“…İslam tarihinde Araplardan sonra en büyük hizmeti Türkler gerçekleştirmişlerdir. Hizmet süresi itibariyle Türkler öndedir. O halde, Araplarla Türklerin ilk döneme ait ilişkileri, Türklerin Emevi ordularına karşı koymaları, sonra uygulanan metodun yanlışlığının anlaşılmasıyla ve Türklerin İslamiyet’i tanıyıp kendi inanç kültürleriyle uyum halinde olduğunu belirlemeleri ile İslamiyet’i kabulleri ve diğer gelişmeler… İslam tarihinin çok önemli safhalarıdır. Bu safhalarla ilgili sağlıklı/doğru bilgilerin en ince detayına kadar bilinmesinde yarar vardır.
Çok duyarlı bir konuda kalem oynatmak, hem yükleneceğimiz mesuliyetin ağırlığı hem de yazdıklarınıza gelebilecek eleştirilerin büyüklüğü açısından her babayiğidin kolayca göze alabileceği birşey değildir.
İnanç dünyamızın yol ayırımında, 1500 yılı aşkın bir süre karanlıkta bırakılmış 300 yıllık bir zaman diliminde gerçekte neler olmuştu? Aziz dostumuz Oğuz Çetinoğlu, son eseri olan “TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?” adlı kitabını tanıtım amacıyla YESEVİ VAKFI’nda düzenlediği sohbet toplantısında, bu konuda akıllara takılan sorulara ayrıntılı cevaplar verdi. Soruların yoğunluğundan anlaşılıyordu ki, “TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?” konusu uzun süre gündemimizde kalacak, tartışılacak.
Bu konuda elbette çok şey yazılmıştı. Fakat bu yazılanların herbiri, yazanın amaç ve niyet penceresinden bakan değerlendirmelerdi. Aynı konuyu ele alan Müslim ve Gayrimüslim yazarlar, birbirine tamamen zıt sonuçlar çıkarmışlardı. Türklerin neden ve nasıl Müslüman olduklarına ilişkin bunca kitap yazılmış olmasına ve aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen, yazılanlar, kafalarda bir takım soru işaretlerinin doğmasına son verememişlerse, o konuda yazılacaklar noktalanmamış demektir.  
Oğuz Çetinoğlu dostumuz, işte böylesine zorlu, insanı vebal altına sokma riski yüksek bir konuda kitap yazma cesareti göstermiş. Her kalemşörün göze alabileceği bir risk değildir bu. Konu, hem Türk Tarihini hem de İslam Tarihini kapsadığından, mahcup olmamak, vebal altında kalmamak adına, bu iki sonsuz evrenle ilgili kullanacağınız her kelimeyi, “Türk” ve “İslam” terazilerinde ayrı ayrı tartmak durumundasınız. “TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?” gibi çok kapsamlı bir eseri ortaya koyarak, Türk Dünyası ve İslam Alemi gibi kılı kırk yaran bir büyük jüri önünde imtihana çıkmayı göze alabilmek için, derin bir bilgi birikimi yanı sıra, volkan misali bir “aşk” ateşi gerektirir düşüncesindeyiz.
“TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?” konusunda kalem oynatırken, bilmeden de olsa yapılan bir yanlış değerlendirmenin sonuçlarını göze alabilmek de, “Hamdım, yandım, piştim” özetlemesinden nasip almış olmayı gerektirir ki, aziz dostum Oğuz Çetinoğlu’nun, Mevlana’nın sözünü ettiği o İlahi ateşin gönüllü “pervane”si olduğunu göstermektedir.
