Bölgesel gelişmişlik farklarını azaltmak, yatırımları hızlandırmak, istihdam sorununu çözümlemek amacıyla, Hükümet 6 Nisan 2011 tarihinde yeni bir teşvik sistemini açıklamıştır. Aslında, teşvik sistemi yeni değildir. Biz DPT’de görev yaparken, o zamanın DPT müsteşarı olan Sn. Turgut Özal ile birlikte hazırlayıp, Sn. Süleyman Demirel Hükümetinin önüne koyduğumuz Teşvik Sistemi ile Türkiye’de yatırımların hızlandırılmasını, bölgelerarası dengesizliğin ve gelişmişlik farkının azaltılmasını ve istihdamın çözümünü ön görmüştük. Bu bağlamda da, DPT bünyesinde bir teşvik ve uygulama dairesi (TUD) ve yabancı sermaye dairesi kurulmuştu. TUD Başkanlığına Mülkiyeli, değerli insan, Rahmetli Doç. Dr. Yılmaz Ergenekon ve Yabancı Dairesi Sermaye Başkanlığına da değerli arkadaşım Sn. Hüsnü Doğan getirilmişti.
Dünyada, 1.2 trilyonun üzerinde dolaşan yabancı sermayenin Türkiye’ye çekilmesi, doğrudan yabancı sermaye yatırımları için uygun ortamın sağlanması, yabancı sermayeye dönük ayrı bir teşvik sistemini gerekli kılmaktaydı. Bu itibarla, teşvik sistemleri yeni değildir. Yeni olan illerimizi kapsayan, 1’den 6’ya kadar bölge tasnifleridir. Birinci bölgede 8 il, 2. bölgede 13 il, 3. bölgede 12 il, 4. bölgede 17 il ve az gelişmiş illeri kapsayan 6. bölgede ise 6 il bulunmaktadır. Eskiden olduğu gibi, teşvik paketinde KDV iadesi, KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta ve işveren hisse ödeme desteği, faiz desteği, yatırım yeri tahsisi ve benzeri gibi enstrümanlar mevcuttur. Stratejik yatırımlarda, 7 yıl süre ile sigorta primi işveren hissesi (6. Bölgede 10 yıldır) yatırıma katkı oranı %50 olmak üzere, %90 oranında vergi indirimi, KDV ve gümrük vergisi istisnası, faiz desteği, yatırım bina inşaatlarında eğer inşaat 500 milyon TL’yi geçiyorsa KDV indirimi, gelir vergisi stopaj desteği sağlanacaktır. Bu istisnai teşvikler, ifade edildiği gibi stratejik yatırımlar ve 6. bölge ile ilgilidir.
Yeni teşvik paketi ile aşağıdaki hususların gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır:
• Cari açığın azaltılması amacıyla ithalat bağımlılığı yüksek olan ara malı ve ürünlerin üretiminin artırılması,
• En az gelişmiş bölgelere sağlanan yatırım desteklerinin artırılması,
• Bölgesel gelişmişlik farklılılklarının giderilmesi,
• Destek unsurlarının etkinliğinin artırılması,
• Teknolojik dönüşümü sağlayacak yüksek ve orta-ileri teknoloji içeren yatırımların desteklenmesi,
Önceki teşvik sistemi, “Bölgesel gelişmişlik farklılıklarını gidermek için, desteklenecek sektörleri, bölgelerin koşullarına ve rekabet avantajlarına, uygun biçimde belirleyerek kümelenme yaklaşımının gelişmesine katkı sağlamak ve uluslararası rekabet gücünü artıracak ve teknoloji ile Ar-Ge içeriği yüksek büyük ölçekli yatırımları özendirmek” amacıyla 2009 yılının temmuz ayı ortasında uygulamaya konulmuştu. Bununla, Devlet Yatırımları mevzuatında radikal bir değişikliğe gidilmiş, sistem tamamen değiştirilmişti.
