Çağdaş Türk şairlerinin Divan edebiyatımızdan, geleneksel Türk-İslam kültür ve medeniyet birikimimizden yeterince beslendikleri kanaatinde değilim. Günümüz şairlerinin çoğunun, maalesef geleneksel manada klasik Türk kültür ve edebiyat birikimini okuyup anlayabilecek seviyede ne bir altyapıları var, ne de doğrusunu söylemek gerekirse niyetleri. Yerli, millî ve İslamî olana uzak durma, bu zemini yok sayma ve öbür taraftan batılı olan her şeyi kutsama anlayışı büyük oranda devam ediyor. Bu arada geleneğimizle sahih anlamda bağ kurabilen şairlerimiz de yok değil. 
Teknik bilimlerin aksine insan bilimleri, sanat, edebiyat, düşünce ve felsefe çalışmaları gidebildiği kadar geriye gitmeli ve en eski zamanlardan günümüze kadar üretilen bilgi ve sanat birikiminden beslenmelidir. Yalnız bu beslenme, eski bilgileri alıp tekrar etme şeklinde değildir. Onları bir öz ve esas olarak alıp o eskimeyen özün yeni bir kurgu, yeni bir kılıf, zamanımıza özgü bir yapı ve üslup içinde yeniden üretilip sunumudur. 
Geleneğin devamı değil, geleneğin zamanın ruhuna, şartlarına ve özelliğine göre yeniden özgün biçimde üretimidir esas olan. Bu bağlamda günümüz şairlerinin çoğunun eskimez edebiyatımız ve kültürümüzle organik bir bağ kuramadıklarını, kurmadıklarını, gözlerini daha çok batının bâtıl değerlerine diktiklerini düşünüyorum. Tanzimat’tan beri süregelen Batı karşısındaki aşağılık duygusu İslamcısında bile hâlâ hâkim vaziyette. 
Bir tek milliyetçi edebiyatçılar bu konuda tam bir özgüven sahibiler ve tarihsel kültür ve edebiyat miraslarına bağlılar. Zira milliyetin temel zeminlerinden biri, tarih bilinci, millî tarihe aidiyet ve mensubiyet bilincidir. Değişerek devam etmek, devam ederek değişmek bilinci ancak tam milliyetçi bir Türk ruh ve şuuruyla mümkün.
Divan şiiriyle, Türk halk şiiriyle ve elbette yeni Türk şiiriyle meşgul olmanın, bunları okumanın en önemli kazanımı, millet bilincimizin gelişmesine katkı sağlamalarıdır. Türk edebiyatı demek Türk milliyeti demektir. Türk edebiyatı demek, atalarımızın kalp atışlarını, nabızlarını ruhumuzda duymak demektir. 
Türk şiirine iki türlü yaklaşım olur: Anlamak ve haz almak. Bilgisel ve estetik değer açısından yaklaşım olur. Türk şiirini anlayabilmek için önce bu şiirin neşv ü nema bulduğu tarihî, kültürel, felsefî, dinî, siyasî, sanatsal zemini iyi bilmek lazım. Yani önce bir bilgi ve kültür genişliği gerekiyor. İkinci olarak da şiirin estetik değerini belirleyebilecek bir estetik beğeni seviyesi lazım. 
Şiirin teknik ve estetik değerini fark edebilmek ise engin bir edebiyat zevkine ve bilgisine bağlı. Okuduğumuz şiirin hem bilgisel ve kültürel göndergelerini keşfedebilmek, farkına varmak hem de o metni şiir yapan teknik ve estetik değerlerin farkına varmamızı sağlayan iyi bir alt yapı lazım. Bunun için şiiri anlamada ve anlamlandırmada Türk ve dünya tarihi, felsefe, psikoloji, siyaset tarihi, dinler tarihi, tasavvuf, genel kültür bilgisi gerekiyor. 
Ayrıca tarih boyunca üretilen edebiyat kuramlarını, edebiyat akımlarını, edebiyatın teknik bilgilerini ve edebiyat tarihini iyi bilmek, her şeyden önce de Türkçenin inceliklerine, derinliklerine, kültürel zenginliklerine, duygusal, düşünsel çağrışım alanlarına, vurgu ve tonlamalarına vakıf olmak lazım. Türkçemizin kültürel kodlarına ve coğrafyasına iyice vakıf olamadan Türk şiirini anlamak kolay olmaz.