Değerli dostumuz Oğuz Çetinoğlu’nun, kaleme aldığı her yazısında ne kadar titiz davrandığını, “kılı kırk yaranlardan” olduğunu bilenlerdeniz. Ağırlıklı olarak, tarih gibi asla hata kabul etmeyen bir konuda yazdığı için, bunca yıllık birikimiyle, kaynak bulma konusunda ne kadar ehil bir araştırmacı olduğunu da bilenlerdeniz. Yazdıklarının her satırına kefil olan, ateşten dokunmuş sufi gömleğini seve seve giymeyi kabullenen aziz dostum Çetinoğlu’nu yürekten kutluyorum; çünkü, böylesine asil bir görevin bir de “İlahi Divan” yönü var ki, insanı, Mehmet Akif gibi, yazdıklarını yaktıracak bir ruhsal fırtınaya da sürükleyebilirdi.
Hz. Eyüp sabrıyla “OKYANUS” gibi bir eser ortaya koyarak,  tarihi gün be gün kayıt altına almış bir Oğuz Çetinoğlu, herkesin kalem oynatmaya cesaret edemeyeceği bir konuda çok önemli bir eser ortaya koymuştur.  Yazdıklarının her satırına kefil olan, ateşten dokunmuş sufi gömleğini seve seve giymeyi kabullenen aziz dostum Çetinoğlu’nu yürekten kutluyorum; çünkü, böylesine asil bir görevin bir de “İlahi Divan” yönü var ki, insanı, Mehmet Akif gibi, yazdıklarını yaktıracak bir ruhsal fırtınaya da sürükleyebilirdi.
Yazdıklarının her satırına kefil olan, ateşten dokunmuş sufi gömleğini seve seve giymeyi kabullenen aziz dostum Çetinoğlu’nu yürekten kutluyorum; çünkü, böylesine asil bir görevin bir de “İlahi Divan” yönü var ki, insanı, Mehmet Akif gibi, yazdıklarını yaktıracak bir ruhsal fırtınaya da sürükleyebilirdi.
 Yazdıklarının her satırına kefil olan, ateşten dokunmuş sufi gömleğini seve seve giymeyi kabullenen aziz dostum Çetinoğlu’nu yürekten kutluyorum; çünkü, böylesine asil bir görevin bir de “İlahi Divan” yönü var ki, insanı, Mehmet Akif gibi, yazdıklarını yaktıracak bir ruhsal fırtınaya da sürükleyebilirdi.
“TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?”, kütüphanenizin baş köşesinde yer almayı hak eden bir eserdir.
Oğuz Çetinoğlu dostum, Türklerin İslamiyet’e geçiş dönemini anlattığı bu eseriyle okuyucularına, Türk ve İslam tarihleri konusunda çok değerli temel bilgiler kazandırmaktadır ki, “TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?”,  bu yönüyle de ayrıca övgüye değerdir. Türk ve İslam tarihinin kesişme noktasında yaşanan o dönemin gerçeklerini, Oğuz Çetinoğlu'nun kaleminden okumak, eminim çok ufuk açıcı olacaktır.

ÇETİNOĞLU TÜRKLERİN MÜSLAMAN OLUŞUNU ANLATIRKEN, TÜRK ve ERKEN ARAP TARİHİ KONULARINDA DA TEMEL BİLGİLER VERİYOR.

Oğuz Çetinoğlu, her konuda yazabilecek bilgi birikimi olan bir aydınımız. Bizler onu daha çok Türk ve İslam tarihi konularında yazdığı kitaplarıyla, bilgilendirici yazıları ve röportajlarıyla  tanıyoruz. Çetinoğlu, “TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?” konusunu anlatırken, hem Türk Tarihi hem de erken dönem Arap Tarihi konularında temel bilgiler veriyor okuyucularına. Türklerin Müslüman olmadan önceki inanç kültürlerinin, ahlaki değerlerinin İslam prensipleriyle büyük oranda uyuştuğunu ortaya koyan saptamaları, Türklerin İslam’ı kılıç zoruyla seçmediklerinin en inandırıcı delilleridir:
“Eski Türklerin kendi öz inançları tek tanrıcılığa dayanır. Tarihin hiçbir döneminde, Türklerin öz dininde, birden çok Tanrı olmamıştır. (…) Eski Türklerden kalan arkeolojik buluntularda tanrı yontularına ya da putlara rastlanmamıştır.  
