Dünyanın her yerinde insanlar, kendi milletine mensubiyet şuuruyla yetiştirilir. Bizden başka her millet, çocuklarına milliyetçilik ruh ve şuuru verir. Milliyetçilik, içine doğduğunuz milletin millî ve manevî değerleriyle donanmak, milletinizi, vatanınızı, bayrağınızı, dilinizi, kültürünüzü, dininizi, tarihinizi, gelenek göreneklerinizi, sanatınızı, edebiyatınızı sevmek ve milletinizi her bakımdan yükseltme ülküsüdür. Dünyanın her milletinde bu anlamda bir milliyetçilik vardır, ama bir tek bizde Türk çocuklarına Türk milliyetçiliği şuuru verilmez, hatta milliyetçiliğe düşman olarak yetiştirilir. 
Atatürk’ün bedenen aramızdan ayrılıp, vatan-ı asliye irtihalinden sonraki süreçte Türk milletinin devleti, Türklük ruh ve şuuru ya hiç olmayan ya da çok zayıf olan kişiler tarafından işgal edildi. Bu işgal, halen sürüyor. Atatürk sonrası süreçte Amerika ve Avrupa merkezli bir takım odaklar tarafından bağımsız millî Türk devletinin başına sömürge valileri tayin edildi. 
Bu süreç devam ediyor. Batı emperyalizminin sözcüsü ve memuru olan yerli sömürge valilerinin hedefi de Türkiye’yi Türksüzleştirmektir. Bunlar, uyguladıkları kozmopolit eğitim ve kültür politikalarıyla Türk çocuklarının Türklük bilincini yok etmeye dönük büyük bir çaba içindedirler. İşte Türk aydını bu vasatta içine doğduğu yüce Türk milletinin bir ferdi olarak, millî sorumluluk bilinciyle hareket ederek Türk çocuklarına Türklüklerini hatırlatmaya dönük çalışmalar içine girmelidir. 
Türk aydınının Türk milletinin millî kimlik değerlerinden uzaklaştırılarak mankurtlaştırılmasına, sürüleştirilmesine, esir ve köle edilmesine, Türk düşmanı etnik ırkçıların paspası olmasına gönlü razı olamaz. Tarihin efendisi olan Türk milletinin evlatlarına milliyetlerinden uzaklaştırılarak kozmopolit ve kuru bir kalabalık haline getirilmesine vicdanı elvermez. İslamcılık, cemaatçilik, tarikatçılık adına Türk çocuklarının Türklüklerine yabancılaştırılmalarına imanı izin vermez. Dolayısıyla o, Türk’e Türk düşmanlığı propagandaları yapanlara karşı fikir mücadelesine girişir. Bu mücadele, Türk’ün millet olarak ayakta kalabilmesinin temel dinamiğidir.
Bu anlamda Türk gençlerinin hem dünya edebiyatının hem Türk edebiyatının en seçkin ve temsil niteliğine sahip eserlerini okumaları gerekiyor. Kendi anlayışında ve türünde iyi olan her türlü eseri okumak lazım. Bu, kişiye mukayese imkânı verir. Dinî, siyasî, ideolojik, edebî anlayış bakımlarından zıt olan eserleri de okumak lazım ki kendi değerlerini tartabilsin. Türk’ün milliyetini keşfetmesi, biraz da “her şey zıddıyla bilinir” fehvasınca, kendine zıt ve hatta düşman olan anlayış ve zihniyetleri tanımasına bağlıdır. Tabii en sağlıklı yol, Türk’ün Kur’an-ı Kerim’in kılavuzluğunda kendini, tabiatı, millî varlıklarını ve insanlığı iyi okumasıdır.