Açık vermek, açılmak, açlık hissi nelere kadir…
Yakın zaman önce bütçede ardı ardına ve engellenemeyen kamu harcamaları nedeni ile bütçe açığı yine kaçınılmaz olmuştu. Hatırlarsınız çözüm olarak e-ticaret yapan yabancı firmalara stopaj uygulaması Haziran 2024’te de hızlıca gündeme gelmişti. “Booking, Alibaba gibi firmalar vergi vermiyor.” dendi. Bunun için Türkiye’de merkezi ya da şubesi olmayan yabancı firmalara kaynağında vergi söz konusu olmuştu. Böylece tutturulamayan bütçeye ek bir kaynak bulunmuştu.
En temel iktisat kuramı ne der!
Kamu harcamaları abartılırsa enflasyon hortlar. Bunu en güzel anlatan da son altı ayın rakamlarıdır. Son altı ayda döviz biraz arttı, benzin biraz arttı, faiz biraz arttı ama zeytin, peynir, yağ, salça, meyve, sebze vs. ortalama %60 arttı. Demek ki kamunun lüksü, enflasyon silahı ile halkın üzerine yıkılmış.
Diyelim ki ihtiraslı bir hükmeden var. Ve ona 10 milyar bütçe verilmiş. Durduramazsa o kendini, israfını, yeniden seçilebilmek için, koltuğunda kalabilmek için halkın parasını fazla fazla harcayabilir. Kendine yakın birileri için denetimden uzak, plansızca harcarsa, haliyle açılır. Açık oluşur. O yıl ki harcama sapar. Mesela 14 milyara çıkabilir. Açık gelmiştir artık, giden para gitmiştir. Şimdiki mesele ise; bu açık kimden finanse edileceğidir? Ya iç borçlanma yapılacaktır ya para basılacaktır. Uzun yıllarca açık verildiğinden iç borçlanma kapasitesi de aşmıştır. Haliyle diğer seçeneğe, yani Merkez Bankasına talimat gider. Gıcır gıcır paralar basılır. Hemen açıkta kalan 4 milyar TL’lik para basılır. Yani açık, halkın alım gücüne dağıtılır. Ohh derler açık kapandı.
Halbuki piyasadaki para miktarı, piyasadaki mal miktarını geçtiği için mal aynı oranda değerlenmiştir. Bilinen en basit “Arz-Talep kanunu” devreye girmiştir.
Yani o basılan 4 milyar TL, talep gören ürünlerin tamamına zam olarak dağıtılmıştır.
Bütçenin açığı, zam vergisi ile kapatılmıştır.
Bütçe bütünlüktür…
Bütüne giden, bir bütün haline getirendir. Kurumu, toplumu güçlendirecek yol burada planlanır. Özünde bütçe, yani bütünlük sevginin gayesidir. Kurumuna ya da toplumuna mutluluk getirmek için yapılan planlamalar bütünüdür.
Bütçeye sadık kalınmadığı, bütünleşme çabasının olmadığı yerde akciğerler parçalanır adeta, öfke patlamaları başlar. Öfler, puflar yayılır. O kadar hızlı yayılır ki kaçamazsın öfkeden, seni bulur. Hem öfkeden nasiplenir hem de gazabına uğrarsın. Toplumda kırgınlıklar başlar. Açık veren kurum ise; kurumda da çözülmeler başlar. Departmanlar arası uyumsuzluklar, kopukluklar başlar.
Bütçenin dengesi, gelir gider uyumu birleştiricidir. Diyaloğu sağlar, ilişkileri arttırır.
Sağlıklı bütçenin uygulandığı bir yerde, maddeye dayalı düşünce yapısının sınırları çizilmiş olur. Tıpkı anayasa gibi! Artık nerede ne harcanacağı bellidir. Hovardalık hortlayamaz. Çünkü bütünlüğün koruyucusu bütçe buna göre planlanmıştır. Mesela iklim kongresine 7 uçakla, 1860 kişi hareket edemez. İklimleri etkileyen uçakların karbon salımı bir kenara, ortak akıl ile yapılmış normal her bütçede olabileceği gibi en fazla üç beş kişi ve tarifeli uçakla gidilebilir. Hem böylece konsepte de uyulmuş olunur. Fazladan giden olursa, ulaşım, yeme, içme, konaklama derken açık elbette gelecektir. Bütçe açıklığı, toplumda açlığa dönüşür.
