Semt pazarı girişindeyim. Satıcı elinde ortadan ikiye böldüğü limonu göstererek bağırıyor; “Gel abla gel! Kabuğundan sarma yap, suyundan çorba.”  diye bağırıyor,  elindeki limonu parlatarak.
Pazarı dolaşmak için biraz ilerliyorum, satıcı ile bir hanımefendi ağız dalaşına girmişler. Pazarcı elindeki patlıcanı sallayarak; “Teyze ölmüş anamın etlerini yiyeyim ki bu patlıcan hormonlu değil. Yemin billah ahan da bak üzerinde hormonsuzdur etiketi var.” diyor,  ancak hanımefendi oralı olmuyor.
Pazarı dolaşmaya devam ediyorum, satıcı ıspanakları göstererek bağırıyor; “Hey maşallah kuzu musun sen be? Yetişen alıyor.” diyor, ardından bir mani patlatıyor.
 
Tarlayı su bastı
Bizi de ter bastı
Erkenden yolduk,
Tezgâha yolladık,
Körpe bunlar körpe
Sibel Can’ın çıtır hali bunlar.
Gel geeeel.
 
Bir başka satıcı elinde kalan satamadığı ayşe kadın fasulyeyi ikiye kırıp bağırıyor; “Ayşe kadın boynun kırılsın.” Gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Nereden bulurlar bu sözleri bilmem. Sanki pazarcılık okulu var da oradan mezun olmuş mübarekler. Yürümeye ve etrafı kolaçan etmeye devam ediyorum.
Yufkayı şimdi annem yaptı. Taptaze, sıcacık, gerçek yufka bunlar diye malını pazarlamaya çalışan satıcıya şaşkın şaşkın bakıyorum. “Yufkaların sahtesi de mi var?”  diye soruyorum. “Tabi var hocam, olmaz mı? Mesela 100 metre ileride satılan yufkayı git incele, bir de gel benim malımı incele onlar başka yerlerden alıp burada pazarlıyorlar, çoğunluğu bayat. Benim yufkalarımı annem ve karım kendi elleriyle hazırlıyor. Onun için benim yufkalarım gerçek.” diyor ve beni ikna ediyor. Soruyorum satıcıya;
 
—ne kadar yufkanın kilosu
—sana dört lira olur hocam
—hayret benim başkalarından ne farkım var,
—var hocam var. Sizlerin ellerinde büyüyoruz biz, hocasınız sizlere indirimim hürmetten yani.
Beni başkasıyla karıştırdığını anlıyorum. Teşekkür ediyor ve ayrılıyorum satıcının yanından.
Pazar’da inanılmaz bir gürültü var. Bir yanda satıcıların bağrışmaları, söz düelloları, birbirlerinden müşteri kapma yarışları, diğer yanda annelerinin eteklerinden çekiştiren çocuklar. “Şunu da al anne, bunu da isterim anne.” cümlelerini duyuyorum sıkça. 
Tam bir tiyatro sahnesi var pazarda. Doğuştan yetenekli oyuncular var, oyunlar farklı olsa da oynayanlar hep aynı, herkes ekmek peşinde. Kim ne derse desin ticaret piyasasının en önemli kolu pazarcılık.
Batı ve doğu ülkelerindeki durumu bilmem ama benim ülkemde pazarcılık önemini koruyor.
Satıcıların mallarını satarken bağırmaları elbette gürültü kirliliği yaratıyor. Bazı hallerde huzursuzluk da yaratıyor. Fakat pazara girerken sessizlik pazarcılara hiç de yakışmayan bir durum olacak. Yeni Hal Kanunu ile pazarcı esnafına getirilen bağırma yasağı 02/01/2012 tarihi itibariyle başladı. Anlayacağınız pazarcının sesi yeni kanunla kısıldı. Kanuna uymayıp bağırmaya devam eden pazarcılar 50 lira para cezasına çarptırılacak.
Biz yasalarla bazı durumları değiştirmeye çalışsak da alışkanlıklar devam ediyor. Neyi değiştirmeyi, neyi değiştiremeyeceğimizi öğrendiğimizde olgunlaşmış olacağız galiba.