Aşmam gereken dağlar var.
Çıkmam gereken zirveler var.
Geçmem gereken geçitler var.
Yürümem gereken vâdiler var.
Bu vâdilerde, bu geçitlerde, bu zirvelerde, bu dağlarda görmem gerekenler var. Sormam gerekenler var. Konuşmam gerekenler var. Duymam gerekenler var.
Buralarda diller, binbir çeşit.
Buralarda gözler, binbir renk.
Buralarda sesler, sessiz mi sessiz.
Buralarda dostlar, sayısız mı sayısız.
Buralarda düşman, çok mu çok.
Buradakiler, sevecen mi sevecen.
Ama buralarda, yerli yersiz kinler de var. Yerli yersiz, nefret ve düşmanlıklar.
Buralarda yürümek çok zaman, mayınlı arazide yürümeye benzer.
Buralarda yol almak, bir gül bahçesinde dolaşmayı andırır aynı zamanda.
Buralarda bulunmak, mânâ kubbesi altında, nefes almak gibi bir şey be canlar!
Buralarda maksûda ermek; arzulanan hedefe kavuşmak, doyumsuz bir haz verir insana. Tükenmez bir râyiha / koku koklatır; insan olan insana.
Çünkü burada bulunanlar, birer hazîne mi hazîne.
Burada sır dolu, esrar dolu sırdaşlıklar var.
X
İşte, yolum bu dağlardan geçiyor.
Dağlar ise, yalçın mı yalçın.
İşte, yolum bu sırları dinlemekten geçiyor.
Halbuki, kulak, sağır mı sağır.
İşte, yolum bin bir şeyi görmekten geçiyor.
Oysa, gözüm kör mü kör.
İşte, yolum bu vâdiden geçiyor.
Ama, bende cesaret ne gezer?
İşte, yolum bu sessizliği işitmekten geçiyor.
Fakat, bende duymak ne kelime; görmüyorum bile.
X
Everest’e tırmananlar; tırmanıcı sanıyorlar, güya kendilerini.
Oysa, işte kitap denen bu dağları tırmanmaktır asıl hüner, gerçek mes’ele.
Bu dağları, aşmaktır hüner bence.
Hem de olur bu herkes için bir bilmece!  
Görerek duyarak ve hissederek hece hece.
Dağlar, vâdiler ve yamaçlardakileri görece.
X
İşte ben, kendimi; kütüphanemde / kitaplığımda renk renk ciltli kitaplarım arasında, böyle bir yerde farzediyor. Böyle bir yerde, var sayıyor. Büyük küçük, her bir kitabın kimini heybetli, yalçın; kimini mûnis etekleri olan, tatlı çıkışları bulunan, birer dağ olarak kabul ediyorum.
Kitapların aralarını; içinden şırıl şırıl, serin sular akan vâdiler yerine koyuyor. Yani öyle tahayyül ve tasavvur ediyor, öyle kuruyorum kafamda. Yeşilliklerini dinlendirici buluyor. Sessizliklerini ses olarak dinliyor  ve düşünüyorum.
Kitaplıktaki her bir kitap, sanki birer derviş misâli. En büyük kitap olan mürşit ve rehberlerini dinliyor. Sessiz ve mütevekkil / tevekkül içinde mütefekkir.
Bütün bu duygular karşısında, kayboluyor ortamda bu fakîr. Onların arasında, ben de, onlardan biriymişim gibi düşlüyorum, düş kuruyorum. Onlar, olsa da benden habersiz!
Birer sıra dağlar, birer yalçın dağ kümeleri addettiğim kitapların, bu sıralanışlarını, dışından seyrediyor; içlerine girmeye can atıyor. Eteklerinde konaklamayı, câna minnet biliyor. Harflerin işaret ettiği yaratık ve varlıkları bilmeye, tanımaya, sevmeye; onlarla hem-hâl olmaya koşuyor. Onlarla, onlardan biri olarak, onları anlamıya çalışıyorum.
Tanıştıkça, anlaştıkça bir başka oluyor içim. Varlığın sırrına eriyor. Var olmanın bilinciyle gaşy oluyor. Mest oluyor. Kendimden geçiyorum be dostlar!
X
Aşılması zor, nice dağlar var, Everest’ten yüce
Anlamak, müşkül bir kitabı, bundan daha eyüce
İçinde bir kitabın düşe kalka yol almak, bence
Buna özendirmek, iyi bir öğüt olur, her gence
İçinde yol almak bir kitabın, anlamıyla olarak yoldaş
Bundan güzel yolculuk, hayatta bulamazsın asla, arkadaş
Hem uzar, durduğun yerde, kısa ömrün böylece
Esef etmezsin ömrüne, alırsın zevk görece
Bir bakıma, edersin kendinden kendine, seyr - i sülûk
Yeni, çeşitli ilhamlar gelir gönlüne, oluk oluk
Ömrüne, ömür katar sana, her sayfayı daim çeviriş
Asırlar yaşatır sana, her kitabı, durmadan deviriş