O Yeşilçam’a yıllarını vermiş, ancak  kaderine terkedilen emektar oyuncuların yardımına koşan Hızır gibi iş insanı…O kendine has tebessümüyle Kapalıçarşı’ya neşe saçan ve fikirleriyle iş insanı arkadaşlarına yol gösteren esnafın abisi… O erkek takılarıyla Ortadoğu’dan Avrupa’ya damga vuran  takıların efendisi lakaplı Kar Gümüş’ün sahibi  Metin Kartal… 1968 yılında İstanbul’da dünyaya gelen

Hayırsever iş adamı daha 13 yaşında hayatın zorluklarıyla tanışmaya başlamış. İlkokul öğrencisiyken tornacıda işe başlamış hem okul masraflarını kendi karşılamış, hem de aile bütçesine katkıda bulunmuş… Küçük bedeni yorulsa da o hedefleri için durmaksızın çalışmaya devam etmiş.  Ticaretin yanı sıra, oyunculuk ve yazarlık ta yapan Metin Kartal ile dününü bugününü konuştuk. Haydi buyurun bu keyifli sohbetimize…

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

(Bu sorumuza kahkaha atarak yanıt veriyor….) İstanbul, Kartal’da doğdum. Çocukken İstanbul Kartal’daki birinci ilkokul öğretmenim beni iki yıl okuttu, ikincisi beni bir yıl okuttu ve oğlu ile kavga ediyorum diye beni sınıfta bıraktı. Üçüncü öğretmenim ise hiç ödev yapmıyor olmama rağmen benim dahi olduğumu anladı. Hiç ödev yapmazdım, önlük giymezdim yani o zamanlarda asiydim. El becerim daha o zamanlar belli oluyordu. Mesela resim dersinde öğretmen serbest çalışma verirdi. Ben dersin yarısını etrafa bakarak geçirirdim. Çizmezdim. Yarısından sonra, düşünme işlemim bitince bir şeyler çizmeye başlardım. Örneğin bir gün karakalem ile öğretmenimi çizdim ve kendisi çok sevindi. Resmimi panoya astı. Benim çizdiklerim genelde panoya asılırdı. Aşağı yukarı kırk dört, kırk beş yıl önce. Okulu altı senede bitirirken, karnemin arasında öğretmenimin aileme yazdığı bir not vardı “Biliyorum çocuğunuzu okutmayacaksınız, kendisinin de okumaya niyeti yok ama muhakkak okutun, çünkü evladınız bir dahi.”. Tabi inanmadım buna, ailem hiç inanmadı. Ve okulu bıraktım.

OKULU BIRAKIP İŞ HAYATINA ATILDIM

Okulu bıraktıktan sonra neler yaptınız?

Okulu bıraktığımda 12-13 yaşındaydım. Okuldan sonra ilk olarak bir tornacıda çalıştım. Aslında orda da yeteneğimi gösteriyor olmama rağmen patronum bunu hiç anlamamıştı. Her şeyi derinlemesine öğrenmeye çalıştığım için beni salak zannederdi. Aslında ben her şeyi, en ince detayına kadar öğrenmeye çalışıyordum. Patronum “Sen git inşaatta çalış oğlum, sen bu işi öğrenemezsin. ” dedi. Ben kendisinden önümüzdeki tezgahta olan resmi hazırlayıp, resimdeki vidayı yapmak için müsaade istedim. Önce kabul etmedi ama sonra tahmin ediyorum dalga geçmek için bana izin verdi. Ben tezgahı hazırlarken hayretle beni izledi ve hatta hiç öğretmedikleri aletleri 5-6 yıllık ustanın yapamayacağı titizlikte kullandığımı görünce çok şaşırdı. Çıkan iş akıllara zarardı. İşin sonunda, yaptığım parçayı o kadar iyi yapmıştım ki kendisi çok mahcup oldu ve “Özür dilerim oğlum, ben seni yanlış anlamışım.” dedi.

Orda çalışmaya devam ettiniz mi?

