Sakin, bulutsuz bir gecede, başımızı şöyle bir kaldıralım göğe… Gök kubbede, göz kırpan sayısız yıldızları, dalalım seyre… Azamet sahibi ve san’atla yaratan Allah’ın, yıldız ve gök cisimlerini niçin yarattıklarını düşünelim bir kez… Her birine ne çok hikmet gaye ve hedefler yüklediğinin farkına varalım… Her biri kendine has manalar biniti olduğunu derk edip algılayalım… Güneşin batışını, gecenin gelişini, bir de bu güzel yıldız manzaralarını seyredelim diye yarattığını… X Yeryüzü arzın yüzü demektir. İnsanda yüz nasıl iç’in aynasıysa, arzın / yerin yüzü de onun iç yüzünün yani iç’inin aynası hükmündedir. İçindeki yani yeraltındaki toprağın kabiliyetleri sergilendiği alandır. X Kelimeler mana yüklü binitlerdir. Yazanlar ise manalı binitlerin yani mana süvarilerinin başkomutanı hükmündedir. Mana binitleri, onlara bindiğimiz takdirde bizleri Marifetullah’a / Allah bilgisine / Allah’ı bilmeye götürür. Ve götürmeli… X Semalar / Gökler çok geniş, sanki ucu bucağı olmayan gök boşluğu… Oraları gezmeye, oraları kat’ etmeye ne imkân var ne de ömür… Fiilen gitmek mümkün olmayan o yerlere nisbeten görerek ulaşıyor. Biraz da akıl ve ilim gözüyle bir derece aşinalık kesbedebiliyor… Tefekkür etmek imkân bulabiliyoruz. Öyle geniş, öyle derin öyle dolu ki; bu manzara ve görünümler, bu farkında oluşlar Allah’ın celalini gösteriyor… Allah’ın azametini -bir nebze de olsa- fehm ettiriyor bizlere… Başka neleri anlatıyor? Allah’ın o havsalamız almayan / zihnimize sığmayan büyüklükteki san’atının da harikalığını keşfettiriyor, farkına vardırıyor… Yani Allah’ın Sani-i Zü’l-celal oluşunu biraz da olsa bu şekilde anlayabiliyoruz. X Semalardaki yıldızların sayısız hikmetler taşıdığına hükmediyoruz. Yani her birinin yaratılışından, var edilişinden, bizlerin seyrine hazır hale getirilişinden, nice gaye ve hedefler güdüldüğünü görüyoruz. Birer ulvi / yüce manaya delil olsun diye yaratıldıklarını anlıyoruz. Çünkü mana kastedilmeseydi; madde vücut bulmayacaktı. Seyredecekler olmasaydı; yine var edilmeyecekti. Yerde çiçekler neyse, neye hizmet ediyorlarsa; yıldızlar da gökte aynı hizmetin görücüleridir. Sanki gündüz çiçeklerin; gece de yıldızların seyri ve tefekkürü için yaratılmışlar… Evet yıldızların her biri yerdeki bin bir çiçekten biri gibidir. X Âşıklar / sevenler olmasaydı, maşuklar / sevilenler olmayacaktı. Mütefekkirler bulunmasaydı, mevcudat var edilmeyecekti. Bütün bunlar Allah- Kâinat-İnsan üçlüsü arasındaki irtibatı / bağı sergileyen, gösteren ulvi / yüce manzaralardır. Gece tarlasına ekilen tohumlardır. Tefekkür meyvesini verecek çiçeklerdir. Allah’ın zatına yol bulamayan; o yol kendisine kapalı olan insana Marifetullah yolunu gösteren ışıldaklardır. Ne mutlu, geceye, o gözle bakanlara… Karanlıklar arasında kendilerine İlahi, nurlu yolu bulanlara… X Semaların söze gelmez, kelimeyle ifade edilmez büyüklük ve azameti yanında, bir de görünüş güzelliği var… Her birinde cemal dediğimiz İlahi güzelliğin akis ve yankıları var… Tezahürü var… Parlaması var… Cilvesi var… Allah cemildir, cemaldir. Yani güzeldir. Yarattıklarında aynı zamanda bu vasfı da göze çarpar. Zaten bu haliyle de gözlerin dikkatini çeker. Allah’ın celali yani ululuk, heybet ve haşmeti yanında, hem-ahenk olarak cemali / güzelliği de bulunduğu, böylece biz kullar tarafından anlaşılmış olur. Demek ki, cevv-i sema / gök boşluğunda azamet gözüküyor. O azametli boşluktaki -büyük kelimesi küçük kalan- büyük yıldızların mevcudiyetinde, bulunuş, görünüş ve yer kaplamalarında, Allah’ın hem Celal hem Cemal hem de Hâkim isimleri, kendilerini özellikle biz kullara gösteriyor. Gösteriyor ki, tefekkürümüze vesile olsunlar, İlahi düşüncelerimize sebep teşkil etsinler. Öyleyse Kâinat-Allah-İnsan üçlemesi arasındaki inceliği fark edelim, görelim, bilelim ve insan oluşumuza; hele inanan insan oluşumuza; üstelik haddini bilen insan oluşumuza şükredelim. Ulu Allah katındaki makbuliyetimizi bilelim. O’na muhatap oluşumuzun sırrına erelim. X Sema ve Göklerde, bizim Güneşimizden daha büyük nice Güneşler var. Ay ve Yıldızlar var. Bunların her biri, Büyük Kâinat Kitabı’nın kelimeleri hükmünde olup insana bir şeyler anlatıyor, aktarıyor, söylüyor. Tabii ki, insan olan insana, surette kalmayıp sireten / manen de insan olan insana, nice ulvi hakikati fısıldıyor. Var oluş hikmetlerini anlatıyor. Şüphesiz daha nice mana ve hikmetler sunuyor düşünen insana… Allah- Kâinat-İnsan üçlüsü arasındaki münasebet ve alakayı bulsun ve zihnen kursun diye…