Maddeye dayalı düşünce yapısı sınırlanmış bir devlette ya da kurumda insanlar onu bunu nereye harcayayım, kaç kişi ile harcayayım, kimlerle harcayayım gibi israfa yönelik zaman kaybı yaşamaz. Ve o zamanı işine harcar. Başlar işi için devleti için fikir geliştirmeye, düşler kurmaya…
Hükümetlerde, kurumlarda işte bu verimli çalışmaya muhtaçtır.
Bütçe sınırları içinde kalındığı sürece ‘Olmaz, olamazlar’ gibi anlamsız tartışmalara sokan, bölen, ayrıştıran, kavga ettiren prosedürler hayat bulmaz. Çünkü bu olası ‘Olmaz, olamazlar’ ilişki bozar, küstürür. Gelişimi engeller. Verebilecekleri gayretleri azaltır. Özüne, ışığına dönmeni geciktirir. Bütünleşme ile; planlanan bütçe çerçevesinde kaldığımız her an ovalarımızı besleyen, verimini artıran kar gibi, kâr ceplere düşer. Kurumlarımızın, halkı koruyup kollayan kalelerimizin, insanımızın verimini artıran kâr gelir. Sevgi, barış çoğalır. Bütüne varma gayreti, bütüne varma çabasında bulunanlar asla bütçeyi, bütünlüğü saptırmazlar. Düzeni, disiplini bozmazlar.
Sapmayan bütçe ile kara kışlar bile üşümeden yaz gibi geçer. Fiyatlar az olur. Çalışmak haz olur. Araştırmalarda en sinirli ikinci ülke çıkmak mecaz olur. Yorgunluk alaz olur.
Kimse de çıkıp e-ticarette yabancılara uygulanması için geliştirilmiş stopaj kanununu, gidip de yerli-yabancı tüm e-ticaret yapan firmalara yıkmaya kalkmaz.
Açlık hissi böyledir. Fütursuzca saldırı gösterebilir. ‘Bir daha, bir daha ver. Hep ver.’ vergilerine gerek kalmaz. E-ticaret yapan platformlar, ödeme sağlayıcıları ve satıcıları arasında vergi kesintili bir vergi tevkifat sistemine gerek duyulmaz. Her e-satış ile birlikte aynı anda, hemen orada mal üzerinden, peşinen vergi talebi gibi halkına, kurumuna güvensizlik anlamına gelen talepler oluşmaz. ‘Sene sonu gelsin o zaman bakarız. Fazla aldıysak mahsup ederiz. Hatta iade de edebiliriz.’ yaklaşımı ile maliye yönetilmez. Çünkü e-Ticaret ile 100 TL’lik bir çorba sipariş ettiğinde, 15 TL peşinen vergi sistemden alınırsa işveren bunu fiyatına yansıtır. Demez bunu benden sene sonu için avans alıyor. Fiyata yansıtmayayım demez. Devlet alıyor, bende alırım der. Haliyle garip bir enflasyon daha hortlatılmış olur.
Olanda, medeni hiçbir ülkede göremeyeceğimiz kamu harcamalarının altında ezilen halka olur.
Halk biraz daha açlığa, açığa itilmiş olur. Bütçenin, planlamanın dışına taşmak bütün kalamamayı getirir. Bütünlüğün bozulursa, muhtaç kalan ellerinle, bölücüler için bile kanun yapmanı isteyen çıkar. Halkının açlığını bastıramazken, bölücüye çözüm aramaya kalkarsın.
Açıktan hep açlık doğmuştur. Açlıkta yokluğa, yok sayılmaya gebe olmuştur.
Var kalabilmenin tek gayesi; bütünde, dengede, sevgide kalabilmektir.
Seven kişi, halkının cebini, bütçesini, bütüncesini açıkta, açlıkta bırakmaz. Yani demem o ki! Halk sevdaya aç bırakılmaz.