Şiir ve dil ilişkisi, edebiyatın zeminidir, çıkış noktasıdır. Şiir, dil içinde kendi dilini kurabilirse başarılı olur. Gündelik konuşma ve iletişim dilimiz içinde inşa edilen özel bir dil evreni şiirin değerinin bir göstergesidir. 
Bunun için de yapılması gereken şey öncelikle dile saygıdır. Bir Türk şairi Türkçenin imkânlarını, zenginliklerini, anlama ve çağrışım haritalarını oluşturamıyorsa, Türkçenin kokusunu, ruhunu, tadını hissedemiyorsa, bu dilin bütün göndergelerini yoklayamıyorsa, Türkçenin sunduğu tüm imkânları değerlendiremiyorsa o şiir başarısız demektir. 
Şiirin tek ifade alanı dildir. Şiiri görünür, hissedilir kılan dildir. O yüzden Türk şairlerinin Türkçemizin yüzyıllar boyu yuvarlana yuvarlana, işlene işlene geldiği noktayı, elde ettiği kazanımları, duygu, düşünce, anlam ve çağrışım yüklerini iyi tartması lazım. Türkçenin ifade birikimi, aslında günümüz Türk şairleri için büyük bir fırsat ve imkândır. 
Mesele bu imkânı iyi yorumlamaktır. Bugün Türk şairlerinin en büyük eksiği, Türkçemizin nadide çiçeği olan zengin, derin ve uzun Türk edebiyatı birikimine bîgâne kalmalarıdır. Şiiri bazıları, salt yüzeysel anlamda bir duygulanımla, sığ bir sezgiyle yazabileceklerini zannediyorlar. Türkçeyi esaslı bir keşif yolculuğuna çıkmamış şairin başarılı olma şansı zayıftır. 
Şiir dili yaşatır ve yapar. Biz genelde edebiyat, özelde şiir kanalıyla Türkçemizin bütün zenginliklerini hem koklar, hem duyar, hem görür, hem tadar, hem de yoklarız. Şiir bize bu imkânı verir. Yoksa kuru iletişim dili, gazete dili, konuşma dili bize Türkçenin zenginlik ve güzelliklerini açamaz. 
Türkçeyi bir çiçek gibi açacak olan şiirdir. Fakat günümüz Türk şairleri bu hassasiyetin farkında değiller. Zengin bir Türk şiiri geleneği var. Siz bunu köylü şiiri diye yadsırsanız, Divan şiirini gerici bir şiir diye dönüp bakmazsanız yazdığınız şeyler, laf salatası olur. Kimsenin bir şey anlamadığı, anlamlandıramadığı, kimseyi etkilemeyen, ırgalamayan kuru bir gürültü olarak kalır. 
Şiir aynı zamanda dili yapan bir kaynaktır. Türkçemiz hem kelime kadrosu bakımından, hem mevcut kelimelerin anlam katmanlarını artırmak bakımından, hem de söz varlıklarımıza yeni ve farklı çağrışım imkânları sunmak bakımından zenginleşmiş ve zarifleşmişse, bunu yapanların başında şairler gelir. Şairler bir dil ustasıdır. Şair dille âdeta oynar, dili yoğurur, hamur gibi bir kıvama sokar ve oradan da büyüleyici bir edebiyat üretir. 
Yalnız şiir-dil ilişkisinin bir başka boyutu da şudur: Büyük şiirde dil ham malzemesiyle, molozlarıyla sırıtmaz, hatta görünmez. Şiirin iç dünyası o kadar ileri çıkar ki, kalıbı ve cesedi olan dilin varlığı hissedilmez bile. Maddi bir kalıp olarak dilden tecerrüd edebildiği ölçüde büyük şiir olur.