Acaba toplum çığlık atıyor mu, ya da, yeter diye bağırarak elindekini bir tarafa fırlatıp atıyor mu, ya sabır çekiyor mu? Veya bir gün bunu yapacak mı? Bilmiyoruz, bu durumu ölçemiyoruz. Daha doğrusu toplum kendisi de bunu yaptığını bilemiyor. Kim tepki gösteriyor, kim protesto ediyor, kim onaylıyor belli değil. Belli olsa bile bu toplum bunu öğrenemiyor, topluma aktarılmıyor ve bir süre daha aktarılmayacak gibi.

 

Her şey o kadar karıştı ve hatta karıştırıldı ki... Toplum kendi adına birileri bir şeyler hem de iyi bir şeyler yapıyor kanaatine sahip gibi.

 

Bir sabah kalktığında, birkaç ordu mensubunun yolsuzluk, bir generalin borç alma, bir ana muhalefet partisinin (bir tane var başka yok) en mahrem, en çirkef hali ile iç çatışması, bir futbol takımının rüşvet, bir banka sahibinin kaçış ve yakalanış haberlerini peş peşe seri silah atışı gibi saydırıldığını görüyor, dinliyor, yaşıyor. Hangi bilgi doğru, hangi bilgi yanlış belli bile değil...

 

Oysa sabah kalktıklarında, haftanın son günü işinden eve dönüp, huzurlu bir hafta sonu geçirmeyi planlıyordu toplum mutlaka.

 

Peki, bu ne kadar mümkün bu toplum için? Toplumun kafasında hangi sorular ve hangi kanaatler oluşuyor biliyor muyuz? Hayır, ama anket yapar yaklaşık bir değerlendirme ile ölçebilir veya yakın bir ihtimali kestirmeye çalışabiliriz.

 

Her şey topluma bir şeyleri dayatarak başladı sanki. Yıllar önce devlet televizyonları dışarıdan yapılan bir televizyon yayınının halka ulaşması ile ikinci plana itilmeye başlandı. Ardından bu korsan yayın sayılan televizyon kanıksandı ve tartışma başladı. Toplum bu yayından memnun ve mesut hayatına devam etti. Entelektüel takım bu durumu çok seslilik olarak anlatmaya başladı ve haklıydı da. Zaman içerisinde toplum, aratan özel televizyonlar ile yaşantısını renklendirmeye başladı ve yaşantısının aynı zamanda çok seslileştiğini düşündü ve bu gün hala öyle düşünüyor.

 

Bu sayede önceden ender olarak gördüğü ölüm, kavga, kaza ve diğer suç unsurlarının haberlerini ve birebir görüntülerini daha sık görmeye ve yaşantısının bir parçası olarak algılamaya başladı. Ülke ve dünyanın her köşesinden bu haberler en çıplak şekliyle evlere girince, eskiye oranla bu olaylarla karşılaşma sıklığı arttıkça arttı. Bu gün toplum çok rahat ölüm-öldürme, kavga, vücut çıplaklığının en uç noktalarını aynı anda izleyebiliyor.

 

Kıbrıs sorunu, Ermeni sorunu, Irak sorunu, terör örgütü sorunu, AB konusu, azınlıklar raporu bölücülük sorunu, ekonomi sorunu, inanç sorunu ve benzer birçok konu ve sorunu televizyonlar, gazeteler en ince ayrıntısına kadar ele aldılar. Bu konuları tartıştı, tartıştırdı. Televizyonlar topluma mikrofon uzattı, soru sordu. Sonra toplum bazen bu konularda aykırı görüşte olan kendini gösteri ve eylem yapıp, protesto ederken gördü. Kiminin içi rahatladı kimi reddetti. Ama toplum tamam bunun cevabı verildi ya da benim görüşüm temsil edildi dedi belki.

 

Ertesi gün gazeteler bu konuları yazdı, televizyonları teyit etti, yalanladı veya ortalama bir şeyler söyleyerek geçiştirdi. Bu medya internet siteleri daha fazla bilgi verdi hatta daha fazla internet sitesi konuya yorum getirdi, açıkladı, bizim haberimiz daha gerçek dedi.

 

Baktığımızda toplum her defasında tamam dedi, birileri buna tepki gösteriyor, sorunu çözüyor, karşısına dikilip hesap soruyor dedi. Toplum tepkisini demokratik olarak gösteriyor dedi

 

Ama bazen bir haber hiç yayınlanmadı, bazen tamamen geçiştirilip topluma yansıtılmadı. Bazen istenmeyen bir konuyu veya olguyu haber yapan birine karşı hemen daha farklı bir  olgu yaratıldı, toplumun ilgisini çekecek bir başka ilgisiz bilgi servis edildi.

 

Hatta toplum daha fazla irdelemesin diye;

 

Ailevi konular, mahremiyeti yok edilmiş (tuvalet hariç) ev ortamlarında yarışma havasına sokularak halka sunuldu. Futbol ki sadece bir spor olmaktan öteye gitmeyen bir faaliyet, geliştirildi, en çok para konuşulan ve ticareti yapılan sektör haline getirildi. Edebiyattan yoksun senaryolar fabrikasyon üretimlerle rengârenk, çeşit çeşit, her biri ayrı bir lezzette sunuldu.

 

İşaretçiler gösterdi, çeteleciler not ettiklerini birer birer toplumun önüne koydu...

 

Ortaya bir konu atıldı, bu konu halk önünde tartışıldı, tepki ölçüldü...

 

Tepki yok, feryat yok, çığlık yok, dur diyen yok...

 

Bunları birlileri onun adına yapıyor çünkü. Toplum mühendisleri, provokatörler, manipülatörler, dezenformasyoncular ve daha niceleri.

 

Kim bilir belki yarın daha zor olacak, beklide daha kolay.

 

Kimin elinde ne dosya var bilinmez, içinde ne var kimse bugün bilmeyecek.

 

Kimin kimlik bilgisi, kimin atasının adı-soyadı (isim biliminin gözden kaçırdığı ve sabetay anlatımının eksik kaldığı) kimin bağlı olduğu tarikat, örgüt, telefon konuşması. Nice para skandalları ve aklımıza gelmeyen bin bir entrika ve bin bir gerçek.

 

Toplum evinde bir evlenme yarışması izleyecek, bir dizinin içinde kaybolup gidecek, futbol maçını heyecanla bekleyip her şeyi bir kenara itecek...

 

Toplum kendisinin sesi çıkıyor zannedecek, kendisini eylem yapıyor görecek...

 

Ama birleri devam edecek...

 

Çok sesli medya tek bir teli, aynı teli yine çalacak...

 

Ben utanıyorum dünden ve bu günden, bu gün yaşadıklarımdan, yarın bunları yaşama ihtimalinden...