Saray danışman ve ekonomistlerinin, Merkez Bankası ve maliye bürokratlarının açıklamaları gösteriyor ki, düşük faiz dolayısıyla yüksek kur (dolar) politikası bilerek uygulanıyor. Faizlerin düşürülmesi, kurun yükselmesi, ilk aşamada hayatı pahalı hale getirecek, yüksek kurla yapılan ithalat, genel fiyat seviyesini arttıracaktır. Bu durumda talep düşeceğinden, tüketim azalması sonucu, enflasyonda nisbi bir düşüş gözlemlenecektir. Buna bağlı olarak bidayette, kontrolsüz biçimde artan kurlarda, gene azalış, denge oluşacaktır. Bu durumda kur makul değerini bulacaktır. Ancak kurların aşırı yükselmesi, kontrolden çıkması da fazla arzu edilen bir olgu değildir. Bu nedenle hükümet, bazı banka genel müdürlerinin de telkiniyle, adına ‘Kur Garantili TL Mevduatı’ denilen yeni bir enstrümanı devreye sokmuştur. Bu durum, kısa vadede sonuç vermiş, döviz artışı bir anda frenlenmiş, azalmış, spekülatif döviz talebi sınırlanmıştır. Döviz daha da artacak ümidiyle, döviz stoku yapanların, ellerinde patlamıştır. Bu aslında bazılarının itirazlarını da tatmin edecek biçimde bal gibi, gizli bir faiz artışıdır. Yani parasını TL’de tutan veya yeni TL hesabı açtıranlara eğer, döviz artışı, TL mevduatına verilen faizden daha yüksekse, aradaki fark, mevduat sahibine ödenecektir. Aslında madem ki, oldu olacak ben olsam, mevduat faizi, döviz farkı getirisine ek olarak ayrıca bir yüzde 3 daha ilave gelir veririm. Bu durum TL’ye kayışı, TL’de mevduat kalışını teşvik edecek, ferdi tasarrufların yükselmesini intaç edecektir...

Diğer taraftan kurların yükselişi, ihracatçının işine yaramış, ihracat artmıştır. Turizm gelirleri de yükselecektir. (Nitekim, turizm değerleri 26 milyon turist ve 23 milyar dolar olarak revize edilmiştir.) İhracat ise 225 Milyara/Doları geçecektir. Ferdi tüketim ve talebin azalması, emtia fiyatlarını düşürecek, geçim endekslerine olumlu etki yaratacaktır. Bu şekilde 6 aylık dönemde, ekonomide nispi bir dengenin oluşacağı beklenmektedir. Düşen faizlerin müteşebbisin yatırım şevkini arttırması, düşük faizle daha fazla yatırımın yapılması tahmin edilmektedir. Burada gene öncü prodüktif olmayan, inşaat sektörü olacaktır. Tüm bu hususların yanında, domestik kaynaklar, dış borç kaynakları, hatta yabancı sermaye yolu ile yatırım, istihsal ve istihdamın arttırılmasına önem verilecektir.
Hükümet ne pahasına olursa olsun, tarıma önem ve zirai kalkınma, köprü, baraj, otoyol, hızlı tren, enerji, nükleer santraller, metrolar, hastaneler, millet parkları vs. alt yapı yatırımlarına devam edecektir. Esasen zatı devletleri ve saray iktisatçılarının bahsettikleri “Yeni bir Model” budur. Bu modelin başarısı ölçüsünde, 2023 yılında veya biraz öncesinde, seçime gidileceğini tahmin ediyorum. 2023 hedefleri olarak ifade edilen, ancak hedeflerde büyük sapmalar görülen, senaryo budur. Güven ortamının tesis edilememesi, adalette tarafsızlık, bağımsızlık, Suriyeliler ve göçmen meseleleri, terörle mücadele, dış politika hataları, ABD ile gerilen ilişkiler, din istismarı, TBMM’nin etkinliğinin azalması, Cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve inkılaplarına saygısızlık, bu modelin dikkate alınması gereken, önemli, hassasiyetleri ve noksanlarıdır.
Türkiye israfın yoğun olduğu bir ülkedir. İsrafla mücadeleye en üst seviyeden, Cumhurbaşkanlığından başlanmalıdır. Yabancı makam araçları terkedilmeli, yerli araç kullanılmalı, başta A380 model olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı uçakları, THY’ye verilip, THY’de hizmet görmelidir. Atatürk’ün ve tüm Cumhurbaşkanlarının kullandığı, Çankaya Köşkü tekrar, Cumhurbaşkanlığı köşkü olmalı, Beştepe’deki tesis, üniversite, hastane, yaşlılar, engelliler rehabilitasyon merkezi olarak kullanılmalıdır. (Beştepe’deki sarayın bir gün/Ankara Kemal Atatürk Üniversitesi’ne dönüştürülmesini arzuluyorum.)
Ne model uygularsanız, uygulayın, kapattığınız Devlet Planlama Teşkilatı olmadan, başarı mümkün değildir. Ana muhalefet partileri yetkililerinden, “İktidara geldiğimizde, ilk iş olarak DPT’yi tekrar açıp, işlevsel hale getireceğiz, sözünü bir türlü işitmemek, beni daha da karamsar yapıyor. Türkiye, dünyada ferdi tasarrufları en düşük (yüzde 11), (OECD ortalaması yüzde 26’dır) ülkelerden biridir. Faizleri düşürerek, ferdi tasarrufları artırmak mümkün değildir. Söylendiği gibi “Faiz sebep, enflasyon netice” diye bir iktisat kuralı da yoktur. DPT’nin yanı sıra, devletin temeli olan müsteşarlıkları, müsteşar muavinliklerini kaldırırsanız, devlet sistemini işlemez hale getirirsiniz!! Altı ayda her şey düzelecek diyor, 6 ay Haziran 2022’de dolacak!! Belki unuttunuz, ben hatırlatayım. Eğer planlı kalkınmaya hala inanıyorsanız, 12 beş yıllık kalkınma planının hazırlıklarına çoktan başlanması gerekiyordu? Biz DPT’de bir planı bitirir, hemen müteakip planın hazırlıklarına başlardık. 11. Plan bitiyor! (Uygulanmayan Plan). DPT olmadan planları, yıllık programları kim hazırlayacak?
Şuanda dip yapmış iktisadi koşulların, daha da dip yapması beklenemez. Henüz Cumhurbaşkanı adayını belirleyememiş, güçlendirilmiş parlamenter sistemin nasıl gerçekleşebileceğini halka anlatamamış muhalefet, hemen veya erken seçim istemektedir. Şunu unutmayalım ki, hepimiz aynı gemideyiz. Batarsak hep beraber batacağız. Ülkenin kötüye gitmesinden medet ummak, malzeme çıkarmak doğru değildir! Şunu da ifade edeyim, Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülemez değildir. Bunlar benim tahminlerim! Hep beraber her şeyi göreceğiz...