“Gök Tengri inancına göre tabiattaki bütün nesneler birer tine sahiptir. Tengri bunların en yücesi, en büyükleridir. İklim doğrudan Tengri’nin isteğine göre değişir. Tengri, dünyada dengenin yaratıcısı ve koruyucusudur ve iklimlerin oluşumu, devamı, iklim değişimleri O’nun tarafından sağlanır. (…) Tengri inasana benzetilemez veya bir şekille temsil edilemez. O, zamansız ve sonsuz mavi gök olarak anılır. Daha sonraları, mavi renginden dolayı, gökyüzüne de Kök/Gök denilmiştir. Tengricilik’te tek bir yaratıcı vardır ve O’nun yardımcısı, eşi ve kocası yoktur. Tengri tektir.”  
Türklerin Müslümanlığı seçtikleri yıllarda yaşamış olan Pakubu Patriği Süryani Mikail, “Türk milleti tek tanrıya inanmaktaydı. Arapların da tek tanrıya inanmaları, onların İslamiyeti kabul etmelerine neden olmuştur” demektedir.
Türklerin İslamiyet’i kolayca kabul etmelerinin nedeni, yalnızca, tek tanrı konusuyla sınırlı bir durum değildir; gökyüzünün çok katlı oluşundaki mutabakat, şeytan ve melek kavramları, Türklerdeki ‘cihan hakimiyeti’ ülküsünün İslam’ın ‘cihad’ kavramı ile örtüşmesi, şehitlik kavramı, insanları eşit görme anlayışı, insan öldürmenin yasak olması, aile kavramı, çok evliliğe izin verilmiş olması, yönetimde ve savaşta kadına yer ve söz hakkı verilmiş olması, birlik düşüncesi, çocuk terbiyesi, asalet, namus, kurban ve cezalar… konularındaki benzerlikler İslamiyet’in Türkler arasında hızla yayılmasına neden olmuştur.

“TÜRKLER TARİH SAHNESİNE ÇIKTIKLARINDA DA MÜSLÜMAN İDİLER”

Kitapta, Türk tarihinden, Türk inanç kültüründen, İslamiyet prensiplerinden, erken Arap kültüründen ve tarihinden aktardığı değerli bilgilerle gelinen noktada, Oğuz Çetinoğlu’nun, “Türkler, tarih sahnesine çıktıklarında Müslüman idiler. Müslüman sûfilerle tanıştıktan sonra Müslümanlıklarını güncellediler, aktifleştirdiler” saptaması, okuyucusuna çarpıcı,  çarpıcı olduğı kadar da inandırıcı geliyor.
Peki, aynı konuyu işleyen bazı yazarların, İslamiyet’i kabul ettirme konusunda, Araplarla Türkler arasında kanlı çatışmalar yaşandığı iddiası mesnetsiz midir?
İslamiyet’in yayılışı döneminde Türklerle Araplar arasında çatışmalar olduğu doğrudur. 642 yılında yapılan Nihavend Savaşı’nda Fars kökenli Samani Devleti’ni yenerek İran’a giren İslam orduları Türklerle komşu olmuşlardı.
Araplarla Türkler ilk defa 644 yılında karşı karşıya geldiler. Hz. Ömer yasakladığı için İslam orduları Ceyhun nehrini aşmamışlardı.
İslam Devleti’ne Emevi Hanedanı’nın hakim olduğu dönemde, Ceyhun’u aşıp Türk coğrafyasına ilk giren Arap vali/komutan Ubeydullah bin Ziyad’dır (673-76). Emeviler dönemindeki Türk-Arap çatışmalarının asıl nedeni din tebliği değil, daha çok toprak fethedip daha çok vergi almak, daha çok ganimet elde etmekti.
