Türkiye’de yürürlüğe giren, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, birçok aksayan ve hatalı yönleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi de, Cumhurbaşkanının demokratik kurum ve kuruluşlar arasındaki işbirliği, koordinasyonu ve ahengi sağlamak  fonksiyonudur. Ülkede zaman zaman öyle durumlar ve sorunlar ortaya çıkar ki, Cumhurbaşkanının devreye girmesi, ilgili tarafları, siyasi parti liderlerini, tarafsız, herkese eşit uzaklıktaki kimliği ile davet ederek, bir araya getirmesi, ortak çözümler bulması gerekebilir. Bir ülkenin yaşamında, dış politikada, iç siyasette, ekonomide, savunmada fevkalade durumlar, olağanüstü şartlar, hayatı önemi haiz sorunlar, birlik ve beraberlik içinde çözülebilmelidir. Siyasi partiler, mecliste bir araya gelerek, meseleleri çözmelidirler. Bu birlik ve beraberliği sağlayacak olan Cumhurbaşkanıdır. Dünyanın hiçbir demokrasi ile yönetilen ülkesinde olmayan, bizdeki sistemde, Cumhurbaşkanı, aynı zamanda kendisini o makama aday gösteren partisinin de başkanıdır. Yani tarafsız değildir. Üstelik, tarafsızlık yemini ettiği halde... 

İki şapkası olan Cumhurbaşkanı, siyasi arenalarda, meydanlarda, muhalefet partilerine, onların liderlerine, bazen ağıra kaçan tenkitlerde hatta hakaretlerde bulunabilmektedir. Bu durumda, kriz anlarında, siyasi partiler neden tarafsız olmayan, kırıcı konuşmalar, eleştirilerde bulunan Cumhurbaşkanının davetine icabet etsinler. Ancak bugün dış politikada atılan adımlar, yapılan yanlışlar bir partinin değil, tüm ülkenin meselesi olduğu için, mecliste temsil edilen partiler arasında istişareyi gerektiriyor. 

Ekonomi de çıkmaza girmiş durumdadır. İngiltere’de, Mülkiye’den sonra, üniversite üstü eğitimde bulunduğum sırada, Başbakan Edward Heath, İşçi Partisi Lideri de, Herold Wilson idi. Heath ve iktidar partisi ile İngiltere’nin en büyük işçi federasyonu olan, TUC ve lideri Feather arasındaki ücret anlaşmazlığı, işçileri yollara dökmüş, Birmingam’dan, Londra’ya büyük bir işçi yürüyüşü yapılmıştı. İşçiler, İngiltere parlamentosunun önüne geldiler, Muhalefet Lideri Wilson ile görüşmek istediler. Wilson, işçi temsilcilerini parlamentoda kabul etti. Sordu, “Ne istiyorsunuz”, işçiler, “Efendim, Başbakan bize yeterli ücret artışı vermedi...” Wilson soruyor, “Peki, ne kadar zam verdi Başbakan”, İşçiler söylüyorlar... İşçi Partisi Lideri Wilson, piposundan bir nefes çekerek, “Bakın, Başbakan gayet iyi artış vermiş, ben Başbakan olsaydım, onu da vermezdim...” diyor. Tabiatıyla, işçiler mosmor, orayı terk ediyorlar. Ne oldu biliyor musunuz, yapılan ilk seçimde İngiliz halkı Herold Wilson’u Başbakan yaptı. Evet, orası demokrasinin beşiği, parlamenter sistemin geleneği olan, İngiltere... Biz de olsa, “İktidarın verdiğinin bir mislini veririm,” derler... 

Bizde, halen yürürlükte olan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” en büyük eksiklik ve yanlışlığı “Denge ve Kontrol” fonksiyonuna dayalı olmaması, parlamentonun, bypass edilerek, kararların Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile tek kişinin iradesine göre alınıp, yürürlüğe sokulmasıdır. Demokratik kurumlar arasında, eşgüdüm, kontrol mekanizmaları çalışmıyor. Türkiye’nin de kurucusu olduğu, Avrupa Konseyi’nin, asla vazgeçilemez ilkeleri mevcuttur. Bunlar, İnsan Hak ve Hürriyetleri, Demokratik Parlamenter Rejim, Parlamentoların Üstünlüğü Prensipleridir. (Bu vesile ile, üzülerek ifade edeyim ki, Türkiye’miz, bu ilkelere yeteri kadar önem vermediğinden, ihlal ettiğinden, Avrupa Konseyi’nin Denetim Listesine alınmıştır.) 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, TBMM’ni etkisizleştirmiştir. Dışarıdan atanan Bakanlar, milletin seçtiği milletvekillerine önem vermiyorlar, soru önergeleri işlevsizdir, gensoru müessesesi kaldırılmıştır. Meclis, Bakanları yeterince denetlemiyor. Oysa, denetlemelidir... Zaten, Bakanlar Meclise dahi gelmiyorlar. Milletvekilliği yapmış, bir siyasetçi olarak bu durum beni çok üzüyor. Son dönemlerde, devlet ve kamu kuruluşlarında, yeni/eski milletvekillerine gereken saygı, itibar gösterilmiyor. Ben hatırlıyorum, seçimlerden sonra hükümetler teşekkül edince, TBMM Başkanı ve Bakanlar, eski-yeni siyasi parti ayrımı yapılmadan, milletvekillerine nasıl işlem ve muamele yapılacağı konusunda uyulması şart olan genelgeler yayınlarlardı. Gayet iyi biliyorum, kendileri ile konuşuyorum ki, TBMM’de görev yapan AKP’li milletvekili arkadaşlarımızda, meclisin bu durumundan muzdariptirler, şikayetçidirler... 

Bakın, Başkanlık Sistemi olan ABD’de, başkan her istediğini yapabiliyor mu? Yasama, Yürütme, Yargı arasındaki denge ve kontrol sistemi gayet güzel işliyor... Biz de, en kısa zamanda demokrasilerin olmazsa olmazı olan ‘Parlamentoların Üstünlüğü Prensibini” yürürlüğe sokmalıyız...