İstanbul 2010 yılında Avrupa'nın Kültür Şehri olacakmış! Bir zamanlarda, İstanbul Finans Merkezi olacak denilmiş, sonuç hüsran olmuştu... İstanbul gerçekten Kültür Kenti olabilir mi? Önce, ulaşım, trafikten başlayalım. İstanbul'da trafik duruyor, insanlar bir yerden, bir yere gidemiyorlar, randevular, uçaklar kaçıyor. Kentin her yeri, park yeri olmuş. Kuralları, polisi kimse takmıyor. Durulmaz, park edilmez levhalarının, tam altında ihlaller, keyfilikler yapılıyor. Bir çok alter akmıyor. Köprüler artık kapasitelerini doldurmuş. Tedbir alınmıyor. Üçüncü köprünün hep hikayesi duyuluyor, kendisi ortada yok. Oysa, İstanbul'a üçüncü değil, dördüncü, beşinci köprülere ihtiyaç var. Dalan'ın, Belediye Başkanlığından bu yana, taş üzerine taş konulmadı. 28 Mart 2003 seçimlerinden beri 3 yıl geçti. İstanbul'da, hiçbir önemli ve makro projenin adı bile geçmiyor. Güya, belediye proje ofisi kurmuş, 3 yıl sonra çalışmaya başlayacakmış! Oysa, seçimde aday olanlar kampanya sırasında projelerini açıklarlar, kazanınca da ilk günden icraata başlarlar. Normali budur. Öte yandan, kapkaç, hırsızlık, adam öldürme, gasp, töre cinayetleri, İstanbul'da artık normal olaylar oldu. Tedbir yok! Çevre kültürünün önemli bir parçasıdır. İstanbul kadar çevre ve imar ihlallerinin, yeşilin, doğanın tahrip edildiği başka bir kent dünyada yoktur. Rant için, inşaatlardan yüksek kazanç için, adamlar, bir tek karış yeşil alan, boş arsa bırakmamaya yemin etmişler. Artık, yer kalmadığından, şimdi, TEM ve E-5 etraflarına tecavüz ediyor, her yere iğrenç beton yığınları dikiyorlar. Jeologlar, deprem hocaları, "İstanbul'u deprem bekliyor, ne olur, yüksek bina yapmayın, sağlam bina yapın" diye haykırdıkları halde 10-15 katlı gökdelenler yapılıyor. İnsanlar, konserve kutusu gibi, buralara tıkılacaklar, zira çıkılan her kat müteahhite rant sağlıyor... Doğa, tabiat tahrip ediliyor. Bina yapılıyor. Gelelim denizlere ve akarsulara, göllere. Deniz pislik yuvası halinde. Siz hiç Kurbağalı Dere'yi gördünüz mü? Artık, kurbağalar bile yaşayamıyorlar. Su kaynaklarını korumak için yasalar etkisiz ve uygulanmıyor. Şimdi gelelim, asıl kültür hazinelerine. Siz hiç dünyada, tarihi surların üstüne ve içine ev yapıldığını gördünüz mü? Tarihi Bizans Surları ne halde gidip görün... Gidin Beyoğlu'na, ne yaptıklarını, nasıl öldürdüklerini görün! Ağaçları kestiler, götürdüler. İstanbul, kültür kenti olunca, tabiatıyla, Beyoğlu ve civarı kültür alanı olacak! Beyoğlu'nun pisliği, pejmürdeliği, Hindistan, Pakistan'ın pisliğini geçmiş durumda. Oraları gibi sokaklar kokuyor.... Her türlü suçlu, tinerci orada. İstanbul'da kültür olaylarına, seyirci girememesinin en büyük nedeni, ulaşım, güvenlik ve park yeri olmamasıdır. Siz, Tepebaşı'ndaki o iğrenç TRT Binasının altındaki katlı otoparkı hiç gördünüz mü? Adam kesseler, kimse duymaz. Tarihi köşkler, konaklar yakılıyor, yıkılıyor. Bunun mafyası var. Yerlerine, beton binalar, otopark yapılıyor. Yani mafya işbaşında... Kimse konuşamıyor, müdahale edemiyor. Milli ve yerel yönetimler ne yaparlar bilmiyorum! Kültür olayları, tiyatrolar, senfoni orkestrası, bale, opera bazıları tarafından baltalanıyor, kasten yok ediliyor. Kadrolar, okullar, konservatuar, kısıtlanıyor. Sanatçılar, yokluk, mahrumiyet içinde yaşamaya itiliyorlar. Oysa, bizim operamız, balemiz, Batı Klasik Müziği Orkestralarımız (Senfoni) dünya çapındaydı. Hayatında hiç operaya, baleye, senfoni konserine gitmemiş olan ve hatta, 60 yaşına gelmiş bir bakanın, "gideyim bakayım, neymiş" dediği bir ülkede, böyle yöneticilerin işbaşında olduğu bir ülkede, daha ne beklersiniz? Oysa, İstanbul dünyanın en güzel kentidir. İstanbul, en değerli Bizans, Roma, Osmanlı Tarihi eserlerinin, her köşede olduğu bir tarih hazinesidir. Ne yazık ki, İstanbul'u, kültür, çevre, tarih dolu her bakımdan, acımasızca tahrip ediyor ve yok ediyoruz. Böyle kendi ellerimizle yok ettiğimiz, dünyanın incisi İstanbul'un, Avrupa Kültür Kenti olmasını, ne hakla, ne yüzle bekliyoruz.