Yeni teşvik sistemi, “Bölgesel – Sektörel Teşvik Sistemi”, “Büyük Proje Teşvik Sistemi” ve “Genel Teşvik Sistemi” olmak üzere üç ana bileşenden oluşuyordu.
Ancak, önceki teşvik sisteminin uygulamada olduğu Ağustos 2009 – Mart 2012 döneminde beklenen yatırımlar ve teşvik kullanımı gerçekleşememiştir. Türkiye’nin, yeni yatırım ortamının arttırılması ve istihdam sorununun çözümü, özellikle, geri kalmış bölgelerdeki yatırımların mobilize edilmesine bağlıdır. Geri kalmış veya plancı tabiriyle, “kalkınmada öncelikli bölgelerde”, yatırım artışının sağlanması başka nedenlere de bağlıdır. Burada, en önemli unsur, bölgedeki bölücü terör tehdidi ve bölgenin kalkınması için yatırım yapacak girişimcilere verilen güvensizlik ve rahatsızlıktır. Ne yerli, ne de yabancı müteşebbis ve yatırımcı, güvensiz ortamlara para yatırmaz ve tesisler kurmaz. Bu da, gayet doğaldır.
Hepimiz biliyoruz ki, Devlet eliyle yapılan yatırımlar, projeler, sabote edilmekte, makineler yakılıp, yıkılmakta, mühendisler ve işçiler kaçırılmaktadır. Şantiyeler basılarak, çalışanlar öldürülmektedir. Bu nedenle “Efendim ben cömertçe teşvikler getirdim, gel sen yatırım yap” demek yeterli değildir. Kalkınmada öncelikli bölgelerde, bu terör devam ettiği sürece yatırım yapılması gerçekleşmeyebilecektir. Teşvike tabi diğer bölgelerde ise, gene yatırımcının karşı karşıya kalacağı zorluklar olacaktır. Burada en önemli husus, yatırıma finansman bulunması ve sermaye faktörünün sağlanmasıdır. Sen, Devlet olarak yatırım yerini, araziyi temin ettin, müteşebbisde projesini hazırladı, peki bu yatırımı gerçekleştirmek için, ihtiyacı olan parayı nereden bulacaktır. Türkiye, sermaye terakümünün kıt olduğu bir ülkedir. Zaten, yatırımcının elinde yeterli sermaye olsa, teşvike ihtiyaç duymadan yatırımını kendisi yapar. Müteşebbisin sermaye, finansman ihtiyacını karşılayacak olan sistem, bankacılık ve leasing sistemidir.
Bankalar, halkın tasarruflarını toplayıp, üzerine kendi komisyonlarını (faiz) koyarak bunları yatırımlara kanalize etmekle görevli ve sorumlu kurumlardır. Ekonomi Bakanı Sn. Zafer Çağlayan, bu finansman eksikliğini gördüğünden, bankaların sahip ve yöneticileri ile toplantı yapıp, onları teşvikli yatırım projelerine kredi vermeye iknaya gayret etmiştir. Maalesef 2000’li yıllarda bankacılık sektörünün içine düştüğü kriz ve bankaların ortadan kalkması nedeniyle, bankalar içlerine kapanmış, büyük yatırım projelerini finanse etmek yerine, küçük ve yaygın tüketici ve araç kredileri yolu ile kârlarına, kâr katmaya yönelmişlerdir.
Şurasını kesin olarak ifade edeyim ki, bu teşvik tedbirlerinin yürüyebilmesi için, bankaların cesur ve daha risk alıcı tarzda hareketleri ve yatırımları desteklemeleri şarttır. Elde yeterli sermaye olmayınca, teşvik sisteminin başarılı olacağını söylemek zordur. Ben özellikle, Ekonomi Bakanı Sn. Çağlayan başta olmak üzere, ekonomi yetkililerinin iyi niyetle, Türkiye’nin 2023 hedeflerini gerçekleştirmeye çalıştıklarına inanıyorum. Ancak, yukarıda ifade ettiğim gibi yatırımlar, projeler ve teşvikler entegre bir iştir, eğer dişlinin bir tanesi eksik olursa sonuç almak zordur.