Türkiye’nin en önemli gelir kaynaklarından birisi de turizm gelirleridir. 2013 yazına girerken Gezi Parkı olaylarıyla birlikte, sekte vurduğu belirtilen turizm sektörünün Türkiye İstatistik Kurumu tarafından rakamları açıklandı.
Buna göre 2012 Haziran ayında 3,8 milyon turist ve 2,9 milyar USD turizm geliri mevcutken, 2013 Haziran ayında 4,2 milyon turist ve 3,5 milyar USD gelir oluştuğu belirtildi. Bu dönemde rakamsal anlamda ciddi bir artış olduğunu İstatistik Kurumu bize net olarak açıklıyor.
Gezi Parkı olayları gibi bir ortamda bile, yabancı turistlerin Türkiye’den vazgeçememesinin en önemli iki nedeni olabilir. Geçmiş tecrübelerden Türkiye ve Türk halkının sağduyusuna olan güven ve USD’nin TL karşısında değerinin artması ile Türkiye’deki turizm maliyetlerinin, yabancı turist nezdinde düşmesi olduğu söylenebilir.
Avrupalı, bu sokak yürüyüşlerinin bir terör hareketi olup olmadığını çok iyi bilebilir ve süzebilir. Terör, batının icat ettiği acı bir oyundur. Terörün tanımına baktığımızda “savunmasız kişilere karşı düzenlenen, siyasi hedefi olan ölümcül saldırılardır”. Yabancı turistler bu eylemlerin, bu tanıma uymadığını görüp gönül rahatlığıyla Türkiye’ye gelebilmişler.
Bu haftanın en önemli konusu, Ergenekon kararları oldu. Temyiz yolu açık olması koşuluyla birçok müebbet var.
Tüm bu olayları incelerken ve okurken, iddia edilen suçu tekrar hatırlayalım. “Halkı silahlı isyana tahrik, TC hükümetinin ortadan kaldırılmasına teşebbüs, medya ve sivil toplum kuruluşlarını yanına alarak ülkede kaos ve çatışma ortamı oluşturmak ve nihayetinde hükümeti yıkmaya teşebbüs etmek.”
Kamu genelinde ise, vicdanlarda halen soru işaretlerinin ortadan kalkmadığı haber yorumları ve sosyal medyadan takip edilebiliyor. Halk tabanında, ortaya sunulan delillerden, mahkeme sürecinin bu denli uzamasından, sürecin şeffaf olmamasından kaynaklanan bir tatminsizlik duygusu sezilebiliyor.
Türkiye üzerinde yıllardır oynanan birtakım terör oyunlarının olduğunu en yetkili ağızlardan sürekli dinliyoruz. Geçmişte de Türkiye’nin önde gelen devlet ve hatta iş adamları bu sıkıntıları yaşamıştı. Örneğin, 1955’te Rusya ile sanayi altyapısı için, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kredi görüşmelerine başlandığında, Rusya ile bu yakınlaşma, Başbakanımız Adnan Menderes, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan için maalesef çok ağır bedeller ödetmişti. O dönemlerde de yine Türkiye toparlanmayı bildi ve tekrar ayağa kalktı.
Son olarak İngiliz tarihçi Mr.Toynbee’nin ifadelerine yer vermek istiyorum. “Türk, Türk’ün ne olacağı konusunda batının kendi zihninde yarattığı algıya bir türlü uymayarak, Batılı’yı hep şaşırtmıştır”.
Muhtemelen, bu kaos ortamını da atlattığımızda bir başkası başlayacak, ama Türkiye tekrar tekrar şaşırtmaya devam edecektir.