Şiirin yaratıcı gücü bağlamında şunlar söylenebilir. Şiir, insanın diğer varlıklardan temel farkı olan bilgi ve bilinç üretme ve ürettiği bilinci, duyguları ve heyecanları ifadeye dönüştürebilme alanlarının başında gelir. İnsan, doğuştan getirdiği bireysel iç dünya zenginliğini söze, yazıya ve davranışa dönüştürme ihtiyacında olan bir varlık. İnsan, şiir yazarak yani şuurunu dile dökerek var oluşunu gerçekleştirme çabasında olur. 
Şiir, insanın kaba saba, ham duygularını terbiye ederek medenî bir işlev görür. Bir incelikler sanatı olan şiirle eğitilmek, insanlık medeniyetinin inşasında önemli bir etken.
Şiir, kişiyi düşünmeye, algılamaya, kavramaya, derinden hissetmeye, herkesin bakıp da göremediğini görüp keşfetmeye zorlar. Bu anlamda yaratıcı gücü işlevseldir.
Şiir, aynı zamanda yüzyıllar boyunca ürettiğimiz millî kültür değerlerini nesiller boyunca taşıyan, tebliğ ederek değil, telkin ederek aktaran bir kanaldır. Böylelikle şiirle ahenkli, anlamlı, şuurlu bir millet olma yolunda önemli mesafeler kat’ederiz. 
Bugün Türk şiiri büyük ve derin bir suskunluk ve boşluk içinde görünüyor. Âdeta bir fetret dönemi yaşıyor. Özellikle 1980 sonrası süreçte kayda değer önemli şair çıkmadı. Şiir adına okumaya devam ettiğimiz metinler, hep hâlâ 1980 öncesine ait. Bu son dönemde hikâye, roman, inceleme ve deneme türleri öne çıktı ama şiir geri planda kaldı. Şiir aslında her devirde varlığını koruyan bir tür olmalı. Şiir için kaynak bitmez. 
Yalnız, şiir edebiyatın en zor, en ince, en çok sabır isteyen türlerinden biri. İyi şiir için büyük, çileli ve çetin ve fedakârca bir hayat yaşamak lazım. Kişi, kendisini bütünüyle şiire vermeli, şiirle bütünleşmeli, özdeşleşmeli, 24 saat şiir yaşamalı, şiir düşünmeli, şiire göre düşünmeli, algı sistemlerini tamamiyle şiire göre ayarlamalıdır. 
Şiir, kıskanç bir türdür, başka meşgalelere, başka ilgi alanlarına müsaade etmez. Şiir, şairin bütün zamanlarında sadece kendisiyle meşgul olunmasını ister. Şiir yoğunlaşma, derinleşme, inceltme sanatıdır. Modern zamanlar insanı çok parçalı, çok dağınık bir zihinsel haritayla dolaşıyor. Belli noktalarda odaklanamıyor. O yüzden şiirin istediği olağanüstü sabrı, disiplini, özveriyi ortaya koyacak şair adayı bulmak biraz zor. Ama imkânsız değil. 
Şiir, sanatta öncü rolünü her zaman üstlenmiştir, yine de üstlenecektir. Şiir, sanatların şahıdır. Şiiri sadece sözlerden, harflerden, kelimelerden yapılan bir sanat şatosu olarak görmeyelim. Şiir aslında bütün sanatların itici gücü, ruhu, tetikleyici bilincidir. Her büyük sanatkâr, az çok şairdir, olmalıdır. Kişi hangi sanatı icra ederse etsin kendi içinde şiir disiplinini, şiiri üretme ve ifade etme becerisini, kabiliyetini kuramazsa kendi sanatında da başarıya ulaşamaz. 
Hayatı şiir gibi ve şiir olarak yaşamak bütün sanatçıların temel zemini olmalıdır. Şiir, madem ki duygu ve düşüncelerimizi söz nizamına sokmak sanatıdır, o halde sesleri, renkleri, şekilleri, ağacı, taşı mermeri de nizama sokmak, bunların fazlalıklarını yontarak ham malzemenin içinde potansiyel olarak münderic olan ideal güzeli, hüsn-i mücerredi yakalamak, ancak şiir disiplinini kavramış olanların işidir.
Şiirin öncü rolü aynı zamanda toplumsal ve siyasi bir mahiyete de sahiptir. Bu anlamda şiir, uyarır, bilinçlendirir, fark ettirir, harekete geçirir. Bu bağlamda Türk milletinin yüzyıllar boyunca maruz kaldığı büyük felâketlerde, önemli savaşlarda şiir, hep öncü bir role sahip olmuştur. Türk şiir tarihi, aynı zamanda Türk kültür, düşünce, medeniyet, siyaset ve askerlik tarihidir de.