Tüm ekonomi teorilerinin bir tek hedefi vardır. İnsanların, fertlerin Refah düzeyini arttırmak. Bazı ekonomistler öncelikle, ne pahasına olursa olsun. Ekonomik Büyüme sağlansın, Milli Gelir artsın, daha sonra, Fertlerin Refahı ele alınsın, diye düşünürler. Bana göre, bu görüş, meteryalist bir yaklaşım olup, doğru değildir.

Nesilleri feda etme pahasına, ekonomiyi sert tedbirlerle geliştirelim. Büyümenin nimetlerim toplumun tüm katmanlarına, daha sonra dağıtalım, yaklaşımı, Sosyal Refahı hedef almış, görüşten uzaktır.

Devlet Planlama Teşkilatında, birinci dönem diyebileceğim, yıllarda, planlamanın, Milletlerarası teknik ve ekonomik işbirliği bölümünde görev yaptım. Özellikle, Birleşmiş Milletler, OECD, RCD, CENTO, IBRD, IMF ve Birleşmiş Milletlerin, WHO, FAO, UNIDO, WTO, UNCTAO, UNDP gibi kuruluştan ve ülkeden ülkeye ikili işbirliği ve yardımlaşma konularında, bilhassa, bu kuruluşların Türkiye'ye dönük projelerinde aktif görev aldıktan sonra, DPT tarafından, ikinci kez İngiltere'ye gönderildim. Bu dönemde, İngiltere'nin York Üniversitesinde, Prof. Dr. Jack Wiseman ve Dr. Keith Hartleyin Tutorluğunda; Kamusal Finans, Gelir/Refah Dağılımı, İngiliz Milli Sağlık Hizmeti (NHS) ve Sosyal Güvenlik, Sosyal Yardım ve Sosyal Hizmet, konut, eğitim, çevre konularında, ağırlıklı üniversite üstü ihtisas yaptıktan sonra, Türkiye'ye dönünce, DPT, Sosyal Refah ve Sosyal Güvenlik sektöründe görev aldım.

Bu alanda, ilk gözlemim Türkiye'de Sosyal Güvenlik ve Sosyal Refaha ilişkin sektörlerin, feci derecede dağınık olduğu idi. Bu durum kaynak ve finans israfı idi. Örneğin, Devlet Hastaneleri, Sağlık Bakanlığı Tıp Merkezleri, SSK Hastanelerinin yanında, PTT, Belediyeler, vb. gibi kuruluşlarının da, kendi tıp merkezleri ve hastaneleri vardı. Bunlara ilaveten, Askeri Hastane ve Tıp Merkezleri vardı. Doktorların sayısı, hemşire ve hasta bakıcıların sayıları, hastanelerde ki, yatak sayısı ve insanlara düşen tıp personeli, yatak rasyoları hem yetersiz, hem de dengesiz idi. Her yıl programa alınan ve yenileri yapılan, bu tesisler arttıkça, yukarıda işaret edilen dengesizliklerde artıyordu. DPT olarak, yeni tıp fakülteleri, hemşire okulları açarak, doktorların sayısını ve dengesiz dağılımı düzeltmeye gayret ederken, en büyük tepki ve direnişi yine sağlıkla ilgili mesleki kuruluşlardan gördük Sosyal Güvenlik Bakanı Rahmetli Mahir Ablum ve Müsteşar Dr. Erdal Atabek ve Dr. Mazhar Kısacıkoğlu ile, bu konuda tam bir anlayış içinde, olumlu çalışmalarımız oldu.

Örneğin, Emekli Sandığı, SSK, Bağkur, Banka özel sendikaları gibi, Sosyal Güvenlik kuruluşlarını tek çatı altında toplayacak ve Sosyal Güvenlik standartlarının tek düze edecek, önemli bir yasayı TBMM'den geçirmemize rağmen, bilhassa Bankalar ve bazı sendikaların baskısı ile yasa, o, tarihlerdeki Cumhurbaşkanı Sn. Fahri Korutürk tarafından geri çevrildi ve kadük oldu.

Devlet Planlama Teşkilatında bu konuda yazdığım, bir çok rapor ve kitaba ilave olarak 1978 yılında; "Sosyal Refah Devleti Hedefi" adı ile (Bakınız Selçuk Maruflu-DPT yayını 1631-SPD 305-1978) kitapta; İngiliz sisteminden esinlenerek; Türkiye'de Sosyal refah Örgütleşmesi Modelini; uygulamak üzere hazırlamıştım. Bu modelin Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planına girmesi için çok çalıştım. Bu modelin ana fikri; bir Sosyal refah Bakanlığı çatısı altında; Sosyal Güvenlik ve Sağlık ve diğer Sosyal sektörlerin bir araya getirilmesi idi.

Şimdi, Başbakan Sn. Tayyip Erdoğan, üzerinde durduğu, sağlık hizmetlerinin bir araya getirilmesi ve Sosyal Güvenlikte norm birliğii, fevkalade önemli ve doğru olup desteklenmelidir. Önüne gelen her kurum ve kuruluşun hastanesi olmaz, Tıp merkezi olmaz. Sağlıkta eşgüdüm ve yönetim yetkisi Sağlık Bakanlığına aittir. SSK hastaneleri konusunda, yapılan gürültü ve direnişler yersizdir. Kaldı ki, bu hastanelerin inşa ve hizmete girmesinde, kullanılan kaynakların esası tartışma konusudur. Bu kaynakların nereden geldiği irdelenmelidir. Türkiye'nin, kaynaklarını har vurup, savurmaya tahammülü yoktur. Bu tesisler netice itibariyle, Kamu malıdır.

Şüphesiz, sağlık konusunda yapılan bu düzenleme tek başına yetersizdir. Örneğin, Türkiye GSMH, rakamı ile değerlendirildiğinde, Dünyanın gelişmiş 20 inci ekonomisi deniliyor. Peki, yaşam ve sosyal refah kriterlerine bakıldığında, 172 ülke arasında, 94 ncü sırada bulunmak, utanç konusu değil mi ? Adama, Fertlerin Refah düzeylerine, Bölgelerarası dengesizliklerin kaldırılmasına yönelik olarak, bu nasıl gelişme, kalkınma diye sorulmaz mı ?

Avrupa Birliği üyesi olmak istiyoruz.  Sosyal Refah endikatörlerini,  AB'nin gelişmiş ülkeleri ile

mukayese edin de, görün! Neredeyiz?

Bu nedenle, bu Hükümetin, hastaneleri tek çatı altında toplamasına ilişkin, girişimi doğrudur, ancak, konuya toptan bir Sosyal Refah politikası perspektifinden baktığınızda, eksiktir, bu alanda daha, yapılması gereken çok önemli işler vardır.