Yapay zekâ meselesinde insanlığın büyük bir kısmı endişeli. Kafalarında sorular var. “Acaba yapay zekâ insanlığın yerini mi alacak?”, “Şirketlerin yönetiminde insanlar artık daha mı az bulunacak? Ya da hiç mi bulunmayacak?”, “Yapay zekâ ile insanlığı azaltmanın, yerine onu koymanın yolu mu yapılıyor?”, gibi sorular uçuşup duruyor.

Diğer taraftan bunu tehdit görmeyenlerin sayısı da oldukça fazla… Kanada da yapılan bir görüşmede firma yöneticisi diyor ki “83 kişi bu işyerinde çalışıyor. Onları yönetmenin stresi çok fazla, kendimi yılgın hissettiriyor. Diğer üretimsel faaliyetlerimi aksatıyorum.” diyor. O da çareyi yöneticiyi yapay zekâ yapmakta bulmuş. Ardından kendisinin de stresinin azaldığını, olumlu fayda sunabileceği diğer alanlara ağırlık verebildiğini belirtiyor. Yapay zekânın çalışanlarına kendisinden daha çok değer kattığını, çalışanlarında kendini iyi hissettiğini anlatıyor. Bu sayede çalışanları ile ilişkisinin daha da iyileştiğinden bahsediyor. Ve yapay zekâdan oldukça memnun olduğunu da özellikle belirtiyor.

Herkes yönetme becerileri ile donatılmadı tabi ki! İnsanlar farklı farklı meziyetlerle yaratıldı.

Kimi yönetmeye, kimi ağaca, kimi böceğe, hayvana, kimi suya, kimi gökyüzüne, kimi mekaniğe, kimi hesaba, kimi sanata, ilhama, kimi buluşlara, yeniliklere merak ve ilgi duyma becerileri ile yaratıldı. Böylece toplumlar çevresine, doğasına dengeli bir şekilde bakma imkânı bulabilecekti. Ama görülüyor ki Kanada, sağlıklı politikalar geliştirmesi ile toplumunun yöneticilikle donatılmış kişilerin yetemeyeceği kadar fazla gelişim göstermiş. Mekaniğe merak duyan biri yönetmek zorunda kalmış. Ve zevk alamadığı, beceremediği bu görevi yapay zekâya devrederek, çözüm bulabilmiş.

Yapay zekâ keşfi, onun için hayat kurtaran bir çözüm olmuş.

Diğer taraftan gelişmekte olan ülkelerde, yani henüz gelişmemiş, ileri de gelişeceği umut edilen toplumlarda, yaradılıştan yönetici becerileri ile donatılmış kişiler boşta, buralarda her türlü iş bulmak zor. Üretim, nüfusa oran ile yetersiz. Plansız eğitim sonucu binlerce yönetme kabiliyeti olan genç, kendisine hukuk kabiliyeti yüklenmiş avukat, mühendis, bankacı, doktor, iktisatçı, basım işleri, antropolog, beslenme, astronomi, ağaç, hayvancılık işleri, aşçılık, bilgi teknolojileri, biyoloji, biyoteknoloji, dil tarihçileri, çevrebilimciler ve niceleri yine boşta…

Bu arada tabi ki ve elbette yapay zekayı icat edenler gelişmekte olan ülkelere değil, kendi ülkelerine bakarak keşiflere odaklanıyorlar.

Kendini geliştirememişlere, bu icadın zarar verip vermeyeceğini haklı olarak umursamazlar. Çünkü gelişmemeyi başararak, tembellik yapıp, ilimden uzaklaşarak onlar zaten yapay değil ama doğalda olmayan bir zekâ göstergesi içindelerdir. Mesela onlar hazine de açık var diyerek 60 dolar maliyetli akaryakıt tanıma sistemini arabalara takma zorunluluğu getirebilir. Ve ne yazık ki “Yahu bu tanıma sistemini en ufak bir site yönetimi bile çok ucuza, neredeyse araç başına bedavaya çözebildi. Gelen her aracı kapıda tanıyor ve kapı açılıyor. Neden bu kadar pahalı çözüme gidiliyor?” diyenlere kızarlar. Sanki ucuz yöntem bulunca halka hizmet olmaz. İlla pahalı olacak. Ve tabi ki bunu da anlaştığı, yetkilendirmeyi uygun gördüğü kişinin yapmasına izin verilecek. Öte taraftan ise kumar, şans oyunları, ganyan, iddia vs. KDV oranları azaltılır. Kumar teşvik edilir sanki! Ya da onları da özele satmak için müşterisini, cirosunu, değerini artırma çalışmasıdır. “Hani hazinede açık vardı. Vergi lazımdı. Bu sebeple alkol-tütün vergileri arttırılmıştı” diyenlere de derhal kızılır. “Kumar vergisinin hazineye girmesi yanlış. Onun için düşürüldü.” diyenler olur. “Peki aynı mantık ile alkol vergisinin hazineye girmesi yanlış değil mi? O neden arttırılıyor?” diyenlere sen sus konuşma denir.

