Çin’in dünyanın başına bela ettiği, bizim nesillerin hayatını zehir eden, yaşadıklarını asla unutmayacakları, binlerce kişinin olduğu, Covid-19/Koronavirüs Salgını bir yılını doldurdu. Bu salgın tüm dünyayı menfi biçimde etkiledi, sağlık, ekonomi, ulaşım, ticaret, milletlerarası ilişkiler ağır darbeler aldım. Ülkem, Türkiye, bazı yanlışlara rağmen salgınla mücadele ediyor. Bu süreçte en ağır yükü Sağlık Bakanı ve Sağlık Çalışanları (Doktorlar, Hemşireler, Hasta Bakıcılar, Sağlık Elemanları) taşıyorlar. 

Bakan Sn. Dr. Koca’yı tanımıyorum, hiç “Merhabamız” olmadı. Ancak harcadığı gayreti görüyor ve takdir ediyorum. Yıkıcı, karından konuşulan, tenkitler yerine yapıcı, yol gösterici olmak gerekmez mi? Evet, demokratik sistemlerde muhalefetin, iktidarı her açıdan eleştirmesi, hakkı vardır. Bunu yapacaktır... Ancak bu salgında, hepimiz aynı gemideyiz. Batarsak, hep birlikte batacağız!!! Türk Hükümetleri, bizim DPT’de görev yaptığımız dönemlerden beri, sağlık sektörünün, planlı ve programlı olarak gelişmesine önem ve öncelik vermiştir. Ancak son yıllarda yapılanlar, takdire şayandır. Örneğin, biz kalkınma planlarında, devlet, SSK, belediye, asker, TCDD vs. hastaneleri olamaz. Tüm sağlık kurumları tek çatı altında, Sağlık Bakanlığı’na bağlı olmalıdır, dedik. Bu konu, bu iktidar tarafından gerçekleştirildi. Yeni hastaneler (Şehir Hastaneleri), tıp fakülteleri açıldı. Bakın, biz DPT’de çalışırken, Türkiye’de toplam doktor sayısı 20.000 olup, bunların üçte ikisi, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana’da yaşıyor, katiyyen Doğu ve Güney Doğu’ya gitmiyorlardı. Şu anda 155.000 doktorumuz var, bu adetta yetersiz! En az 500.000 doktora ve 1 milyon hemşireye gereksinim vardır. Bu yeni tıp fakülteleri ve hemşire okulları temin edecektir. Her vilayetimizde, en modern cihazlarla donatılmış, konforlu şehir hastaneleri yapılmalıdır. Eğer şehir hastaneleri, yoğun bakım üniteleri yapılmasaydı, bu pandemi ile mücadele edemezdik! Ambulans sisteminde de büyük gelişmeler sağlanmıştır. Bu pandemide, ölümü göze alarak, ailelerini ihmal ederek, canla başla çalışan sağlık çalışanlarının maddi ve özlük hakları, derhal iyileştirilmeli, hiç bir fedakârlıktan kaçınılmamalıdır. 

Bazen TV’lerde koskoca Prof.’ları izliyorum. Moral bozucu, ülke gerçeklerinden uzak, iç karartıcı konuşmalar yapıyorlar. Eğer bunlar belli bir maksada hizmet ediyorlarsa, çok yazıktır! Diyor ki, “Efendim, aşı temin edilemedi.” Çin’den, Almanya’dan aşı için anlaşmalar, yapılmış... Örneğin Çin ilk merhalede 50 milyon doz vereceğim” demiş. Vermiyor, sözünü tutmuyor! Peki, siz TV’lerde bol keseden atıp tutanlar, bilim adamları, hocalarımız, neden yerli, milli aşımızı yapmak için gayret göstermiyorsunuz? Aşıyı, dışarıya muhtaç olmayıp, kendimiz yapmalıydık! 

Şimdi diyeceksiniz ki, Refik Saydam Enstitüsü neden kapatıldı. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkeyi kasıp, kavuran, verem, veba, frengi, sıtma, çiçek, trohom vs. hastalıklarla mücadeleyi, yeterli aşıları üreterek başarı ile tamamlayan bu Enstitünün kapatılması büyük hatadır. Bu iktidarın yanlışıdır! Halkımız, maske, mesafe, temizlik kurallarına uyması, kalabalıklardan, hijyensiz ortamlardan kaçınması önemlidir. İktidar partisinin, Türkiye’nin her tarafından, binlerce kişiyi toplayarak, kongre yapması yanlış olmuştur!!! Şimdi gene bir kısım hocalarımız “Efendim, tam kapanalım, kimse dışarı çıkmasın” diyorlar! Bak bizim ülkemiz zengin, doğal kaynakları sınırsız olan bir ülke değil. ABD önce 2.4 trilyon dolar, daha sonra 1.9 trilyon olmak üzere toplam 4.3 trilyon doları halkına dağıttı. (Bizim GSMH’miz 743 milyar dolardır) Biz çalışmaya, üretmeye, iç ve dış pazarlara satmaya, ihraç etmeye mecburuz. Kapanalım, sırt üstü yatalım, devlet maaşları ödesin, borçlar ertelensin, turist gelmesin, Suriyelilere bakalım. Bunu yapamayız. İnanın, yarın fırınlarda ekmek bulunmazsa, temel gıda maddelerine ulaşılamazsa, ilk şikayet edecek olanlar, kapanalım diyenler olacaklardır. 

Türkiye’nin yükü çok ağır... Bir taraftan vatanımızı parçalamak isteyen PKK terörü ile mücadele ediyoruz, uçaklarımız uçuyor, bombalıyor, gemilerimiz hareket halinde, ordumuzu, çok güçlü tutmak mecburiyetindeyiz. Buna karşın, üretimde, ihracatta, turizmde, arzu edilen hedeflere ulaşamayabiliriz. Salgınla mücadele için yapılacak tekliflerde, yorumlarda, ülke gerçeklerini unutmamak esastır. Salgınla mücadelede, tedbirlere ilk uyması gerekenler Cumhurbaşkanı ve iktidar sahipleridir. Teenni ile hareket edilmesi, israftan kaçınılması, Kanal İstanbul gibi hesapsız, kitapsız projelerden, lüks araba, uçak alımlarından vazgeçilmesi, gereksiz, acil olmayan yatırımların (Çanakkale Köprüsü gibi) saray inşaatlarının ertelenmesi, PPP proje ve müteahhitlerine ödemelerin askıya alınması, ülke öncelikleri açısından şarttır. Öncelik, pandemi ile mücadele ve başarıya ulaşmaktır. Ülke kasıp, kavrulurken, bu ortamda, nasıl seçim yapılabilir! Bu menfur pandemiyi, millet olarak biz çıkarmadık, bu nedenle yurttaşlar olarak birlik ve beraberlik içinde, siyasi düşünce ve parti farkı gözetmeden, mücadele şarttır. Son olarak şunu da ifade edeyim. Toplumumuzda, 65+ yaş grubuna reva görülen, aşağılayıcı muamele, tamamiyle yanlıştır, onur kırıcıdır. Onlar, kendilerini en iyi koruyan, kurallara tam anlamı ile riayet eden vatandaşlardır. Bu ayrım derhal ortadan kaldırılmalıdır.