Cumhuriyeti kuran Büyük Atatürk ve arkadaşları, savaştan çıkmış harap, mahrumiyet içinde, iktisaden bitap, eğitim, sağlık velhasıl her bakımdan kalkınmaya muhtaç bir ülke ile karşı karşıya kaldılar. Bu dönemde Yüce Atatürk’ün emirleri ile inkılapları, reformlar, yatırımlar gerçekleşti. Zira Büyük Önder “Askeri zaferler, iktisadi zaferlerle taçlanmak mecburiyetindedir.” diyordu.  

Atatürk ve daha sonraki  dönemlerde sağlık konusuna özel önem verildi. Bizim yaşta olanlar hatırlarlar, her ilde mutlaka bir devlet hastanesi, halk tabiriyle “Memleket Hastanesi” kurulmuştu. Ancak hastanelerin doktor, hemşire, araç, ekipman durumu fazla yeterli değildi. Savaştan çıkmış Türkiye, verem, çiçek, kolera, veba, difteri, kuduz, tifüs gibi hastalıklardan muzdaripti. İnsanlarımız ölüyordu... 1928 yılında, Atatürk’ün direktifleri ile kurulan “Refik Saydam/Hıfzıssıhha Enstitüsü” özverili, bilimsel çalışmaları ile tüm bu hastalıkları, ölümcül olmaktan çıkardı, serum, aşılar, ilaçlar üretti. Hatta ürettiğimiz serum ve aşıları Çin’e, diğer ülkelere yolladık. Her ne hikmetse, 2011 yılında Hıfzıssıhha Enstitüsü gibi faydalı bir kurum, yanlış yapılarak kapatıldı. (Aynı DPT’nin kapatıldığı gibi). 

Bizim DPT’de görev yaptığımız yıllarda, Türkiye’nin artan nüfusuna karşılık, sağlık sorunlarında büyük sorunlar mevcuttu. Doktor, hemşire, hastan, yatak sayısı yetersizdi. Bölgelerarası dengesizlik mevcuttu. O yıllarda sadece İstanbul’da, Çapa ve Cerrahpaşa, Ankara’da, daha sonra Erzurum, Atatürk Üniversitesi’nde Tıp Fakülteleri vardı. Daha sonra da Ege Tıp açıldı. Toplam doktor sayımız 15000 olup, bunların yüzde 70’i İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunuyor, Doğu, Güneydoğu’da 40000 kişiye bir doktor düşerken, İstanbul’da bu rakam 2000 kişiydi. Hasta yatağı sayısı da aynı idi. Bir başka önemli sorun da her kurumun kendi hastanesi olmasıydı. Devlet, SKK, Belediye, PTT, Asker Hastaneleri, insan gücü, kaynak dengesizliğine yol açıyordu. Planlarda “Tüm hastaneler, tek çatı altında toplanacaktır” dememize rağmen, iktidarlar, çeşitli baskı gruplarının etkisiyle, bu tedbirlerimizi gerçekleştiremiyorlardı. Doktorların, ihtiyaç bölgelerine gönderilmeleri, sosyalizasyon uygulamaları, akım kalıyordu. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, DPT Sağlık Sektörü Grup Başkanı, değerli plancı arkadaşım, Dr. Ömür Sevin’in, Türkiye’nin sağlık sorunlarını çözmek için yaptığı titiz çalışmaları hatırlıyorum. Mevcut doktorlarımız çok yetenekli, üstün mesleki uygulamalara sahiplerdi. Ancak Türkiye’deki çalışma şartlarından memnun olmayanlar, kapağı dış ülkelere atıyorlar, oralarda yıldız oluyorlardı. Hala ABD, Almanya gibi birçok ülkede, birçok başarılı doktorlarımız vardır. 

Daha sonra gelen iktidarlar, hemen hemen her ilde vakıf üniversitelerinde, tıp fakülteleri kurarak, doktor ihtiyacını çözümlemeye başladılar, doktor sayımız 150000’i aştı, gene de daha çok sayıda doktora ihtiyaç var. Bizim yıllarda planlarda öngördüğümüz “Hastanelerde, Tek Çatı İlkesi” gerçekleşti. Bu şekilde, sağlık personelinin, hasta yatak sayılarının optimum kullanımı sağlandı. Doktorlardan randevu alma, doktorların hastalara daha fazla zaman vermesi temin edildi. Vatandaşlar, hastane kapılarından bir oraya, bir buraya sürülmeden, kurtarıldılar, sağlık sigortası yürürlüğe girdi. Dünya çapında, modern, en son tıbbi gereçleri haiz, hastaneler, yoğun bakım üniteleri devreye girdi. Ambulans sistemi geliştirildi. 

DPT tarafından üçüncü kez yurt dışına eğitime gönderildiğimde, tez konusu olarak ‘Economics of Social Policy’i seçmiş, bu meyanda tüm İngiliz vatandaşlarını kapsayan, oldukça iyi işleyen “National Health Service (NHS’i)” ve “British Social Welfare and Social Security System’i” incelemiştim. Halihazır durumda, sağlık alanında fena sayılmayız, hatta birçok ülkenin önündeyiz. Başarılı, kabiliyetli, iyi yetişmiş doktorlarımız, sağlık personelimiz, modern hastanelerimiz var. Bazı özel hastanelerimiz 7 yıldızlı otel konforundadır. Devlet gerekli görürse bu hastanelere el koyabilir... Birçok önemli kalp, beyin, kanser vs. ameliyatları başarıyla yapılıyor. Her şehrimize büyük, çok yataklı, tam teşekküllü yoğun bakım üniteli, bir şehir hastanesi kazandırmak projesinin, koronavirüs salgınında yararlı olduğunu gördük. Keşke 81 vilayetimizde de şehir hastaneleri olabilseydi... 

Bu musibet salgında, doktorlarımıza, sağlık personelimize, fedakarca, feragatla çabalarından dolayı minnet borçluyuz. Bu bağlamda, Sağlık Bakanımız, Sn.Dr. Fahrettin Koca’ya da minnet ve şükranlarımızı ifade etmeliyiz. Süreci iyi, gayretle, liyakatla yönetti. Şuanda durum siyaset yapmak, olmamalıdır. Her şeyin, daha iyi olması için görüş ve eleştiriler söylenecektir.  Ancak bunu yaparken, imkanları, finansman önerilerini de birlikte söylemeliyiz. Türkiye olanakları sonsuz bir ülke değildir. Geleceğe karşı tedbirli olmak mecburiyetindedir. Doğru, bildiğimiz, inandığımız hususları çekinmeden yerine getirmek gerekir. Hatta benim düşüncelerim arasında bu olağanüstü koşullar dikkate alınarak “Milli Koalisyona” gitmekte vardır. Yaşadığımız süreçte birçok olaya şahit olan, bizim nesiller, tarihe hüzün ile geçecek bu Covid-19 salgın hadisesini de gördü, yaşadık...