Aslında onların salaklık sandığı benim üstün gözlem yeteneğim ile işi en ince detayına kadar öğrenebilmemdi ama ona rağmen işi bıraktım ve inşaatta çalışmayı seçtim. Askere kadar inşaatta çalıştım. Dekorasyon üstüne. Önce inşaat boyacılığı ile başladım. Sonra yeteneklerimi daha da geliştirip parkeden, marleye, oto boyasından, laki işlerine kadar çok şey öğrendim ve kendimi geliştirdim. Mobilyacı arkadaşlarım çok olduğu için, marangozluk ve mobilyacılık işlerini kavradım. Dikkatle ve kaliteyle çalışmayı kendime standart edinmiştim. Ve sonrasında tasarım gücümde çok kuvvetlendi ve designer olmaya başladım ama maalesef şartlar ve eğitim durumu müsait olmadığı için kimse inşaattan çıkıp designer veya mimar olamıyordu. Aslında bir iç mimar veya şehir planlamacısı olabilirdim ama olmadı. Baktım ki hayatımda her şeyi tasarlamaya başlamıştım. Şu anda bile güzel bir manzara içimi açarken aynı şekilde kötü bir manzarada midemi kaldırıyor. Maalesef hala çirkine, kötüye ve düzensize bakmaya tahammül edemiyorum. Güzele, düzgüne ve mükemmele bakmak istiyorum.

BOKSTAN BİRÇOK  ŞAMPİYONLUĞUM OLDU

Boks alanında da şampiyonluklarınız var boksu neden bıraktınız?

15-16 yaşlarında da Fenerbahçe’de boks yapmıştım. Anatomik yapım müsait olmamasına rağmen İstanbul şampiyonluğum, gruplar şampiyonluğum ve Türkiye 3.lüğüm var ama bırakacağı hasarın çok olacağını bildiğim ve düşünmeye ihtiyacım olduğu için devam etmedim. 18 yaşımda fazlaca asi ve vukuatlı olduğum için belki toparlarım diye ailem tarafından zorla evlendirildim.  Sonrasında askerlik geldi. Devre kaybı olarak Amasya’da askerlik yaptım. Askerde de beni kademeye aldılar. Kademede oto boyacılık yapıyordum. Sonrasında boksörlük geçmişimden dolayı masaj işlerinden de anladığım için Tugay Komutanının masörlüğünü yaptım. Tugay Karargahın benzinliğini bana vermişlerdi bütün araçların akaryakıt ikmal sorumluluğu bendeydi. Sonrasında oto kademe sorumlusu oldum. Ardından ordu evinin müteahhitti kaçtı. İşin ucunda izin var diye dekorasyon işlerini ben yapmaya başladım. Sonra A’dan Z’ye, mobilya işleri dahil, ordu evinin bütün işlerini ben yaptım ve teslim ettim. Askerde toplamda 12 farklı atölyem ve 112-113 kadar çalışanım vardı. Amasya orduevinin bütün dekorasyonunu ben tasarlayıp uygulamayı hep birlikte yaptık. Piyanosuna varana kadar biz yaptık.

Askerlik bittikten sonra ne yaptınız?

Askerden dönünce kısa bir süre boyacılık yaptıktan sonra Eniştemin sayesinde ticarete atıldım. Eniştem altın, gözboncuğu satıyordu ve ticarete merak saldım. Başta bende altın, nazarlık boncuklardan satmaya başladım. Ürünü imalatçıdan alıp, çanta yöntemi ile kuyumcuları tek tek gezip satıyordum. Bu ticaret Türkiye’yi gezmemi sağladı ve bana çok şey öğretti. Bence zaten insan bulunduğu toprakları gezmeli, ufkunu genişletmeli. Bir insan ne kadar zeki olursa olsun. Eğer üç tane olasılığı görmez ise dördüncüyü kendi öğrenemez. O yüzden insanının bir çok olasılığı görmesi gerekli. Tabi zeka ve yeteneği bünyesinde barındırıyor ise. Artık 14 ayar altın satmaya başlamıştım. Ufak tefek gümüş takıda satıyordum. Tabi ki o zamanlar üretmek diye bir durum yok. Üreticiden alıp Anadolu’daki kuyumculara satıyordum. Sonrasında altın işindeki sermayemi bitirerek, battım. Arabamı satıp bir kısmı ile kalan borçlarımı ödedim; diğer kısmı ile gümüş takı satın alıp, çantaya koyup, otobüsler ile tekrar yollara düştüm ve böylece ticarette tam anlamıyla gümüş ile olan maceram başladı.

HİKAYEMİZ BAŞLAMIŞ OLDU

Sonra ne oldu?

