Cumhurbaşkanlığı, ülkenin birliğini, bütünlüğünü temsil eden makamdır. Cumhur halk demektir. Dolayısıyla halkın başkanına cumhurbaşkanı denir. Halkın başkanı, halkın kabullenebileceği ve içine sindirebileceği biri olmalıdır. Ayrıca halkın geniş desteğini almalıdır. Şimdi, Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı'nı seçilecek. Ama Cumhurbaşkanı adayını birkaç gün öncesine kadar halk bilmiyordu. Siyasî partiler bilmiyordu. AKP'li milletvekilleri bile bilmiyordu. Partiler dâhil, toplumun her kesimi uzlaşı istiyordu. Fakat uzlaşma olmadı. Sonunda Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül'ü aday olarak tayin etti. Bu tayin de Sayın Bülent Arınç'ın, "Ya sen (Başkan Erdoğan), ya o (Abdullah Gül), ya ben (Bülent Arınç)" dayatmasıyla, inatlaşmasıyla belirlendi. Böylelikle Meclis Başkanı, tarafsızlığına bir kez daha gölge düşürmüş oldu. Cumhurbaşkanı, tüm temayüllere, etik kurallara aykırı bir şekilde seçilecek ve halkın bütününü ya da büyük çoğunluğunu temsil etmeyecek. Cumhurbaşkanı, sadece AKP'nin Cumhurbaşkanı olacak. GÜL'ÜN BAŞARILARI (!) Niçin Gül, aday olarak tespit edildi? Sayın Gül, Dışişleri Bakanı olarak görev yaparken çok önemli olaylar yaşandı. Eşinin türban taktığı gerekçesi ile okula kaydı yapılmamıştı. Bu nedenle eşi, Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) dava açtı. Fakat AİHM'de benzer bir dava kaybedilince Sayın Gül'ün eşi de davayı geri çekti. Davanın geri çekilmesi önemli değil. Çünkü Sayın Gül'ün eşi de benzeri başvurudaki gibi davayı kaybedecekti. Şimdi, Gül seçilirse, eşi tarafından Türkiye'yi dışarıya şikâyet eden ilk cumhurbaşkanı unvanını almış olacak. Sayın Gül, Kuzey Irak'ta Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi olayında sessiz kalmasıyla da dikkati çekti. Tam da bu sırada gazeteler, "Gül, Kayseri'ye mantı yemeye gitti" diye yazdı. Başbakan'ın veri operatörü Cüneyd Zapsu'nun, Dışişleri Bakanı Gül'ün bilgisi dışında bazı ülkelerin büyükelçileri ile görüşmesi tepki çekti. Çünkü Cumhuriyet kurulduğundan bu yana böylesi bir olayla hiç karşılaşılmamıştı. Gül yine sessiz kaldı. Gül'ün Dışişleri Bakanlığı döneminde ABD ile Türkiye arasında Stratejik Ortaklık Vizyon Belgesi imzalandı. Ama ne hikmetse anlaşmadan sonra terör hızlandı. Türk Ordusu'nun Kuzey Irak'ta operasyon yapmasına ABD karşı çıktı. Hâlâ da karşı çıkıyor. Ama Sayın Gül'den yine ses seda çıkmadı, çıkmıyor. Bu nasıl stratejik ortaklıksa? Refah Partisi ile ilgili "Kayıp Trilyon Davası" olarak bilinen davadan da dokunulmazlığı nedeni ile Gül'ün yargılaması yapılamadı. Oysa dokunulmazlığı olmayanlar aynı davadan mahkûm oldu. Sayın Gül, Kalkınma Bankası'ndan sorumlu Devlet Bakanı olduğu dönemde tazminat ödemeye mahkûm olmuş, kamu zararı icra yoluyla Gül'den tahsil edilmişti. Şimdi, bunların hiçbiri hatırlanmak istenmiyor. Gül'ün başarılarından (!), neyse o başarılar, onlardan söz ediliyor; örneğin uzlaşmacı, sakin filan deniliyor. Peki, Gül'ü Cumhurbaşkanlığı'na taşıyan asıl kriter nedir? Yoksa eşinin türbanlı olması mı? Aslında AKP'den kim aday gösterilirse gösterilsin birbirinden farkı yoktur. FARKI FARK EDEMEMEK Cumhurbaşkanlığı seçimini bu yıl yapılacak genel seçimlerden sonra oluşacak parlamento gerçekleştirmeliydi. Çünkü 3 Kasım 2002'de yapılan seçimlerde halkın desteği Meclis'e tam yansımamıştı. Meclis'e giren AKP ve CHP'nin aldığı oylar, toplam seçmenin yüzde 46'sını oluşturuyordu. Şu anda halk desteğini kaybetmiş ve seçim zamanı gelmiş bir Meclis ülkeyi yedi yıl yönetecek Cumhurbaşkanı'nı seçmemeliydi. Seçerse, DSP lideri Sayın Zeki Sezer'in dediği gibi "yasal olurdu, ama etik olmaz"dı. Aslında, AKP'nin Cumhurbaşkanı'nı seçmesinin önünü Sayın Deniz Baykal açmıştır. Baykal'ın, yaklaşık bir yıl önce, "Sayın Abdüllatif Şener aday olursa düşünürüz" demesi, AKP'ye yakılan ilk yeşil ışıktır. Bu arada sine-i millet gündeme gelmiştir, ama Baykal buna da yanaşmamıştır. Baykal, tüm yollar tıkandıktan sonra, "Tayyip aday olmamalı" demekten başka bir söylem ve eylem yapamamıştır. Böylece bugüne gelinmiştir. Dahası, Sayın Gül'ün adaylığı Sayın Baykal'ı mutlu bile etmiştir. Erdoğan'ın adaylığını, sözüm ona, kendisinin engellediğini iddia etmiştir. Oysa ha Erdoğan, ha Gül; bir farkı yoktur. Baykal bunu da fark edememiştir. [email protected]