3 Kasım 2002 Seçimleri'nden sonra iki partili bir Meclis oluştu. AKP iktidar, CHP ana muhalefet oldu. Seçimlerden bu yana geçen elli dört aylık sürede, iktidar ve muhalefet sunî gündemle zaman öldürdü. Dolayısıyla halkın sorunlarının çözümü bir yana, daha da ağırlaştı. Seçim geldi, kapıya dayandı. Ama Meclis'in iktidar kanadı hâlâ, "Cumhurbaşkanını biz seçeceğiz" diye inatlaşmaktadır. Çünkü ne yazık ki, gerçekler değil, ihtiraslar her şeye egemen olmuş durumdadır. "Cumhur"un, yani halkın asıl istediği, iş-aş-ekmektir. Cumhur, işsizliğin giderilmesini, insanca yaşayacak çalışma olanaklarına kavuşmak istiyor. Önce geçim derdinin çözülmesini istiyor. Daha sonra uzlaşarak, toplumun tüm kesimlerinin kabul edebileceği bir "başkan"ın seçilmesini istiyor. İktidar ve muhalefet, "cumhur"un bu isteklerini anlamamakta veya anlamazlıktan gelmektedir. Kendi düşüncelerini öncelikli olarak gerçekleştirmeye çalışmaktadır. İktidar ve muhalefetin inatlaşmasının sonucu olarak Cumhurbaşkanlığı seçimleri kilitlendi. Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce, genel seçimlerin yapılması isteği, ne yazık ki, köprüyü sel aldıktan sonra gerçekleşmek üzere. Bütün yollar tıkandı. Tıkanıklığı ancak genel seçim açacaktır. GEÇİM DERDİ VE REEL ÜCRETLER AKP İktidarı'nda, uygulanan sıcak paraya dayalı düşük kur ekonomi politikası; sermayeyi, emek aleyhine geliştirdi. Reel ücretlerde son 4 yılda yüzde 25'e varan düşüşler yaşanmasına sebep oldu. Ayrıca, Türkiye'yi adeta ithal ürünler pazarına dönüştürdü. Tarımdan tarım dışına yoğun iş gücü gitmektedir. Son dört yılda üç milyonu aşkın kişi tarım dışına çıkmıştır. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu'nun verilerine göre 2003 yılından 2007 yılının Ocak ayına kadar 821 bin 435 işyeri kapanmıştır. Halkımızın derdi, öncelikli olarak geçim derdidir. Son yıllarda işsizlik çığ gibi çoğalmaktadır. İşsizlik, toplumun değer yargılarını kemirmektedir. Ahlakî ve güvenlikle ilgili sorunlar da işsizliğe orantılı olarak çığ gibi artmaktadır. Ne yazık ki, gerçek verileri tarafsız olarak yayınlaması gereken, Türkiye İstatistik Kurumu'nun güvenirliği tartışmalı hâle gelmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu, işsizlik sonuçlarında da değişik değerlendirmeler yaparak işsizlik oranını azaltma gayreti içerisindedir. Gerçek işsizliği yansıtmaktan çok uzak bir tutum izlemektedir. HİSARCIKLIOĞLU'NUN MEKTUBU Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun bir yazımızla ilgili gönderdiği mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Hisarcıklıoğlu'nun mektubu da gösteriyor ki, artık işsizlikten her kesim rahatsız olmaya başladı. "Sayın Macit, 24 Mart 2007 tarihli 'Helâlinden versin' başlıklı yazınızı ilgiyle okudum. Yorumunu yaptığınız hususlar, aslında bir konunun önemini çok güzel özetliyor. Toplantıda da belirttiğim gibi, bugün Türkiye'nin öncelikli sorunu işsizliktir. Türkiye eğer reform sürecini kesintiye uğratmadan sürdürmek istiyorsa, içinde bulunduğumuz geçiş sürecinin sonucu olan işsizleri ve işsizliği birinci mesele yapmak zorundadır. Bunsuz bir reform süreci yoktur. Mutsuzluğun neden olacağı siyasî risk, hepimizin ve Türkiye'nin meselesidir. Çünkü işsizlik, yazınızda da doğru bir teşhisle belirttiğiniz gibi, birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Örneğin, Türkiye'de son bir yılda şahsa karşı işlenen suçlarda yüzde 62, mala karşı suçlarda yüzde 60 artış var. Tabii ki, bu suçlardaki artışın tek nedeni işsizlik değil, ama en önemli etkenler arasında yer alıyor. Unutmayalım ki, işsiz insanların yarına yönelik umudu da azalır. Yarına yönelik umudu azalan insanlar ise geleceğin Türkiye'si için risktir. Ancak bazı yazarlarımızın yorumları, işsizlik ve istihdam ile ilgili vermek istediğimiz mesaj ve önerimizin ne yazık ki yanlış algılanabileceğini de göstermiştir. Biliyorsunuz yıllardır karış karış Anadolu'yu geziyorum. Her yerde insanlar bize 'Bir öğlen, bir akşam yemeğine razıyım, bana iş bulun' diyor. İşte bunun için ülke gündeminin birinci sorunun istihdam ve işsizlik olduğunu ısrarla vurguluyor, tespit ve önerilerimizi sizler aracılığıyla kamuoyuyla paylaşıyoruz." Sayın Hisarcıklıoğlu'na teşekkür ediyorum. Aç kalan canlı yaşamını sürdüremez. Canlı açlığını gidermek için her yolu deneyebilir. Suç işleyenlerin oransal dağılımına bakıldığında da görülecektir ki, genelde yoksul aile çocukları çoğunluğu oluşturmaktadır. Bütün kötülüklerin anası açlık, yokluk ve yoksulluktur. Sosyal devlet olmanın gereği vatandaşına insanca yaşama koşullarını oluşturmaktır.