Sn. Turgut Özal’la benim üç safhalı değişik ilişkimiz olmuştur. Mülkiye’den mezuniyetimi müteakip gittiğim LSE/London School of Economics’den, döndüğümde çalışmak istediğim iki kuruluş vardı. Hariciye (Dışişleri Bakanlığı) ve o yıllarda yeni ve fevkalade prestijli, herkesin girmek isteyip, giremediği Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)... 

Biz Mülkiye’de okurken, mezun olunca Kral Oidipus temsilimizde de ifade edildiği üzere, herkes bizi kapacak, “Yahu, iyi ki mezun oldunuz, biz de sizi bekliyorduk” diyeceklerini sanıyorduk. Gerçekler öyle değildik. Çalışmak için her yere sınavla giriliyordu... 1965 seçimlerinde, Sn. Demirel, büyük bir zafer kazanmış, ‘hayatında her göreve geldiğimde, ilk düşündüğüm kişi Turgut’tur” dediği, Özal’ı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’na getirmişti. LSE’de, beraber bulunduğumuz, yakın dost olduğumuz, Sn. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ı da, Özal, DPT/Sosyal Planlama ve İktisadi Planlama Daire Başkanlığı’na getirmişti. 

DPT ve Hariciye sınavlarına girdim. Başarılı oldum. Bir gün Nevzat Bey’i ziyaret gittim. Görüşürken, “Selçuk gel birlikte, Turgut Ağabey’e gidelim” dedi. DPT’nin, Başbakanlığın sağ tarafındaki binasında (sol tarafta Dışişleri vardı), mütevazi odasında Özal’ı ziyaret ettik. Ben çok heyecanlıydım. Öyle ya, koskoca, herkesin kendisinden bahsettiği Müsteşar’ın yanındaydık. Son derecede, sempatik, samimi, insanı rahatlatan gözlüklü, şişman, rahat konuşan (işte bu nedenle siyaset yıllarında halk kendisine tonton diyordu) ancak, zeki, akıllı, kararlı bir zattı. Nevzat Bey, “Efendim, Selçuk hem Mülkiye’den hem de İngiltere’den LSE’den tanıdığım, değerli bir arkadaşımdır” dedi. Özal, “güzel” dedi, ilave etti “Gerçi bu Mülkiyeliler insana iş yaptırmazlar”. Bana sorular sordu. “Sen Hariciyeyi boş ver, DPT’ye gel. Zaten imtihanı da kazanmışsın, Türkiye’yi kalkındıracak, kalkınma planlarını yapacağız, Türkiye’yi dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına sokacağız. Beraber çalışalım” dedi. İşte DPT ve Özal’lı yıllar böyle başladı. Planlama öyle bir kurumdu ki, ekonomik, sosyal sektör uzmanları, her şeyin hakimi olup, bilimsellik, uzmanlık, vizyon, yetenek, işe hakimiyet, liyakat, iyi yetişmiş olmak, büyük önemi haizdi. 

DPT Kalkınma Planlarını hazırlayan, uygulatan, Bakanlıklar, Bakanlar üstü bir kuruluştu. Plan, program, icra planı hazırlıkları, staff, YPK toplantıları, projeler, yatırımlar, dış temaslar, milletlerarası ekonomik ve teknik işbirliği çalışmaları ile geçen, Özal’la başlayan, hayatımın en güzel, verimli planlama yılları... 12 Mart 1971 Muhtırası ile Özal DPT’den ayrıldı. Ben DPT’de çalışmaya devam ettim. Daha sonra, bir dünya şirketi olan PEPSİCO’nun da yer aldığı Tamek Holding’e Genel Müdür, Murahhas Aza olarak geçtim. Ancak 12 Mart’tan sonra Dünya Bankası’nda, Sabancı Holding’de, Sn. Zeki Aytaç’la birlikte Elektro Metal’de, Mess’te görev alan Turgut Bey’le münasebetlerim hiç kesilmedi. Özal, 20 Mayıs 1983 yılında, Anavatan Partisi’ni kurdu. Ben, özel sektördeki görevim nedeniyle kurucu olamadım. Ancak devamlı Özal’la beraberdim. Özal, 6 Kasım 1983 seçimlerinde yüzde 48 oyla iktidar oldu. Başbakan olarak hükümeti kurdu. Çalışmalarda, hükümet programlarının hazırlanmasında, yanındaydım. Tıpkı DPT Uzmanı gibi, özellikle, özel sektör sorunları, teşvikler, dış ekonomik ilişkiler ve diğer konularda raporlar hazırlıyordum. Örneğin; toplumun çeşitli kesimlerinden kıymetli insanların bulunduğu, Sn. Aydın Bolak’ın organize ettiği çalışmalarda, Özal’ın isteği ile yer aldım. Bu arada, Turgut Bey, beni yönetim yetkileri ile Türk Hava Yolları’na Danışma Kurulu Başkanı olarak tayin etti. THY’nin, dünyanın önde gelen hava şirketi olmasını arzu ediyordu. Turgut Bey, ANAP’taki bazı arkadaşların, istememelerine rağmen, Cumhurbaşkanı oldu (ANAP’lılar, Özal’ın partinin başında kalmasını istiyorlardı). Devletin bir nolu, yüce makamına geçti, partiyi Sn. Mesut Yılmaz’a bıraktı. 

