Mülkiye’ye girdiğimizde Dekanımız Prof. Dr. Kemal Fikret Arık’tı. Daha sonra Maliye Hocamız Prof. Dr. Bedri Gürsey (Bedros), Dekanımız oldu. Çok sevilen, sayılan, talebelere yakın, nüktedan bir bilim adamıydı. O zamanlar fakülte binası ile aynı yerde olan yatakhaneleri basıp, yatanları “haydi derse, haydi derse”  diyerek dershanelere göndermesi ile meşhurdu... Bir gün bahçede baklava turnuvasında maç yapıyoruz, bir arkadaşımızın şutu, penceresi açık olan Dekanın odasından içeriye girmez mi?... Kaleci Kerami (Vali), Daver Şener (DPT Uzmanı), topu almak üzere Dekanının kapısını şortlu olarak çalarlar, acaba hoca ne diyecek, çok kızacak mı diye düşünürken, Bedri Hoca kapıyı açar, gülerek, “alın topunuzu, maça devam, kim kazanırsa, bana da baklava ayırın” der... Bedri Hocamızın maliye dersleri, zevkli geçerdi. Alpaslan Işıklı (Rahmetli), Coşkun Özışık ile birlikte Bedri Hoca’nın ve Tahsin Bekir Balta (İdare Hukuku) derslerini hiç kaçırmazdık... Bedri Hoca’nın derslerini keyifli kılan husus, hocamız, bize hayat dersleri/öğütler verir, sık sık da fıkralar anlatırdı. Yıllar sonra, çalışma hayatımda Bedri Hoca’nın öğütlerinin ne kadar gerçekçi, değerli olduğunu anladım... İşte bunlardan bir demet... 

İşinizi sevin, sevmediğiniz bir işte çalışmayın... Bir güne iki önemli işi veya randevuyu sıkıştırmayın... Önemli bir karar almadan önce, mutlaka bir gecenin geçmesini bekleyip, öyle karar verin... Kaliteli bir iş için, kaliteli netice almak için, kaliteli, nitelikleri üstün insanlarla mesai yapın... Eğer birisi sana bir para getirirse, önce parayı al cebine koy, kasaya kitle, sonra sor, “bu ne parası, neden veriyorsun”... Hayatta en büyük zül, iş yaşamında kendinden yetersiz, niteliksiz birisinin altında, emrinde çalışmaktır. Böyle bir olayla karşılaşırsanız, derhal oradan ayrılın... 

Bedri Hoca’mızın, her daim hatırladığımız fıkraları da vardır; “Bir Maliyeci iş için mülakata çağrılır. Patron sorar 2 kere 2 kaçtır. Maliyeci cevap verir; ‘Efendim siz kaç olmasını istersiniz..”, “Bir ülkede hükümdar sürekli zam yapar, vezirlere sorar, ‘Halk ne yapıyor.’ Cevap: ‘Efendim kumkuma kuşu gibi düşünüyorlar, ağızlarını bıçak açmıyor.’ Hükümdar tekrar zam yapar, gene sorar, Vezirler; ‘Efemdim, zil takıp oynuyorlar, Hükümdar; ‘Aman şimdi durum kötü, derhal zamları getir alın’ der.”, Bir Temel fıkrası, “Temel İtalya’da bir otomobil fabrikasında iş bulur. Ülkeyi ziyaret eden ABD Başkanını fabrikaya getirirler, Başkan o kadar işçi arasından Temel’i görür, ‘O, Temel nasılsın, çoluk çocuk iyi mi?’ diye sorar, gene bir gün Fransa Başkanı gelir, o da Temeli tanır, patron bakar ki herkes Temel’i tanıyor. Sorar, ‘Temel sen bunca ünlü adamı nereden tanıyorsun.’, ‘Efendim, onlar benim arkadaşlarım, çeşitli vesilelerle tanıştık’ der. Patron ‘Yok artık, sen bu gidişle Papa’yı da tanırsın’ der. Temel ‘Evet, Papa da arkadaşım olur, inanmazsanız, bu Pazar Vatikan Meydanı’na gelin, bizzat görün’ der. Patron, Vatikan Meydanı’na gider. O sırada kalabalık arasında bir dalgalanma, olay olur, Temel olay yerine gider, soruşturur, bayılmış yerde yatan Temel’in patronudur.. Olaya şahit olan birisi şunları söyler; ‘Yahu, iki Japon önümde ayini izliyordu, Japonlar seni görünce ‘Aaa bizim Temel’e bak, tamam da Papa’yı kastederek, acaba Temel’in yanındaki kim dediler, bu adamda düştü, bayıldı’ derler. 

İşte sevgili Hocamız Prof. Dr. Bedri Gürsoy, böyle biriydi. Ben DPT yıllarında İngiltere’de ‘University Of York’ta okudum. İngiliz sistemine göre benim Tutorum Prof. Dr. Jack Wiseman’dı. Bu hocam, Bedri Hocamızın yakın dostu idi. Wiseman’la sık sık Bedri Hocamızı anardık... Bizler Mülkiye’de, Kemal Fikret’lerin, Seha Meray’ların, Yavuz Abadan’ların, Tahsin Bekir’lerin, Aziz Köklü’lerin, Atiila Karaosmanoğlu’nun, Fehmi Yavuz’ların, Bahri Savcı’ların, Mazhar Hiçşaşmaz’ların, Ahmet Şükrü’lerin, Fadil Hakkı’ların, Fahir Armaoğlu’ların, Mimaroğlu’nun, Feyzioğlu’ların, Yasanın, Bülent Daver’in, Payaslıoğlu’nun, Mümtaz Soysal’ın, İsmail Türk, Cahit Talas, Sadun Aren’lerin, Aydın Yalçın’ların, daha buraya alamadığım birçok dev hocanın talebeleri olarak, çok şanslıydık. Çoğu Hakkın rahmetine göçtüler, ışıklar içinde uyusunlar...