TÜİK, 2012 yılı sağlık harcamalarına ilişkin rakamlarını açıkladı.
Buna göre hazinemizden, 2012 yılında 76 milyar TL sağlık harcaması yapılmış. Bu rakam aynı zamanda tüm sağlık harcamalarının da %76’sını oluşturmuş. %14’lük kısmı ise sağlık sorunu yaşayanların bizzat kendileri tarafından karşılanmış.
Sağlık harcamalarımız bir önceki yıla göre %10 artmış. Yani daha fazla kişiye ulaşılabilmiş ve destek olunmuş.
Bunun sebebi, hayatımıza yeni yeni giren Genel Sağlık Sigortası sistemi olmalı. Hatırlayacağınız gibi çalışma imkânı bulamayan veya bulamamış kişiler de tespit edilip, bir bedel karşılığında kapsam içine alınmışlardı.
Genel Sağlık Sigortası için ödenmesi gereken bedel ise kişilerin gelir durumuna göre oluşturulmuştu.
Bugün halkın %83’ü Genel Sağlık Sigortası kapsamında.
2012 yılında, SGK 44 milyar TL sağlık harcamasında bulunmuş; yine bir önceki yıla göre 8 milyar TL fazla harcanmış.
Bu rakamların yükseldiğini gören yetkililer, formül aramaya başlamışlar. Yapılan görüşmelerin ardından bir madde öne çıkmış.
Buna göre yeni dönemde maliyetleri düşürebilmek için, Tamamlama Sigortası adı altında özel sağlık sigortası yaptırılması öngörülüyor.
Bu sigorta ile SGK’nın karşılamadığı harcamaların da karşılanması öngörülüyor.
Fakat bu hizmetin de vatandaşa bir bedeli olacak.
Bu yeni sağlık sistemden faydalanmak isteyen herkes, yatarak sağlık hizmetleri için yaklaşık 300 TL, ayakta sağlık hizmetleri için yaklaşık 600 TL (her yıl için ayrı ayrı) prim ödemesi gerekiyor.
Bu sayede, hazine yukarıda belirtilen yükün bir kısmını özel şirketler vasıtasıyla vatandaşlara devretmiş olacak.
Genel Sağlık Sigortası ile birlikte tüm vatandaşlar, devletin sosyal güvenliğine girmiş olmanın sevincini yaşarken, sağlık sistemindeki bu yenilik yine vatandaşları üzecek nitelikte.
Her yıl, tamamlama özel sağlık primlerini kaç kişi ödeyebilecek? Tamamlama Sağlık Sigortası poliçesine, harcamaların ne kadarı devredilecek? Zaman içinde devlet bu sistemin ne kadarında var olacak? Acaba uzun vadede tüm sağlık harcamaları sigorta şirketlerine devir mi olacak? Henüz bunların cevabı yok.
Ama bildiğimiz bir şey var ki, bu sistem yıllardır ABD’de uygulanmaktadır.
Orada da bu özel sağlık sigortası sistemi yeniden düzenleniyor.
Çünkü mağdur vatandaş sayısı çok fazla, hatta iki ay önce Obama ile cumhuriyetçiler özel sağlık sigortası sistemini değiştiren reform yüzünden karşı karşıya geldiler. Sırf bu sebepten cumhuriyetçiler, Obama’ya bütçe harcama yetkisi vermediği için, tüm dünya piyasalarında arbede yaşandı.
Kısaca, daha önce başka ülkelerde tecrübe edilmiş ve büyük sıkıntılar yaşanmış. İnsanı değersizleştiren, hatta insan ruhu hiçe sayılarak sadece bedenine hitap eden ve insana “makine” muamelesi yapan bu sistemi, Türkiye’de başlatmamalıyız.
Bethoven’ın favorisi olan, “Opus 131” adlı eserinin icra edilmesinde buna dönük mesajları görebiliyoruz.
Yedi bölümlük bu uzun eserde, bölümlerin hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Bizzat kendisi bölümler arasında durulmamasını istememiştir.
İcra eden keman ve çello’nun dinlenmesine ve tekrar ayarlanmasına izin yok. O sırada Bethoven’ın yaşlandığını ve sağır olduğunu biliyoruz. Belki de zamanının kalmadığını ve bu hayatı ara vermeden, doya doya yaşamamızı tavsiye ediyor.
Ama en dikkat çekici nokta, aletlere akort yapmadan devam etmesidir.
İnsanların yaşam boyunca hataya düşebileceklerini ve onları böyle düzeltmeden kabul etmemiz gerektiğini mi vurguluyor?
İnsan, hataları sebebiyle insan, ona renk verende budur. İnsanin davranışlarını değiştirmeye çalışmak doğal akışı ve heyecanı bozacağını mı vurguluyor?
Bu uzun eserde akortun bozulması gayet normal, fakat akortun bozulmasına rağmen müziğin ruha hitabında bir bozulma yok.
Daha birkaç yıl önce Genel sağlık sigortası kapsamı altında verilen imtiyazların bir kısmının, her yıl yenilenecek poliçe ile geri alınması, uzun vadede bu işin daha vahim olabileceği kuşkusunu da arttırıyor.
Beden ve ruh sağlığı ayrılmaz bir bütün, sadece beden düşünülerek yapılan bu yenilik insanı “makine” kabul eden felsefenin bir türevidir. İnsanı makineden ayıran, ruhuna verilebilecek zararda öngörülmelidir.
Devlet’in varoluş sebebi, karar vericiler tarafından unutulmamalıdır. Devlet insanı ruh ve beden olarak kabul edip, insana değer katmak en kutsal görevidir.