Sadece kendi olmanın güzel bir yolculuk olduğunu savunan yazar, uyumsuz bir insanın mütevazılığını çünkü özgürleştiğini savunuyor:

İtaatkâr insanlar, bireyselliği olmayan insanlar, ifade özgürlüğü olmayan insanlardır. Hiçbir şeye hayır diyemeyen, kendi arzusuna karşı olsa bile evet demeye hazır olan insanlar bu dünyada saygın bir konuma yükselmezler. Sadece farkında olan insanlar lider olur, onlar rol modeldir. Yaşayan bir insanı nasıl belirli bir kalıp içine sokabilirsin? Her birey özgündür. Neden bir başkasının kalıbına sığsın?

Dünyadaki bütün mutsuzluk çok basit bir şekilde açıklanabilir: Herkes, doğalarının olmalarını istediği şeyin ne olduğu araştırılmadan, başkaları tarafından kesilip, kalıplanarak bir düzene uyduruluyor olmasıdır. Yeni bir oluşa fırsat vermiyor olmasıdır.

Çocuk doğduğu andan itibaren onu bozmaya başlarlar, tabii tamamen iyi niyetli olarak. Hiçbir ebeveyn bunu bilinçli olarak yapmaz ama onlar da aynı şekilde şartlandırılmışlar. O da aynı şeyi çocuğuna uygular; başka bir yol bilmezler.

İtaat etmeyen çocuk sürekli ayıplanır. İtaatkâr çocuk ise sürekli övülür. Peki, hiç itaatkâr bir çocuğun herhangi bir yaratıcı alanda dünyaca ünlü olduğunu görülmüş mü? Hiç edebiyat, barış ya da bilim Nobel ödülü almış itaatkâr bir çocuk olmuş mu? İtaatkâr çocuk ancak sıradan kalabalığın bir parçası olur.

İnsanlık tarihindeki bütün büyük isimler toplumlarında uyumsuz olmuştur. İnsanoğlunun mutluluğuna ve dünyanın güzelliğine katkı yapmış olan bütün insanlar bu süreçten geçer. Uyumsuz olmak çok değerli bir niteliktir.

Bir şeyin doğru olmadığını fark ettiği an ona uymamak çok büyük bir cesaret, çok güçlü bir özgürlük duygusu gerekir. Aynı zamanda bu özgürlük adil ve ahlaklı olmalıdır.

Farkında olan insan başkalarının sorumluluğunu da duymaya başlar. Özgürlük ancak sorumluluk yüklenmekle mümkün hale gelir. Tüm eylemlerinin sorumluluğunu üzerine alabilmiş olan insan özgürdür. Ahlaklılık da sorumluluk duyan insanın özgür eyleminde ortaya çıkar.