Sn. Mete İnsel geçmiş dönemde halkı ikna etmek için çırpınan ve bu uğurda dinden örnekler veren Sn. Evren'i küçümseyici ifadelerle eleştirmekten geri kalmamakta ve şöyle demektedir:

"Ama kabul etmek gerekir ki, yakın tarihte böyle bir yolu açan Tayyip Erdoğan değil, örneğin devlet başkanlığı sırasında Kur'an'dan tefsirler eşliğinde inciler yumurtlamayı ihmal etmeyen darbeci general Kenan Evren'dir. Ne var ki bu geleneğin yerleşmiş olması, yanlışın tekrarını meşru kılmaz."

Bu ifadeden neyi anlıyoruz? Halkı idare edenler halkın inançlarını dikkate almaz, despot bir mantıkla tepe tepe yönetirler. İnançların dikkate alınmaması neden gereksizdir. Niçin buna ihtiyaç vardır? Bu konuda birşey söylemeden şunu tercih ediyorlar; bu böyle olduğu için böyledir, böyle olan şey zaten böyle yapılır. Bu düşünce skolastik bir mantığa dayanmaktadır.

Nitekim bu duruşu Sn. Prof. Taner Timur (Türkiye'de sosyalist fikirin önemli ideoloğlarından biridir) 'Osmanlı Kimliği' adlı eserinin 196. sayfasında şöyle eleştirmektedir; "Oysa gelişme öyle olmadı.. Batıcı akım giderek artan bir şekilde İslam'ı küçümsedi ve onu bir yobazlık ve uygarlığa engel olarak görmeye başladı. Böyle yaparken İslam uygarlığını bir tarihi dönem olarak değerlendirmediğinin ve İslam'ın son dönemdeki yozlaşmış biçimine baktığının farkında değlidi. Asıl bağnazlığa, tarihiyle ilgili koyu bilgisizlik içinde kendisinin sürüklendiğini bilmiyordu.

Sn. İnsel'in şu sözlerine bakın:

"Demokrasinin esas amacı, insanların mutluluğu ve huzurunu sağlamak değildir. demokrasi, her şeyden önce, siyasal yönetimin, bir zümrenin, bir ailenin, bir kişinin tekelinde olmasına karşı verilen bir mücadeledir. Yönetenlerin yönetilenler tarafından serbest biçimde seçilmesini, dolayısıyla siyasal yönetim kademelerinde halkı temsil eden kişilerin bulunmasını hedefler. Demokrasi, bir kişi veya grubun diğer kişiler üzerinde tahakküm kurmasına veya kurma eğilimlerine karşı alınan önlemlerden oluşur. Amacı, 'mutluluk ve huzur' değil, 'eşitlik ve adalettir'.

Mutluluk ve huzura, eşitlik ve adalet yoluyla ulaşılabilir de, ulaşılmayabilir de."

Demokrasinin amacı insanların huzurunu ve mutluluğunu sağlamak değilmiş? O zaman demokrasinin amacı ne? En iyi yönetim biçimi, en özgür yönetim biçimi, halkın kendi kendisini yönetmesi biçimi derken halkın mutluluğu ve çıkarları için bir söylemde bulunmuş olmuyor muyuz?

Yoksa Sn. İnsel bunlara inanmıyor, görünüşte bir demokrasi mi düşlüyor?

Kaldı ki demokrasi=özgürlük, huzur=güvenlik, mutluluk=saadet=güvence=refah devleti arasında kesin bir bağlantı mevcuttur. Özgürlük alabildiğine özgürlük, derken herkesin herşeyi yaptığı hatta özgürlüğü "astığı astık kestiği kestik" şeklinde bir sınırsızlık olarak düşünmüyoruz. Başkalarının huzurunu ve mutluluğunu zedelemeden yaşamayı ve kendi kendimizi frenlemeyi hedef alıyoruz.

Nitekim Sn. Mete İnsel de demokrasiyi tarif ederken şunları söylüyor; "İnsanların kendi kendilerini yönetmeleri, yurttaşların siyasal alanda eşit olmaları, insanların hayat tarzlarını seçme ve yaşamakta özgür olmaları ilkelerini içeren demokrasi, insanların geliştirip benimsedikleri bir yönetim ve insan ilişkileri ilkeleri yaklaşımıdır."

Arkasından şunları söyleyerek çelişkiye düşüyor:

"Demokrasi, tam da bu nedenle, mutluluk ve huzuru değil, eşitlik ve adaleti amaçlamasının yanında, çoğulculuğu kabul etmeyi mutlak doğrunun olmadığı inancını benimsemeyi ve kendi erdem anlayışını başkalarına empoze etmemeyi gerektirir."

Madem ki demokrasi, çoğunluğun karar verdiği insanların geliştirdiği bir sistem niçin mutluluğu ve huzuru hedef almıyor? Eşitlik ve adalet isteği insanları mutlu eden bir talep değil mi? Huzur ve mutluluk isteği her türlü rejimin başarmaya mecbur olduğu bir değer değil mi? Türk halkının erdem anlayışıyla Sn. İnsel'in erdem anlayışı arasında bir takım farklar mı var?

Halkın erdem anlayışına katılmak Sn. İnsel'de mutsuzluk mu yaratıyor? Bunları öğrenmek isteriz.

Şu sözü gerçekten son derece yanlış:

"Toplumun homojen tek bir kimliğe sahip olması dışında mutlu bir varoluş tasarlamayanların huzursuzlukları artıyor."

Türkiye'de milli aydınlar insanların homojenize olmamasından değli bölünmesinden endişe ediyorlar. Bazı yazılarından biliyoruz ki Sn. İnsel'e kalsa devleti de tasfiye edecek. Demokrasinin hedefi insanları mutlu ve huzurlu etmek değil, diyen bir anlayış otoryen bir mantık taşıdığını açığa vurmaktadır.

Büyük alim ve fikir adamı olan bu şahısların fikir ve felsefeleri sathi şekilde ele alındığında, hiçbir derinlikleri olmadığı, baskıcı ateist bir laiklik anlayışına sahip oldukları; halkı küçümsedikleri, esasen demokrasiyi sözde demokrasi olarak benimsedikleri, halka baskıyı demokrasinin hedef mutluluk değildir diyerek meşrulaştırdıkları görülmektedir. Nitekim yazısının bir yerinde geçen şu ifade mutluluğu başkaları ve kendileri için istediklerinin ipuçlarını vermektedir:

"Gayrimüslimleri bir kenara bırakalım, hiçbir dine ait olmayan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları bu durumdan mutluluk ve huzur duyabilirler mi?"

Bu anlayış; "ben ve azınlık bir gurup mutlu olsun da halktan bize ne" anlayışının ta kendisidir. Esasen halktan nefret eden bir anlayıştır. Bu anlayış esasen Türk halkının inancını meşru görmeyen sovyet tipi, dini yasaklayan anlayışın Türk tipi eveleyerek geveleyerek anlatan versiyonudur.

Bu anlayış halka tepeden bakan, İslam'ı meşru bir din olarak kabul etmeyen oryantalist bakış açısıdır.

Bu anlayış solcu molcu olmayıp, halk düşmanı otoriter bir anlayıştır.

Kendisi için istediğini başkalarına çok gören narsist bir anlayıştır.