Çözüm yolunda ki gayretlerde bir köyün daha minareleri görülmeye başladı… Ne yalan söyleyelim biz bile yıllardan beridir çözümsüzlükten artık bıkan iki tarafın 2008 yılında artık aklı selim bir şekilde masaya oturup bir çözüme ulaşılacağına inanmaya başlamıştık ki, bu hayalimiz çok fazla sürmedi! Belli ki Annan Planı ile Türkiye’den tam olarak kurtulamayacaklarını anlayanlar şimdi Kıbrıs Türkü için daha acı reçeteler hazırlamaya başlamış! Kıbrıs Türkü için en acısı hiç kuşku kaldırmaz ki, Anavatan Türkiye’den koparılması ve kendi kaderine terk edilmesidir! Şimdi masaya oturmaya hazırlanan bizim saf ve temiz yürekli yöneticilerimiz her ne kadar hem Annan Planı hem de 8 Temmuz süreci diye bir şeyin kalmadığını ve görüşmelerin yeni bir başlangıçla başlayacağını söyleseler de, bizim dışımızda yükselmeye başlayan sesler hiç de karşımızda öyle masum ve Kıbrıs Türkünün çıkarını kollayacak bir zihniyetin olmadığını işaret ediyor! Seçildikten hemen sonra açılışı Hristofyas yapmıştı, hem de Atina’dan… Atina’da anası ile baş başa verip yeni stratejiler üreten Hristofyas, Ankara’ya çağrıda bulunmuş ve Ankara’nın adadan elini çekmediği müddetçe Kıbrıs’ta bir çözüme kavuşmanın mümkün olmadığını söylerken bu mesaj sadece Ankara’ya değil tabi ki Kıbrıs Türk tarafına da bir göndermeydi ve zaten bundan sonra içeride küçük gruplar halinde işgali son uydurma eylemleri yapılmaya başlamıştı! Yavru Hristofyas’ı dolduran ve yönlendiren Atine bu kez kendisi ses verdi ve Dışişleri Bakanı Bakoyanni, bir göndermede bulunarak Kıbrıs’ın garantörlüğü için Türkiye’ye gerek olmadığını, garantörlüğün AB çatısı altında zaten kendiliğinden gerçekleşeceğini söyleyip ortaya başka bir yem attı, belki bir balık takılır diye! Ama belli ki planlı bir strateji başlatılmış ve hedef olarak da Türkiye’den bir şekilde kurtulmak seçilmişti… Ağzında ki baklayı çıkaran isim ise dün bizim basına da yansıyan İngiltere’nin Atina Büyükelçisi Simon Gass oldu… Belli ki bu oyunun bir diğer aktörü de İngiltere seçilmişti ve danışıklı düğüş içinde yeni entrikalar planlanmıştı! Büyükelçi de Rum ve Yunan ikilisi ile işbirliği için de Kıbrıs Türklerinin artık Anavatan Türkiye’den uzaklaşması gerektiğini, aksine Rumlara yakınlaşarak Türkiye’yi defetmesini istiyordu! Ona göre de Türkiye’nin garantörlüğüne gerek yoktu, aksine bu garantörlük Kıbrıs Türkünü her geçen gün biraz daha Türkiye’ye yakınlaştırıyordu onun için bu garantörlük meselesi de çözülmeli ve Anadolu ile olan bağlar koparılmalıydı! Zira ona göre de İngiltere yıllardan beridir Kıbrıs’ta garantörlük görevini başarı ile sürdürüyor ve sürdürmeye de devam etmeliydi! Ayrıca, İngiliz üsleri büyükelçiye göre adada barış için kafiydi… Oyun ince bir şekilde işlenmiş ve büyük bir organizasyon ya, bu kez de Rum kilisesi piyasaya çıktı! Başpiskopos II. Hrisostomos da sanki ağız birliği yapmışcasına bir demeç patlattı ve Kıbrıslı Rumlarla Türklerin sevgi içinde yaşamasının mümkün olduğunu ama bunun için Kıbrıslı Türklerin Türkiye ile bağlarının koparılması gerektiğinin altını çiziyordu! Zira, Makarios zamanından beridir Kilise’nin ana hedefi de Kıbrıslı Türkleri Anadolu’dan kopararak, Rumlara muhtaç hale getirmek değil miydi? Bu halkaları tek tek birleştirdiğiniz zaman ortaya, Türkiye’nin adadan elini eteğini çekmesi daha da doğrusu çektirilmesi girişimleri ortaya çıkıyor! Görmüşlerdir ki, Kıbrıs Türk tarafı her türlü fikir ayrılığına rağmen şu anda sağlam bir duruş sergilemekte ve daha fazla tahammülü olmadığını her defasında söylemektedir. Şimdi oyunun son parçası, Türkiye ile Kıbrıs Türkü arasına girmek, sokak eylemleri düzenlemek ve halkı Türkiye aleyhtarlığına karşı kışkırtmaktır! Artık onlar da çok iyi bilmektedirler ki Türkiye’ni eli burada olduğu müddetçe Kıbrıs Türkünü asla teslim alamayacaklar, nihai hedeflerine ulaşamayacaklardır! Sayın Talat’ın da bu gerçekleri bildiğine inanıyor ve kırmızı çizgilerden daha fazla taviz vermeyeceğini umuyor ve kendisini destekliyoruz… Birileri tarafından sokağa ittirilen birkaç ‘cahil’ çocuk, Kıbrıs Türkü’nün geleceğini belirleyici olamaz, zaten halk da kendilerine bu fırsatı vermez!