan toprakları üzerinde kurtuluş günü olarak kutlanan 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.