Dr. Emel Esin, kitabında, “Emevilerin zulmü, Hicaz’da olduğu gibi, Horasan’daki eshabın da gönüllerinde isyan duyguları uyandırmıştı.” Bartold ve Teberi Tarihi gibi bazı kaynaklarda, Emevilerin daha çok cizye almak maksadıyla, Türklerin Müslüman olmalarını engelledikleri de kaydedilmektedir.
“Türklerin toplu olarak İslamiyet’e girişlerini görmek için Araplarla Çinliler arasında 751 yılında yapılan Talas Savaşı’na, Türk kökenli İdil Bulgarlarının 922 yılında Abbasi halifesinden cami yapmak için mimar ve İslamiyet’i öğretmek için alimler istemesini, 950’li yıllarda Abdülkerim Saltuk Buğra Han’ın Müslüman olduğunu açıklaması ve halkını Müslüman olmaya davet etmesini beklemek gerekecekti. Kısa süre sonra da Selçuklular, Moğol kökenli İlhanlı Devleti’nde Gazan Han, aynı yıllarda yine Moğol kökenli Altın Orda Devleti’nde Berke/Bereke Han Müslüman oldular ve halklarını İslamiyet’e davet ettiler.”
“…İslam tarihinde Araplardan sonra en büyük hizmeti Türkler gerçekleştirmişlerdir. Hizmet süresi itibariyle Türkler öndedir. O halde, Araplarla Türklerin ilk döneme ait ilişkileri, Türklerin Emevi ordularına karşı koymaları, sonra uygulanan metodun yanlışlığının anlaşılmasıyla ve Türklerin İslamiyet’i tanıyıp kendi inanç kültürleriyle uyum halinde olduğunu belirlemeleri ile İslamiyet’i kabulleri ve diğer gelişmeler… İslam tarihinin çok önemli safhalarıdır. Bu safhalarla ilgili sağlıklı/doğru bilgilerin en ince detayına kadar bilinmesinde yarar vardır.
Müslüman Araplar, çağdaş ve komşu oldukları milletlerden; Bizanslılara, Yahudilere ve Çinlilere, İslamiyet’i tebliğ konusunda ısrarlı olmamışlar, özellikle Türklerle ilgilenmişlerdir. Sebeplerini merak edenlere tatmin edici cevap verilmesi kolay değildir.”
Evet, bu gibi çok netameli sorulara inandırıcı cevap verilmesi hiç de kolay değildir. Fakat, Oğuz Çetinoğlu’nun kitabında bu çetin sorunun ve soruların cevabı var. İslam Tarihi açısından, Hulefa-i Raşidin ve Emeviler döneminin yayılma, Abbasiler döneminin ise güçlenme dönemi olduğuna dikkat çeken Çetinoğlu, “Tarihçlerin çok büyük bölümü, söz birliği etmişçesine, İslam tarihinin Abbasilerle başlayan dönemi ile ilgilenmişlerdir. İslamiyet’in emri olan cihad ve fetih hizmetlerinin büyük bir bölümü Abbasilerden önceki dönemde gerçekleştirilmiş, doğuda Seyhun İrmağı’na, batıda İspanya’ya, güneyde Yemen topraklarına, kuzeyde Akdeniz sahillerine kadar ulaşılmıştır. Böylesine önemli bir dönemin aydınlatılmamış olması son derece dikkat çekicidir” diyor. Lutfen buraya dikkat: ”İslam tarihine ait tarafsız ve güvenilir kaynaklarda; İslam tarihçilerinden, İslam öncesi Arap topluluklarının hayatından, Bölgenin coğrafi ve sosyal özelliklerinden, Peygamberimiz (sav) Efendimiz’in hayatından,Hulefa-i Raşidin hakkındaki bilgilerden, 700’lü yıllara kadar yapılan savaşlardan bütün detaylarıyla bilgi verilmesine rağmen, Türklerin niçin ve nasıl Müslüman oldukları konusu, adeta sessizlikle geçiştirilmekte, yaşanan olaylar karanlıkta bırakılmaktadır. Bu konular; İmam Hatip Liseleri ile İlahiyat Fakültelerinin müfredat programlarında da yer almaz.”
