Kütüb-ü Sitte’den, en mûteber hadis külliyatından Buhârî’de “Giyilecek şeylerin nevileri ve hükümleri babında; A’raf Sûresi 32.Âyet-i Kerimesi zikredilmiş olup meâl-i Âlîsi şöyledir: “De ki, Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde mü’minlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.” (Cahiliye devrinde Araplar Kabe’yi çıplak tavaf ederlerdi ve Hacc günleri et ve yağlı yemek yemezlerdi. Müslümanların bu cahiliyet âdetlerine uymamaları için bu âyet-i kerime nâzil olmuştur.) Bu âyet-i kerime nâzil olduktan sonra Resûlü Ekrem de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Ey müminler! Yiyiniz, içiniz, giyiniz, sadaka veriniz. Bir halde ki, israf ederek, kibirlenerek değil.” “Ey Âdem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık, takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi)”. (Â’raf 7/26) Bu ayet-i kerime meâllerinden anlaşılan, kisve: ayıp yerlerin örtülmesi ve insan vücudunun bir ziyneti olarak gösterilmiştir. Enes İbn-i Mâlik- annesi tarafından henüz sabi denilecek bir yaşta Peygamber’in yanına verilmiş, 10 yıldan fazla bir müddet de Peygamber’in hizmetinde bulunmuş, yanından hiç ayrılmamış kutlu sahabî’den rivayet olunan bir hadis: Enes İbn-i Mâlik’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Nebî Salla’llâhu aleyhi ve sellem’e en sevimli elbise bürd-i yemânî giymekti”. (Bürd-i Yemânî, pamuktan veya ketenden Yemen’de dokunan hafif çizgili beyaz kumaş). Hazret-i Âişe Vâlidemiz radiya’llâhu anhâ’dan rivayete göre, Resûlüllah Salla’llâhu aleyhî ve sellem vefat ettiğinde (beyaz) bürd-i Yemânî ile örtülmüş (kefelenmiş) idi. (Bürd-i Yemânî yukarıda izah edildiği gibi, Yemen’de dokunan, pamuklu veya ketenden hafif çizgili kumaştır). Bunlardan başka, Buhârî’nin Hazret-i Peygamber’in hastalığı ve vefatı babında, Hazret-i Âişe der ki: Resûlüllah’ın irtihal üzerine Hazret-i Ebû Bekr (R.A.) Sunh köyündeki (Medine civarında Avâlî denilen bir takım köyler vardı. Mescid-i Nebeviyye’ye bir mil mesafedeki Sunh köyü de bu Avâlî’den eviden atına binerek Medine’ye Mescid’e geldi. (Mescid’deki halkın kalabalıklığına bakmayarak ve) kimseye bir şey söylemeden doğru Âişe odasına girdi. Hemen Resûlüllah’a yaklaştı, Resûlüllah’ın yüzü bir bürd-i Yemânî ile örtülü idi. Yüzünden örtüyü kaldırdı. Nübüvvet güneşinin üstüne kapandı. Ve (iki gözünün arasını hürmetle öpüp ağladı. Sonra: Yâ Resûla’llâh babam, anam sana kurban olsun! Vallâhi Cenab-ı Hakk senin üzerine iki ölümü birleştirmeyecektir. Mukadder olan bu ölüm geçidini ise geçirmiş bulunuyorsun!) dedi.” Görüldüğü gibi, muhtemelen doğduğunda bürd-i yemaniye sarılmıştı, hayatı boyunca bürd-i yemaniyi tercih etmişti, irtihal-i dâr-ı bekâ eylediğinde de bürd-i yemanî ile kefenlenmiştir. Ebû Zerr-i (Gıfârî) radiya’llahu anh’den şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî Salla’llâhu aleyhi ve Sellem’i ziyarete gelmiştim. Resûlüllah üzerinde beyaz bir örtü bulunduğu halde (beyaz bir elbise demek istiyor) uyuyordu. (Döndüm) sonra yine geldim. Bu def’a uyanmıştı. Sohbet sırasında Resûl-i Ekrem: - Lâ ilâhe illâ’llâh deyip sonra bu ikrar ve iman üzerine vefad eden hiç bir kul yoktur, muhakkak o kul, cennete dahil olacaktır, buyurdu, Ben: - O kul zina etse sirkat etse de mi (hırsızlık) diye sordum, O: - Zina etse de, sirkat etse de (hırsızlık yapsa da) tevbe