Geçen yazımızda, "GAP'ı Sorguluyoruz" konulu panele katılacağımızı belirtmiştik. Şimdi, kaldığımız yerden devam ediyoruz. Panel için Malatya üzerinden Şanlıurfa'ya hareket ettik. Yolumuzun üzerinde Malatya'nın uç kasabası Erkenek'te mola verdik. Erkenek Kasabası'nda bir kahvede vatandaşlarla hem çayımızı yudumladık, hem de onları dinledik. Kasabalı, küçükbaş hayvancılık yapıyor. Köy koşullarında peynir yaparak geçimini sağlamaya çalışıyor. Kasabada sebzecilik de yapılıyor. Kasaba yüksekte olduğu için sebze üretimi başka yerlerdeki üretim bitince başlıyor. Dolayısıyla ürünün satışında sorun yaşanmıyor. Erkenek, bir yayla kasabası... Karlı bir dağın eteğine kurulmuş... Rakım 1510 metre dolaylarında... Dağ olanca heybeti ve soğuğu ile kasabaya hâkim. Dağın üzeri bembeyaz karlarla kaplı. Başka yerde görmediğimiz bir kar manzarası ile karşılaşınca, "Bu yıl kar yağışı nasıl?" diye sordum. Yaşlıca, avurtları çökmüş, dişleri seyrelmiş olan Gazi Bayram, "Türkiye bütçesi kadar. Önceki yıllarda Amerika bütçesi gibiydi" diye yanıt verdi. Bu arada dağın doruğunda bir taşı gösteren Gazi Bayram, "Bu taş önceki yıllarda Haziran sonu görünürdü. Bu zamanda karın altında olurdu. Bu yıl gördüğünüz gibi taş Mart ayında göründü" dedi, sonra da bu yıl karın az yağdığını sözlerine ekledi. Önceki yıllarda dağdaki kar çukurlara kadar dolarmış. Çukurlardan eriyerek akan sular yazın on bin koyunun su gereksinimini karşılarmış. Kasabada kışın 7-8 bin kişi oluyormuş... Yazın ise nüfus 30 bine kadar çıkıyormuş... Yazın yaylacılar dağa çıkıyormuş. Yayla, sağlığa çok yararlı olduğu için yörede, "gemik yapan dağ" diye anılıyormuş... "HEPSİNİ GÖRDÜK AMA YOLUMUZ BİLE YOK" Kasabalı çok dertli... İşte söylediklerinden bazı cümleler: - Çağ atladık, diyorlar. Nasıl çağ atladık? Malatya'dan iki cumhurbaşkanı, üç başbakan çıkardık. Yolumuz bile yok..." - Benim 8 çocuğum var. Çocuklarımla tek odalı evde oturuyorum. Nerede çağ atladık?" - Hemşehrimiz Özal'ı da, İnönü'yü de, Ecevit'ini, Mesut'unu, Çiller'ini de gördük... Şimdi de Erdoğan'ının yaptıklarını yaşıyoruz." - Hepsini iktidar yaptık ama hiçbir partiden hayır göremedik." - Haksızlık etmeyelim. Hepsini tek başına iktidar yaptık. Tek Ecevit'i tek başına iktidar yapmadık. Garip dostu garibanı hükümet kurmak için ele güne muhtaç etmedik mi?" "Doğru, Ecevit'i iktidar yapmadık. Ama eleştirmekten de geri durmuyoruz." Gazi Bayram gene söze giriyor: "Bana Deli Gazi derler. Türkiye'nin neresinde sorarsanız sorun bilirler. Ben 'Şalvar Partisi' kuracağım. Şapşalları, aptalları, avanakları toplayacağım" diyor. "GERÇEK FAKİRLER ARLANIP ALAMIYOR" "Sizin buralarda kömür, gıda yardımı yapmıyorlar mı?" diye soruyorum. "Dağıtmazlar mı? Dağıtıyorlar. Hak edenlerden çok hak etmeyenler alıyor. AKP'ye gidip isimlerini yazdıranlar alıyor" diyor, sonra da ekliyorlar: "Bunlar önce dinimizi sömürdüler. Şimdi de yoksulluğu sömürüyorlar. Önceki hükümetler de yardım ederlerdi. Ama böylesine başa kakmazlardı. Bunlar kaşıkla aş verip sapı ile göz çıkarıyorlar. 'Kömür, yağ, makarna verdik' diye yedi düvele duyurdukları için gerçek fakirler arlanıp alamıyorlar." "Ben babamın ekmeğini yemedim ki, AKP'nin ekmeğini yiyeyim." Türkiye'yi yönetenlerin durumlarını kendi üslupları ile ne de güzel anlatıyorlar. 1510 rakımlı yaylada sansürsüz, gerçekleri çarpıtmadan, hile ve riyaya kaçmadan yalın olarak dile getiriyorlar. Geçmişte bir iş adamından aldığı bursla okuyan Başbakan'ın oğlunun bugün gemi satın alacak duruma nasıl geldiğini; Maliye Bakanı'nın oğlunun genç yaşında nasıl mısır zengini olduğunu; düşürülen ve çıkarılan vergilerin kimlere yaradığını; bazı aydınlarımızdan çok daha güzel, çok daha net anlatıyorlar. Kasabalıya bir dokunduk, bin ah işittik! Çaylarımızı yudumlayıp izin istedik. Şanlıurfa'ya doğru yola koyulduk. [email protected]