Ekonomi ve Turizm Bakanı Enver Öztürk, geçtiğimiz hafta bir toplantıda yaptığı konuşmada, "Bu akşam Bakan Enver Öztürk olarak yatmaya ve yarın sabah Avukat Enver Öztürk olarak uyanmaya hazırım" şeklinde bir konuşma yapmıştı! Makama ve mevkiye hevesli birisi olmadığını söylemeye çalışıyordu, ama aslında biraz da kamuoyuna mesaj verir gibi bir ruh hali içindeydi! Şimdi iki gündür, Özgürlük ve Reform Partisi içinde bazı çalkantıların olduğu haberleri yazılıp çizilmeye başlandı! Yazılıp çizilenden daha da önemlisi dışarıda kulaktan kulağa yayılan ve birçok iddialara dayalı bu fiskos haberler, öncelikle belirtelim ki bu partiye çok büyük zararlar vermektedir! Bırakın kamuoyundaki dedikodu haberlerini, artık hükümetin tüm bakanları ve vekilleri bile, ÖRP'nin bir bakan değişikliğine gideceğini konuşmakta, bugün yarın Ekonomi ve Turizm Bakanı'nın görevden alınarak yerine yenisinin atanacağını, bu ismin de ya Mustafa Gökmen ya da Erden Özaşkın olacağı yönünde tahminlerde bulunmaktadırlar! Bir bakan değişikliği konusunda kamuoyunda bu kadar spekülasyonun yapılması ve yıpratılması, buna izin verilmesi ancak acemi politikacıların işidir diye düşünüyoruz! Eğer Bakan Öztürk görevden alınacaksa, hiçbir dedikoduya maruz kalmadan, dedikodular yayılmadan görevden alınmalı ve anında da yerine birisi atanmalıydı! İktidara geldikten sonra, sağın alternatifi olduğunu söyleyen ve ilk seçimlerde sağın en büyük partisi olduğunu iddia eden bir siyasi oluşum, bu tür hassasiyetlere önem vermek zorundadır! Enver Öztürk görevden alınır mı alınmaz mı, bu tabi ki ÖRP'nin kendi iç sorunudur, ama eğer görevden alınacaksa zamanlama yanlış olarak belirlenmiştir! Eğer bundan iki ay önce bakan değişikliğine gidilse, belki de bu kadar çok konuşulmayacak, değerlendirme yapılmayacaktı! Ama tam turizm sezonuna girdiğimiz bu günlerde, Turizm Bakanı'nı görevden almak demek her şeyden önce, bir siyasi oluşumun kendi kendisini şakağından vurmakla eş anlamlıdır! Yine, dışarıdan aldığımız duyumlara göre, her iktidardaki siyasi partinin etrafında olan belli çıkar grupları, ne yazık ki "değişim" sözü veren, ÖRP'de de türemeye başlamıştır! Yıllardan beridir devlet olanaklarını kendilerine rant kapısı haline getirenler, şimdi de aynı yaklaşımları bu partiye yanaşarak göstermektedirler... Eğer ÖRP, bu tür illegal işlere başından yakasını kaptırırsa ve güdümlü bir parti haline gelirse, o zaman ilk kuruluş günlerindeki sözlerinin ardında durmamış olacaktır ve bu da kamuoyunca elbette ki zamanı gelince değerlendirilecektir! Başta ÖRP olmak üzere diğer siyasi partilerimiz çok iyi bilmelidirler ki, KKTC'de yapılacak olan genel seçimler, artık tamamen 22 Temmuz'da Türkiye'de yapılacak olan seçimlere endekslidir! Onun için her parti atacağı adımın miliminin bile hesabını çok iyi yapmalı, kendisini seçimler 2010 yılında yapılacak diye hayallere teslim etmemelidir! Annan Planı gibi sonu hüsranla biten bir süreçten sonra Kıbrıs Türk'ünün artık iç huzura, sakinliğe ve önünü görebilecek projelerin atılmasına ihtiyacı vardır... Özellikle turizmde büyük bir hatası ve suçu varsa, bakan gerekçeleriyle birlikte anında görevden alınmalı ve hiç gürültüsüz yerine başkası atanmalıdır ama eğer görevden alınma kararı kişisel ve partisel değilse, en azından turizm sezonunun bitmesi beklenmelidir! Zaten bu konuda dedikodu haberleri ile çalkalanan turizm örgütlerinde de büyük bir panik başlamakta olup, siyasi istikrarsızlığın getireceği olumsuz sonuçlar üzerinde tartışmalar yaşanmaktadır! ÖRP'deki çatlağın hükümete oradan da erken seçime kadar organik bir bağının bulunduğunu kimse aklından çıkarmasın! Hatta sanırım en iyisi, muhalefetin bombardımana tuttuğu, hükümetin yasallığının tartışıldığı bu süreçte bir an evvel erken seçim kararı alarak, halkın iradesine başvurulmalıdır! Siyasi kısır iç çekişmeler, bu ülkeyi ve insanını yıpratmaktan öteye gitmeyen gereksiz ve anlamsız saçmalıklardan başka bir şey değildir! Hayyam'dan Dert içinde sevinci bul da yaşa; Haksız düzende haklı ol da yaşa; Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın, Varından yoğundan kurtul da yaşa. Günün Fıkrası Şeyhin oğlu!.. Petrol şeyhinin bir tanesi üniversitede okuması için oğlunu İzmir'e gönderir. Çocuk ilk devreyi başarıyla bitirdikten sonra notlar düşmeye ve çocuk hafiften serserileşmeye başlar. Zaman geçtikçe memleketten çocuğa gönderilen avuç dolusu paralar da artık yetmemektedir! Şeyhimiz, oğlunu kontrol etmek için adamlarından birini İzmir'e gönderir. Adam İzmir'e gelince bir de ne öğrenir! Şeyhin okusun diye gönderdiği oğlu, okulu bırakmış, kendini karıya kıza vurmuştur! Neyse, çocuğu Kordon'da bir meyhanede bulur: "Ya Seydi, bu ne kepazeliktir! Baban seni merak eder! Kalk gidiyoruz... Arabistan'a!" Çocuk "Ayvaaa Seydi" der, "Ama önce bir otur da şu manzaraya bir bak..." Şeyhin adamı "Bunda ne kötülük olabilir ki" diye düşünür ve masaya oturur. Sandalcılar çaparilerini sallamakta, arkada batan kıpkırmızı güneş, körfezi kırmızının tonlarına boyamaktadır. Manzarayı seyrederken, garsonun getirdiği kavundan bir tane ağza atılır. Ardından peynirin de tadına bakılır. Eh eşek değiliz ya, şu aslan sütü denen meretin de bir tadına bakalım derken orada ipler kopar! Şeyhin oğlu ve körfez tarafından ayartılan adam, yorgun ve akşamdan kalma olduğu anlaşılan bir sesle, 15 gün sonra, efendisini arar: "Ya Seydi, velet mazbut, velakin memleket puşt!"