Ben Özal’ın ve Mesut Bey’in arzuları ile 20 Ekim 1991’de yapılan genel seçimlerde İstanbul Milletvekili olarak, TBMM’ne girdim. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi’nde görev yaptım. O dönemde Çankaya’da bulunan bir proje, icraat, yatırım adamı olan Özal, Anayasamıza göre sembolik bir işleve sahip olduğu, Cumhurbaşkanlığı’ndan sıkılıyor, ya Başkanlık Sistemine ya da partinin başına geçerek, aktif siyasete dönmeyi planlıyordu. İşte bu dönem, siyaset yılları olarak nitelendirebileceğim, Özal’la üçüncü dönem ilişkilerimizdi. Turgut Bey, bazen beni yalnız bazen de diğer milletvekili arkadaşlarımla birlikte Çankaya’ya davet eder, yemek ikram eder, uzun uzun düşünce ve projelerini, ülke meselelerini, dış politikayı anlatırdı. Hemen şunu ilave edeyim; Özal’ın düşündüğü Başkanlık Sistemi, denetim, denge işleyişine bağlı olarak bugün Türkiye’ye getirilen sistemle yakından-uzaktan alakalı değildi. Özal’ın, bu aşamada da çok yakınında oldum, bir çok iç ve dış gezilerine katıldım. Demirel ve Özal, ağabey-kardeş münasebetleri içinde yılları paylaşmışlardı. Özal 12 Eylül 1980 Darbesi ile dağıtılan Merkez Sağı ve siyaseti toparlamak amacı ile siyasete girmişti. Bu nedenle 4 eğilimi ifade eden. El işaretini simgelemişti. Ancak siyasetin özelliği nedeniyle, Özal’la, Demirel arasına bir gerginlik, ne yazık ki girmişti. Keşke o tarihlerde Özal-Demirel kendileri bir araya gelip, Merkez Sağı design edebilselerdi, bugün Türkiye, dünyanın en gelişmiş, ilk 10 ülkesi arasına girmişti ve şu anda iktidarı gele geçirenler bu noktada olamazlardı.

 Her iki lider, Büyük Atatürk’ün “Muasır Medeniyetler düzeyine ulaşmak hedefini ‘Çağ Atlayan Türkiye’, ‘Büyük ve Güçlü Türkiye’ olarak sembolleştirmişlerdi. Her iki lider de Atatürk ilke ve inkılaplarına yürekten bağlı, her şey Türkiye için diyen devlet adamlarıdır... 

17 Nisan 1993 tarihinde Türkiye’ye çağ atlatan, ülkemize kazandırdığı eser ve hizmetlere bugün dahi ulaşılamayan, cesur, kararlı, bilgili, tecrübeli, tonton, şefkatli, uzlaşmacı, hoşgörülü, bir Büyük Devlet Adamını, bir düşünce, icraat, vizyon adamını ne yazık ki kaybettik. Geçen yıllar, bugün yaşanan olaylar, bugün Türkiye’nin geldiği-gittiği-gelecek nazarı dikkate alındığında, Turgut Özal daha çok anlaşılıyor, kendisine muhalif olanlar bile onu özlemle arıyor, anıyor. 

Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, ANAP Genel Başkanı... Sevgili Turgut Bey’i aramızdan ayrışının 26 yılında rahmet ve özlemle anıyoruz...