ve nedâmette bulunursa) buyurdu. Ben (hayret ederek): - Zina etse de, sirkat etmiş olsa da mı? diye tekrar sordum, O: - Zinâ etse de, sirkat etse de, buyurdu. Ben (üçüncü def’a): - Zina etse de, sirkat etse de mi? diye sordum. Resûl-i Ekrem: Evet, Ebû Zerr’in burnu toprakta sürtülmesine rağmen o kul zina etse de, sirkat etmiş olsa da (cennete girecektir) buyurdu. Bu hadisin vürûd sebebi ve ifâde ettiği hükmün mevzuumuzla doğrudan alakası bulunmasa da, Resûlüllah’ın bu konuşmanın, muhaverenin geçtiği anda üzerinde muhtemelen, bürd-i yemânîden beyaz bir libasın bulunmasıdır. Ebû Zerr’in Mürtekib-i Kebire hakkındaki rivâyet ettiği hadisin senedinin ne kadar sağlam olduğunu beyan sadedinde bir detay olarak Peygamber’imizin üzerindeki elbiseyi de kayda geçirmiş olmasıdır ki, bu hadis de yukarıda geçen hadislerin te’yidi mahiyetindedir. Yukarıda zikredilen âyet meâllerinden, elbise insanoğlunun beşerin ayıplarını örten, vücudunun süsüdür.. Yine yukarıda zikredilen hadis meâllerinden de, vücudumuzun süsü, ayıplarımızı kapatan elbiseler hususunda, şekil ve renk kaydının bulunmadığı, erkeklerin ipek elbise giymelerinin haram olduğu, iklim şartları gözönünde bulundurulmak suretiyle daha ziyade açık renkli kumaşların-dokumaların tercihi dışında başkaca bir kaydın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim sevgili Peygamber’imiz hayatı müddetince, kendisine muhtelif memleket ve idareciler tarafından hediye edilen muhtelif renk ve şekildeki elbise, hırka, nalin-i saadeti kabul buyurmuş, tereddütsüz giymiş, üzerinde taşımıştır. Aralarından çıktığı kavmin câhiliye devrindeki tüm kötülüklerini ıslah ettiği gibi, giyim-kuşam mevzuundaki insanlık edebine, şer’i şerife uymayan âdetlerini de ıslah etmiştir, Ka’be-i Muazzama’yı çırılçıplak tavaf etmeleri, hacc esnasında kendi kendilerine eti ve yağlı yemekleri haram kılmaları gibi hususlardaki hatalarını düzeltmiştir. Kureyş’in, genelinde de içlerinden çıktığı Arapların günlük kisve-kıyafetlerinde ıslah edilmesi gereken bir tarafı olsaydı, elbette onları da ıslah ederdi. Demek istediğimiz şudur ki, Peygamber aralarından çıktığı insanlar gibi giyinmiş, sağlıklı olmaları sebebiyle, pamukdan ve ketenden mâmul dokumaları tercih etmiş, iklim şartları dolaysiyle de beyaz kumaşları veya beyaz üzeri hafif çizgili kumaşları tercih etmiştir. Bunların dışında giyim-kuşam hususunda ümmetine uyulması gereken bir renk ve şekil şartı getirmemiştir. Erkekler için bir istisna vardır, erkeklerin ipek kumaştan mâmul, her tür elbiseyi giymeleri haram kılınmıştır: Ömer radiya’llâhu anh’den rivayete göre Resûlüllâh Salla’llahu aleyhi ve Sellem (Hâlis ipek elbise giymekten) nehyetmiştir (yasaklanmıştır). Yalnız-baş parmağı yanındaki iki parmağıyla (Şehâdet ve orta parmaklarıyla) işaret ederek-şu kadarı müstesnâ demiştir.” Hâlis ipekten mâmul, elbise, gömlek ve diğer parçaların haram olduğu hususunda İslâm ulemasının ittifakı vardır; israfa sebebiyet vermesi, kibir ve gurura vesiyle teşkil etmesi ve erkeklerin kadınlara benzemesi gibi sebeplerle erkeklerin hâlis ipekten mâmûl her tür elbiseyi giymeleri haramdır. Ancak, iki parmak genişliğini geçmeyen şeritlerin (ipekten) başka kumaşlarda saçak olarak kullanılmasında bir mahzur görülmemiştir. Hazret-i Peygamber, “Her kim dünyada ipek elbise giyerse ahirette giyemez” buyurmuştur.