 Her gidip geldiğimde kazancımı tekrar ürün almak için kullandım. Aldığım ürünler o kadar fazlalaştı ki, güçlü kuvvetli bir adam olmama rağmen çantaların ağırlığından artık omuzlarım morarmaya, ellerim nasır tutmaya başlamıştı. Maalesef cefa çekmeden sefa olmuyor. Ardından o işi başardıktan sonra tekrar araba almak nasip oldu. “Aksa Gümüş” işletme kaydı ile kardeşim ve bir kişi ile daha ortaklık kurduk ve böylece “Kapalı Çarşı” hikayemiz başlamış oldu. Aksa’yı işletmeye soyunduğumuzda bir mağazası ve bir imalathanesi vardı. Mağazayı daha ziyade kardeşim işletiyordu, haliyle bende imalathanede çalışıyordum. Sonrasında hayal etmeye ve hayallerimi gerçekleştirmeye başladım. Bu işleri yapmayı tamamen kendi kendime başladım. Ustam diyebileceğim tek kişi Aksa’nın atölyesinde o zaman 16 yaşında olan bir kalfa idi. Tabi ki ondan öğrendiğim çok basit ve temel işlemler oldu. Gerisi tamamen kendi hayal gücüm, yeteneğim ve zekam ile ilerledi. İlk başladığımızda her yerde olan standart bir imalat vardı. Sonrasında bunları cam taşlı ürünlere dönüştürüp, çarşıda bu ürünleri satmaya başlayan ilk biz olduk. En sağlam cam taşlı ve en beyaz gümüşleri üreten kişi oldum. Atölyeyi ve markayı sıradan ve ilkel ürünler üreten bir yerden; artık standartları belirleyip, şekillendiren bir marka haline getirdim.

HOLLYWOOD’A EL ATTIK

Kar gümüş nasıl doğdu?

İlk senenin sonunda ortağımız olan diğer kişi boşlukta kaldığını söyleyerek, mağazayı kendi işletmeye başladı. Ben ve kardeşimde tamamen imalata döndük. Sonrasında ki bir buçuk senenin sonunda Aksa’daki imalatı ve mağazayı ayırmaya karar verdik. Piyasada imalatçı olarak yer aldık. Güçlenmeye başladığımız ve piyasanın sıkışık olduğu bir zamanda, kasamızda bulunan yaklaşık 500 kilo mal sayesinde dükkanımızı açtık ve Kar Gümüş’ün hikayesi de burada başladı. Fikirlerimizin çatışmaya başlamasından sonra kardeşimle de bir ayrılık yaşadık. Aslında imalathanenin bana kalması ve mağazanın ona kalması gerekirken. Tam tersi bir şekilde imalathane ona, mağazada bana kaldı. Tabi ki ben hiç anlamadığım mağazacılık ve satış işini başarabildim ama maalesef kardeşim imalat ayağını başaramadı ve satmak zorunda kaldı. Her zaman imalat ayağında kendimi mutlu hissettiğim için bir süre sonra tekrar imalat işine başladım ve oradan da devamı geldi. Ben sadece fikren üretebildiğim müddetçe mutlu olabiliyorum ve zevk alıyorum. Nerede olduğunun bir önemi yok. Bu evde de olabilir, bu aile içinde de olabilir, bu arkadaşlar arasında da olabilir. Bu bir binanın tasarımında da olabilir, hiç fark etmez. Ben fikren faydalı olabildiğim yerde mutluyum.

Bir dergide yazarlık ve ekonomi müdürlüğü yapıyor sunuz,yazarlık fikri nasıl doğdu?

İş insanı arkadaşlarım benim fikirlerimi çok beğenir. Onların zorlamasıyla sonpostagazetesi.com’da yazarlık yapmaya başladım. Hala devam ediyorum. Daha sonra  Uluslararası FM dergisinden teklif geldi. Bende kabul etti. Orda hem yazarlık, hem de ekonomi müdürlüğü görevini yürütüyorum

Birde oyunculuk var sanırım?

Evet…Yakında çekimlerini başlanacak olan bir tarihi filmde Osmanlı komutanını oynayacağım. Bu filmin tüm takılarını da biz vereceğiz. Hindistan sineması da Kar Gümüş’ün takılarını alıyor. Geçtiğimiz günlerde Hollywood’dan sipariş aldık. Yani ABD sinemasında da olacağız.

Şiir çalışmanız ne durumda?

Hababam sınıfını anlatan bir şiir bu.. Önümüzdeki günlerde stüdyoya gireceğim ve çekeceğim kliple de yaşamını yitiren birçok Hababam oyuncusunu yad edeceğim.