Korkutarak hüküm sürmeye çalışan  biri, içi saman dolu bir korkuluktur. Gücü heybetindedir.

Verimli tarlanın ortasında varlık gösteren bir korkuluk düşünün. Tek vazifesi insan kılığına bürünüp kargaları tarladan uzak tutmak. Aslında tarla ile alakası yok. Tarlada bir emeği yok. Onu oraya dikenler "Burada dur ve tarlayı koru" diye vazife biçmişler. Çuldal, çaputtan bir kıyafet dikmişler. İnsana benzetmişler. Ama gerçekte insan mı.. Elbette hayır, ama bunu gel de korkuluğa anlat. Yıllarca aynı tarlanın üstünde, kendi toprağı gibi sahiplenmiş. Bir bakıma doğru bile görülebilir. Tarlayı koruyan, gözeten o. Elbette tarlanın sahibinden daha çok zaman geçirmiş o topraklarda, bir saniye bile ayrılmadan. 365 gün, 7/24 sürekli orada dikili durduğu için tarlanın sahibi olduğunu zannediyor. Zannediyor ki kendisi bir imparator. Korku imparatoru!

Yapayalnız bir imparator. Tek yoldaşı üstünde pinekleyen kargalar, onlar da tepesine dışkılar.

Korku imparatorluğu böyle bir şey işte...

Köpekler de gücünü korkudan alır.

Korkunun kokusunu alırlar çünkü. Senin korktuğunu gördükçe üstüne üstüne yürürler. Hele bir araya geldiklerinde çeteleşip gezmeleri yok mu.. Vay be korkun onlardan. Arabalar, bisikletliler, işsiz yolda yalnız yürüyenler. Biri havlar, hepsi havlar. Bir koşar, hepsi koşar. Artık kardeştir onlar. Oysa ki köpeklerin kardeşliği ortalarına kemik atılana kadardır. Bu büyük kardeşliğin açlığın pençesinde en büyük düşmanlığa dönüşmesi an meselesi. Peki ya onlardan korkanlar; Kaçmak yerine ellerine bir taş alıp fırlatsalar, o köpeklerin hepsi kuyruklarını kıstırıp kaçarlar.

Yalancı mıyım?