...Dünden devam
Yine görevli olduğum bir gece, aşırı bir fraksiyona mensup ve aranan örgüt üyelerinin saklandığı bir ev ihbarı alan bölgenin polis karakol amiriyle birlikte, belirlenen saatte o bölgedeki eve operasyona gitmiştik. Gecenin o geç saatinde evin etrafında gereken tedbir alındıktan sonra, polisle birlikte örgüt evi diye belirlenen o eve girdiğimizde; evin içerisinde bizi korkulu gözlerle karşılayan çok yaşlı bir teyze ile karşılaşmıştık!
Teyze korku dolu gözlerle bize bakarak, torunu ve arkadaşlarının 1 saat kadar önce eve gelen bir başka arkadaşıyla birlikte evden gittiklerini söylediğinde; anlamıştık ki, birileri bu operasyonun yapılacağı haberini çoktan bildirmişti!  
Ne yazık ki, bu haberi verenler genelde operasyonu yapacak politize olmuş bazı polisler oluyor ve operasyonun yapılacağı bölgeye biz ulaşmadan önce haber vererek, aynı görüşü paylaştıkları örgüt üyelerinin kaçmalarını sağlıyorlardı! Askeri müdahale öncesi ve sonrasında sıkçasına yaşanan bu gerçek, daha sonraları gerek emniyet teşkilatı yöneticilerinin, gerekse sıkıyönetim komutanlıklarının almış oldukları sıkı tedbirler sayesinde önlenebilmiş; polis teşkilatının sıkıyönetim komutanlıklarının emrine verilmesinden sonra da, politik görüşlerini görevlerine yansıtan pek çok polis ya aktif olmayan görev yerlerine gönderilmiş, ya da, görevlerinden uzaklaştırılmıştı.
12 Eylül 1980 öncesi ve sonrasında sokaklarda görev yapan askeri birliklerimiz, eğitimleri gereğince sokağın güvenliğini sağlamak için yetiştirilmemişlerdi! Onlar vatan savunması söz konusu olunca; ülkemizin bütünlüğüne göz koyan, sınırlarımızı tehdit eden düşmanı ve dış güçleri bertaraf etmek, ülkemizin milli menfaatleri gerektirdiğinde ve gerektiği yerde düşmanlarımıza hak ettikleri cevabı vermek için eğitilmişlerdi.
O nedenle 12 Eylül askeri müdahalesinde ve sonrasında sokaklarda görev yapan silahlı kuvvetlerimiz, bu görevlerini icra ederken; üstün disiplini sayesinde, ülke sathında gerçekleştirilen operasyonlarda; birkaç mahallî olayın dışında, göze çarpacak önemli ve sansasyonel bir olay yaşanmamıştır.
Sonuç olarak:
12 Eylül sürecinde ülkemizin sokaklarında çatışmalarına giren, karşıt görüşlü örgüt evlerini, kahvehanelerini, kulüplerini, okullarını basan bu gencecik çocuklar; aslında bu eylemlere gelirken yıkanmış beyinlerine yerleştirilen onca çarpık düşünce ile kendileri gibi genç insanlara kurşun sıkarken, ondan sonrası yaşayacakları hayatın nasıl olacağını /olabileceğini düşünecek ne olgunlukta, ne de hayat tecrübesindeydiler! Yaşam onlar için sadece ideolojik düşüncelerini şiddet yoluyla, karşı düşüncede olanlar üzerinde etkili bir şekilde kullanabilmekti!
Gencecik delikanlıların, daha çocuk yaşlarda olanların böylesine tehlikeli bir yola girmesi ellerinde silah birbirlerini öldürmesi, ülke geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin bu yola itilmesi gerçektende çok üzücü, bir o kadar da düşündürücüydü.
Hayatlarının baharında olan bu insanlarımızı; ideolojik fikir ayrılıkları yaratarak, onları farklı ideolojik kamplara ayıran ve sonrasında da ülkenin bütünlüğünü birlik ve beraberliğini tehdit eden bu kargaşanın içerisine iten güç odaklarını, bu odakları destekleyenleri bulmak ve bu gençlerimizi yeniden ülkemize kazandırabilmek çok önemliydi. Ama ne yazık ki, o dönemde başta siyasiler olmak üzere; ne üniversitelerin yönetimleri, ne bu eğitim yuvalarındaki öğretim üyeleri bu kamplaşmayı önleyemedi, fikir ayrılıklarının şiddet eylemlerine dönmemesi için etkili tedbirler üretemedi.
 Aslında dünya genelinde 60'lı yılların sonunda başlayan bu öğrenci hareketinin, fikir ve öğrenci eylemlerinin üniversite gençliğimizi etkilemesi kaçınılmazdı. Ancak bu süreci yaşayan ülkemizin; giderek kan gölüne dönmesi, huzur ve istikrara yeniden kavuşabilmesi için mevcut siyasi yapının demokrasi kuralları içerisinde bir çözüm üretmesi gerekirken, askeri bir müdahaleye giden bir süreç ile karşı, karşıya kalması; ülkemiz ve demokrasi açısından büyük bir talihsizlik, büyük bir hukuk ayıbı olmuştu.
Hiçbir gerekçe; demokrasi ile yönetilen bir ülkenin milli iradesinin askeri bir müdahale ile gasp edilmesine, yönetilmesine mazeret olamazdı, olmamalıydı.           
Devam edecek...