Şimdiye kadar bulunmuş icatların tamamı, beceri ve niyeti iyi olanlarca pozitif işler için kullanılmış, beceri ve niyeti kötü olanlarca da negatif işler için kullanılmıştır.

Yapay zekâ eleştirilerinin benzeri attan arabaya geçişte de olmuştu. O gün araba, bir canlının yükünü azalttı. Daha hızlı ve güvende ulaşmayı sağladı. Yeni iş alanları açtı. Kaporta, boya, kablo, motor, değişik aksam iş alanları açıldı. Yağmurda, karda yol almayı sağladı. Ama diğer taraftan bir canlıya, ata bakılmamasına da sebep oldu. Nalbant, yular, semercilik gibi meslekler yok oldu. At neslinin azalışına sebep oldu. Yakıt ile karbon izimizi çoğalttı. Dünyayı kirletti. Otomobil çarpması sonucu ölümler oldu. Kurallarına uyulmayan, gelişmekte olan yerlerde kazalar daha da çok oldu.

O gün de arabalar sonumuzu getirecek diyenler olmuştur tabi ki! Aynı döngü, ateşin, tekerleğin, elektriğin icadında da oldu.

Yapay zekâ da tıpkı diğer keşifler gibi ve yine tamamen insanın düşünce yapısına göre ya zarar verecek ya fayda verecek.

Ama şuna da kesinlikle katılırım. Yapay ismi insanlara korkutucu geliyor. Doğal olmayan, doğaüstü gibi şeyler hep insanı korkutur. Kaşif’i, icadını farklı bir isim ile anabilirdi sanki! İnsan yapmacık, yapay, bir şeyin yerine konan protez şeylere hep biraz korku, biraz şüphe ile bakar. Mesela hızla işleri çözdüğü, piyasayı taradığı, işe yarar hale getirdiği ve hızla sunabildiği için “Hızlı Zekâ” gibi bir isim de olabilirdi. Eminim bugün yaşanan kaygıların çoğu bu isimle yaşanmazdı. Bu isimle sanki bir şatoda görevli, işini bilen, iyi hizmet eden bir uşak gibi görülebilirdi.   

Yapay zekâ elbette korkulacak bir şey değil!

Asıl korkmamız gereken bu gücü elde eden insanların hayata, varoluşa bakış açılarıdır. Bu önemli gücü elinde tutanın “İyi niyetli mi? Kötü niyetli mi?” olduğundan kaygı duyulabilir. Tıpkı Doktor Frankenstein gibi…

Her icada yaklaşımın nasıl yaşayacağını da belirler. Ya da nasıl öleceğini. Hatırlayın hikâyeyi; doktorun hayat verdiği Frankenstein’i, eve geldiklerinde gören doktorun oğlu, gelini ve kızının ondan nasıl korktuğunu hatırlayın. Dehşete kapılıp o ruh hali ve korkuyla ona nasıl saldırdıklarını hatırlayın. Evet çünkü önyargılı davranmışlardı. Onu görünüşüyle yargıladılar. Onu tanımıyorlardı. İçini bilmiyorlardı. Muhtemelen bilgileri de yetmemişti. Ne olduğunu anlayamadılar. Ama görüntüsü kötüydü. Ve saldırdılar. Ona vurdular, kovdular. O da oradan kaçtı. Ve ardından intikam hissine büründü. Onların evde olmadığı bir saatte geldi evlerini yaktı. Ve daha niceleri…

Anlamaya çalışmazsan, korkup da sahip çıkmazsan, onu kendinden uzaklaştırırsan, ona ilgili, ilimli olmazsan, o da sana karşı intikam duygusuna bürünmüş, kötü niyetli birinin eline geçebilir. Ve senin için tehlikeye dönüşebilir. Sen ise ondan uzaklaşmış, kendini olacaklara karşı önlem alamaz durumda bırakmışsındır.

İşte asıl şimdi yapay zekâdan korkman gerekir!

Kötü niyetli, intikam dolu ellere bırakılan her icat çevreye zarar verir, can yakar. Ondan korkup uzaklaşanı ve haliyle kendini savunamayacak hale getireni üzer. İyi niyetlerle keşfedilmiş bu icatta, dinamit gibi, nükleer enerji gibi zararlı icat olarak adlandıranlar olur.

Asıl zararlı olan ise; yapay zekâyı, mesela radyo keşfinin önünü açan gramofonu, matbaayı, hatta uçmayı ya da herhangi bir buluşu, toplumuna fayda peşinde olanın ilgisiz kalışı ile ve aslında göz göre göre, toplumunu yıkım peşine koşanın ellerine terk etmesidir.