İstanbul’da, oturduğumuz çocukluk yıllarında, babam, tiyatro, opera ve klasik müzik etkinliklerine, fevkalade meraklı idi. Tepebaşı Beyoğlu bölgesinde, toplanan bu sanat merkezlerine sık sık giderdik. O tarihlerde köprü olmadığından ve son Kadıköy Vapuru da saat 23.00’de hareket ettiğinden, genellikle Kızıltoprak’taki köşkümüze dönemez, şimdi nasılsa hala duran, Tepebaşı Büyük Londra Oteli’nde kalırdık. İstanbul 2010’da Avrupa’nın Kültür Başkenti olacak, dostlar alışverişte görsün diye, bazı reklamlar yapılıyor. Kültür Başkenti olan İstanbul’un, sanat performanslarını yapacak opera, bale, klasik konser ve büyük tiyatro prodüksiyonlarını icra edecek kültür, sanat merkezleri yoktur. Elde olan Atatürk Kültür Merkezi’ni de tamir edeceğiz diye, iki yıldır kapalı tutuyorlar. Bu konuda Kültür Bakanının büyük vebali vardır. Aslında bunların asıl gayeleri, orayı yıkıp, oraya AVM ve cami yapmaktır. Ancak bir avuç kalmış olan sanat sever İstanbul halkının tepkisini görünce, yıkamadılar, fakat kapattılar. Şimdi toz toprak içinde akıbetini beklemektedir. Aslında Paris, Viyana, Prag, Moskova, Minsk, Varşova ve Londra opera binalarını görünce, başkalarının sanata nasıl değer verdiğini anlıyorsunuz! İstanbul gibi, kültür ve tarih hazinelerini bünyesinde bulunduran, güzide bir şehre, İstanbul’un özelliklerine, paralel görkemli bir opera binası yapmak, doğru bir fikirdir. Hatta Atatürk Kültür Merkezi’nin yerine muhteşem bir opera binası yapılabilir. Ancak bunu sanata ve kültüre değer veren ve bir klasik müzik opera, bale performansında, ızdırap çekmeden izleyen, yönetimler yapabilir. Eğer orası bir defa yıkılırsa, yerine ne yapılacağından, endişe duymaktayım! Bunu tüm İstanbul duyuyor! Şimdi bir başka konuya gelmek istiyorum. Yıllarca sanayici, iş adamı, müteşebbis olarak ülkeye hizmet veren Sn. İnan Kıraç, insanı heyecanlandıran bir proje hazırlamış. Benim yukarıda bahsettiğim, annem ve babamla sık sık gittiğim Tepebaşı’ndaki Darülbedayi tiyatrosunun yerine yapılan iğrenç renkli, beton yığını, garip TRT binası yerine, bir sanat merkezi yapmak istiyor. Hoş, TRT binasının yanına da, dostlar alışverişte görsün diye belediye proje binası yapmışlar. Görende gerçekten belediye projeler yapıyor ve İstanbul’un sorunlarını çözümlüyor zannederler! Hele bu binaların altında bir otopark var ki, karanlık ve insanı kıtır kıtır kesseler, hiç kimsenin duyamayacağı, tinercilerin kol gezdiği, kimin işlettiğini bilmediğim, pis bir yer var! Ben ne İnan Kıraç’ı, ne de ailesini tanırım. Ancak öğrendiğime göre, Kıraç ailesi, Sn. Suna Kıraç’ın ideali doğrultusunda ve kızları İpek’in gayreti ile bu Tepebaşı’ndaki iğrenç binayı yıkıp, yerine İstanbul’a yakışır bir Kültür ve Sanat Merkezi yapmak istiyorlar. Tam beş yıldır bu amaçla, İstanbul’a bir eser kazandırmak için, dünyaca ünlü mimar Frank Gehry’e güzel bir proje hazırlatıyorlar. Frank Gehry, İspanya’da ve tüm dünyada büyük eserlere imza atmış bir sanatçıdır. Bilbao’daki, Guggenheim Müzesi onun eseridir. Sn. Kıraçlar, bu projeyi hazırlatmışlar ve bu işi bitirmek için maddi olanaklarını seferber ederek, 200 milyon dolar tefrik etmişler. Onlar, İstanbul’da yeşil alan bırakmayan, her boş gördükleri yeşil alana, gökdelenler dikip, bunları masum vatandaşlarımıza satan ve ceplerini dolduran, inşaatçılar gibi yapmayı düşünmüyorlar. Sanatın en büyük değer olduğunu hissederek ve İstanbul’un hayati ihtiyacı olan, muhteşem bir Kültür Sanat Merkezi yapmak düşüncesindeler. Ne var ki, sanki sihirli bir el bunu istemiyor. Duyduğuma göre, toplumun sanat, kültür ve bilim düzeyini geliştirmekle sorumlu olan bir devlet kuruluşu, bu işi köstekliyormuş. TBMM’de milletvekili olarak görev yaparken, sanata, kültüre, opera, bale, tiyatro ve klasik batı müziğine karşı yönelen köstekleyici tavır ve hareketlere, nasıl sert bir şekilde karşı çıktığımı, çok ağır konuşmalar yaptığımı merak edenler, TBMM’nin 19. Dönem tutanaklarına bakabilirler ve bu konuyu o dönemin Kültür Bakanı Sn. Fikri Sağlar’a sorabilirler. Belki de hayatımın en sert ve ağır konuşmalarını, sanat ve kültüre karşı gelenlere yapmıştım. Şimdi İstanbul’un yetmiş milletvekili var, neden onlar bu önemli projeye sahip çıkmıyorlar! Neden Sn. Kültür Bakanı, bu engelleri ortadan kaldıramıyor, anlamakta güçlük çekiyorum! İş adamları, iş hayatında kazandıklarını, kültür, sanat, eğitim ve sağlık tesisleri yaptırmak için sarf ederlerse kötü mü olur? Ben, bu kutsal ve güzel düşüncelerin şahidiyim. Rahmetli Kadir Has’la birlikte, buna örnek olacak birçok eseri, ona sadece yardım ederek, Türk Milleti’ne kazandırmanın şerefini taşıyorum. Cumhurbaşkanımız Sn. Süleyman Demirel, Başbakanımız Sn. Mesut Yılmaz ve Maliye Bakanımız Sn. Sümer Oral’ın yardımlarıyla, Milli Emlak’tan 49 yıllığına aldığımız metruk, yıkık, eski bir tütün fabrikasını, bugün Kadir Has Üniversitesi Cibali Merkezi olarak hizmete açtık. Harabeler arasından doğan bu eser, Avrupa’nın en büyük restitüsyon ve restorasyon projesi olarak, büyük ödül almış, Türk Milletine ve Türk öğrencilerine, armağan edilmiştir. Lütfen, Türkiye’ye hizmet edenleri, taş üzerine taş koyanları, eser kazandıracak olanları, kösteklemeyin, yardımcı olun ve önlerini açınız.