Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar Çarşısı'nı geziyormuş. Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar. Bir ara gözü kekliklere ilişir padişah'ın. Bir grup kekliğin üzerindeki varakta, "Tane işi satış fiyatı 1 altın" yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın. Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır. "Hayırdır" der satıcıya, "Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?" Satıcı, "Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor" diyor."Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye ekliyor. "Satın alıyorum" diyor Padişah, "Al sana 500 altın..." Parayı veriyor; hemen oracıkta kekliğin kafasını kesiyor. Adam şaşırıp, "Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi" diye dövünürken; Padişah gürlüyor: "Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bunun akıbeti er veya geç budur." Hayata bakış açısı Bir defasında Rus çarı at arabasıyla ülkesini dolaşıyormuş. Araba yoldaki kanal inşaatının önünde durmak zorunda kalmış. Yolunun üzerinde kanal kazan işçiler, Çar'ın arabasını görünce heyecanla irkilmişler. Çar arabadan inmiş ve kan ter içinde kalan bir işçiye sormuş: "Bu kadar yoruluyorsun, kan ter içinde kalıyorsun peki iyi para kazanabiliyor musun?" "Bana yetecek kadar kazanıyorum efendim diye yanıt vermiş işçi. "Yani ne kadar " diye tekrar sormuş Çar. İşçi başını öne eğmiş ve şöyle yanıt vermiş; "Borçlarımı ödeyebiliyorum, gelecek için faize yatırabiliyorum, Kalanı ile de her gün sıcak tasta yemek yiyebiliyorum efendim " Çar çok şaşırmış, Ülkede bu kadar az para kazanan, boğaz tokluğuna çalışan bir kanal işçisi nasıl olurda bu kadar az parayı, bu kadar çok yerde, bu kadar verimli kullanabilir diye merak etmiş. Dayanamadan tekrar sormuş: "Peki paranı nasıl yettirebiliyorsun da bu kadar faydalı işe fırsat bulabiliyorsun?" İşçi yanıt vermiş: "Babama bakıyorum : Bu eski borçlarımı ödediğim anlamına gelir. Oğlumun nafakasını çıkarıyorum: Bu ise gelecek için yatırım yaptığım anlamına gelir. Yani böylece paramı faize yatırmış oluyorum. Her gün bahçemde tek yetişen sebzeyi lahanayı yiyoruz: Olsun!! Lahana da sıcak yemektir. Karnımız doyuyor sevgili Çarım" demiş. Çar fakir işçinin verdiği yanıttan çok etkilenmiş ve hemen onu bir kese altınla ödüllendirmiş. Saraya döndükten sonra ise akıllı işçinin sözlerini, bir bilmece olarak yaverlerine sorup onları sınamış. Ben onu tanıyorum! Saat 8:30'da, seksenlerinde, yaşlı bir adam başparmağındaki dikişleri aldırmak üzere poliklinikten içeri girdi. Çok acelesi olduğunu söyledi, çünkü saat tam 9:00'da bir randevusu varmış. Tedavisinin bitmesi ve onun söylediği yere ulaşması en azından bir saat sürerdi. Yaranın pansumanı sırasında konuşmaya başladık. Bu denli acelesi olduğuna göre önemli birisiyle mi randevusu olduğunu sordum. Bana bakımevine gidip eşiyle kahvaltı etmek için acelesi olduğunu söyledi. O zaman eşinin sağlığının nasıl olduğunu sordum. Eşinin orada uzun bir süredir kaldığını ve Alzheimer hastalığının bir kurbanı olduğunu anlattı. Geç kalmış olmasından dolayı "Acaba eşiniz endişe duyar mı?" diye sordum. Bana beş yıldan bu yana onun kim olduğunu bile bilmediğini ve kendisini tanımadığını söyledi. Şaşırmıştım, "Sizi tanımadığı halde yine de her sabah onu görmeye mi gidiyorsunuz?" diye sordum. Elimi okşayarak gülümsedi. "O beni tanımıyor ama ben hâlâ onun kim olduğunu biliyorum" dedi.