Biz ne zaman büyüdük. Kendi başımıza tüm sorumluluklarımızı üzerimize aldığımız zaman mı? Yoksa doğru ya da yanlış kararlarımızın arkasında dururken mi büyüdük?
Ya da yaptığımız hatalar sonucunda kaybettiğimiz maddi manevi değerlerimiz için üzülürken mi?
Yaşamın içinde sevdiklerimizi kaybedip acılar yaşarken mi?
Metanetle acılara katlanmayı öğrenirken mi büyüdük olgunlaştık.
Sahi! Biz ne zaman büyüdük?
Türkiye’de doğmuş bir insan ne zaman büyüyebildiğini anlar?
Aslında büyümenin bedeli ve hayatın özeti şudur;
İş arayıp da bulamadığı zaman -ki çok zaman bulamaz- Kim duyar sesimi inlesem diyen yirmi beş yaşında işsiz bir genç, çatıya çıkıp hayatına son vermek istediği zaman; artık büyüdüğünü anlamıştır genç.
Çocuğunun karnını doyuramadığı için duvar dibinde çaresizce ağlayan bir babanın; kim siler gözyaşlarımı ağlasam cümlesi dudaklarından kırık dökük çıktığı anda büyümenin bedelinin bu kadar ağır olmaması gerektiğini düşündüğü zaman; büyümüştür baba.
Oy verdiği partinin milletvekiline derdini anlatmak istediğinde korumalar tarafından tartaklanan ve saçından tutulup kenara çekilen bir annenin ağlayarak; kim anlar beni acılarımı söylesem, diye serzenişte bulunduğu zaman; büyümüştür anne.
Ülkesine yıllarca hizmet edip emekli olan bir emeklinin; haberleri izlerken milletvekillerinin maaşlarına bir dakika içinde zam yaptıklarını görüp kendisi için çıkarılmadan yıllarca bekletilen yasaları düşündüğünde; kim arar beni yitip gittiğimde dediği zaman; büyümüştür emekli.
Babasının alamadığı oyuncağı, ülkesinin Başbakanının arabasından çıkarıp verdiği zaman; “Bu oyuncağı benim babam neden alamıyor” diye düşünüp cevabını bulamayan çocuğun gözlerindeki; Nerede kaldı benim çocukluğum? Nerede kaldı benim çocuk sevinçlerim? ifadesi oluştuğu zaman; büyümüştür çocuk.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür tabii. Ancak, yaş ilerledikçe, bedenlerle birlikte dertlerin de büyüdüğünü ve devletin çözüm üretmek yerine siyasi çekişmelerde vatandaşı ezdiğini görüyoruz. Sorunlar yumağı içinde dahi büyümeyen yüreğimizin hep öyle kalmasını istiyoruz. Çocuksu sevinçlerimizin kaybolmaması ve sürekli kandırılmamız büyüyemediğimizin de ispatı.
Aslında, hayat değişmiyor, tıpkı yüreğimizi duygularımızı değiştiremediğimiz gibi... Sadece bedensel olarak büyüyoruz sorunlarımızla birlikte.
Büyürken yaşadığımız acı anlar dudak kıvrımında misafirimiz olsun, biz ona, o bize söylensin, sonra barışalım, bir kahve içiminde ya da bir çay bardağının deminde... Hüzün, sigaranın dumanında kaybolsun.
Biz, yeniden çocuk olalım.