“İslamiyet’in nazil olduğu 610 yılından Tavas Savaşı’nın yapıldığı 751 yılına kadar veya Abdülkerim Saltuk Buğra Han’ın Müslüman olduğunu açıklayıp halkını İslamiyet’e davet ettiği 950’li yıllara ait bilgiler yoktur” tespiti, bu konuları ana hatlarıyla, sebep-sonuç ilişkileriyle inceyen “TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?” adlı eserin, bundan böyle İmam Hatip Liseleri ile İlahiyat Fakültelerinde yardımcı ders kitabı olarak okutulması gereğini ortaya koymaktadır. Bu çok önemli bir konudur, bu konuda acilen karar verilmesi ve Oğuz Çetinoğlu’nun “TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?” adlı eserinin bu okullara yardımcı ders kitabı olarak tavsiye edilmesi çok yararlı olacaktır.
Çetinoğlu sözünü şöyle bağlıyor:
“ İnsan topluluklarını; din gibi, din kadar etkileyen başka bir olgu yoktur. İslâmiyet’i kabul etmekle Türklerde de değişiklikler yaşandı ise de asıl büyük etkilenme ve değişim İslâmiyet’te ve insanlık târihinde vukû bulmuştur. Bu değişiklikler ve gelişmeler çok çarpıcı delillerle açıklanıyor.”
Takdim yazılarını Prof. Dr. İsmail Yakıt ve Nuri Gürgür’ü yazmış olduğu 482 sayfalık “TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?” adlı kitapta Prof. Dr. Yümni Sezen, Yrd. Dç. Dr. Ahmet Vehbi Ecer, Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar, Prof. Dr. Musa Taşdelen, Prof. Dr. Ali Coşkun ve Prof. Dr Ahmet Taşağıl, kendileriyle yapılan röportajlar üzerinden yaptıkları katkılarla, Turgut Güler ve Taşkın Tuna da görüş bildiren yazılarıyla eserin ilmî derinlik ve zenginliğini artırmışlardır.
“TÜRKLER NASIL ve NİÇİN MÜSLÜMAN OLDU?” BİLGEOĞUZ  tarafından yayınlanmış.
BİLGEOGUZ : TEL: 0212 527 33 66, Belgegeçer: 0212 527 33 64

“TÜRKLER TARİH SAHNESİNE ÇIKTIKLARINDA DA MÜSLÜMAN İDİLER”

Türklerin İslamiyet’i kolayca kabul etmelerinin nedeni, yalnızca, tek tanrı konusuyla sınırlı bir durum değildir; gökyüzünün çok katlı oluşundaki mutabakat, şeytan ve melek kavramları, Türklerdeki ‘cihan hakimiyeti’ ülküsünün İslam’ın ‘cihad’ kavramı ile örtüşmesi, şehitlik kavramı, insanları eşit görme anlayışı, insan öldürmenin yasak olması, aile kavramı, çok evliliğe izin verilmiş olması, yönetimde ve savaşta kadına yer ve söz hakkı verilmiş olması, birlik düşüncesi, çocuk terbiyesi, asalet, namus, kurban ve cezalar… konularındaki benzerlikler İslamiyet’in Türkler arasında hızla yayılmasına neden olmuştur.
Kitapta, Türk tarihinden, Türk inanç kültüründen, İslamiyet prensiplerinden, erken Arap kültüründen ve tarihinden aktardığı değerli bilgilerle gelinen noktada, Oğuz Çetinoğlu’nun, “Türkler, tarih sahnesine çıktıklarında Müslüman idiler. Müslüman sûfilerle tanıştıktan sonra Müslümanlıklarını güncellediler, aktifleştirdiler” saptaması, okuyucusuna çarpıcı,  çarpıcı olduğı kadar da inandırıcı geliyor.