ABD, yüz yıldan fazla bir süre sonra ülkesinde ilk saldırıyı 11 Eylül'de yaşamış, ABD halkının yaşadığı korku ve endişeyi devlet yok etmeye çalışmıştı. Devlet aynı zamanda ülkenin içindeki güvenlik eksiklerinin nasıl oluştuğunu, nerde hata yaptığını sorgulamaya başlamıştı. Dünya kamuoyu bu soruyla beraber alternatif cevaplarını da peş peşe sıralıyordu. Bu soruların hepsi doğru ve yerindeydi. ABD gibi bir küresel güç, iç ve dış güvenlik sisteminde oluşan deliği onarmak kadar bunun nasıl olduğunu anlamaya çabaladı. Dış düşmanlar belliydi ve bunlar saldırı için fırsat kollarlar ama buna cesaret edemezlerdi, genel kanaat buydu. Peki, içeride kim düşmanlık ederdi, kim düşmanla iş birliği ederdi ve daha vahimi güvenlikten sorumlu birimler bunu nasıl fark edemezdi. ABD bu soruların cevabını ararken dünyaya da bir şeyler söylemeliydi.

 

Devlet olma ve yönetme geçmişi güdük olan ABD, doğal olarak varlığını geçmişindeki kısa tecrübe yerine kurduğu sisteme dayandırıyordu. Her şeyi bir sistem içerisinde ele ABD bu saldırıların arkasından yaptığı çıkışlarını da sistematik kurguya dayandırdı. Kısa sürede tüm dünya, ABD'nin ortaya attığı "önleyici vuruş" konseptini tartışmaya başladı. ABD, ardından "şer üçgeni" tanımını yaptı ve yeni hedefini işaret etti. G. W. Buş'un "bu bir haçlı seferidir" söylemi ise sistemin gerekleri dışında yaptığı bir söylemdi. Bu söylem Hıristiyan geleneğine paralel ama devlet yönetme geleneğine aykırı ve hatalı bir söylemdi. Bu söylem ülkede yaşayan milyonlarca Müslüman vatandaşının tepkisine neden olmuştu. Eğer içeride zaten bir düşman varsa halkını da düşman etmenin bir anlamı yoktu. Buş bu söylemini düzeltmeye çabalasa da hafızalardan silinmedi.

 

Sonuçta ABD yeni konsepti gereği hedefini ortaya koymuş ve dünyanın gözünü ülke içinden uzak coğrafyalara çekmeyi başarmıştı. Hemen harekete geçen ABD göstermelik birkaç operasyon ile önce Afganistan'ı simgesel olarak işgal etmiş sonrasında Irak' saldırmıştı. Servis ettiği El-Kaide terörü ise hala görevini yapmaktadır. ABD'nin "of-şor" (of-shore) terör örgütü El-Kaide her yerde varlığını göstererek, ABD'nin tüm kıyı ötesi saldırılarını haklı çıkaracak eylemler yapmıştır(!)

 

Katirna kasırgası ABD'nin üzerini kapattığı iç güvenlik eksiğini tekrar su üzerine çıkarmış olabilir mi? Dünyanın dikkatini tekrar ABD içine yöneltmiştir. ABD halkı 11 Eylül saldırılarında olduğu gibi yeniden endişe içinde yaşamaya başlamıştır. Bu kez kendi halkının eleştirilerine maruz kalan Buş yönetimi sistemin gerekleri içinde hareket ederek çözüm arayışına girmiştir. ABD devlet sistemi her şeyden önce ABD'nin içinde bir zafiyet olduğunu dışarı göstermeme ilkesine dayanır.

 

Buş ve yönetimi, önce ırkçı bir tavırla afet bölgesini yönettiği için ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Arkasında derhal bölgeye asker göndermeye başlamış ama gönderilen askerin özelliğini önemle vurgulamıştır. Afet bölgesine giden askerin Irak'ta savaş tecrübesine sahip olduğunu özellikle belirten ABD sistemi, neden bu yorgun askeri afet bölgesinde kullanmak ister, neden ülke içindeki daha normal birliklerini bölgeye sevk etmez? Afet bölgesinde savaş tecrübesi olan asker ne yapacaktır? Afete maruz kalan insan canı ve malını kurtarmak için gelen askerden tek beklentisi doğal olarak canının kurtarılması ve sonrasında da barınma, iaşe gibi ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Bu işleri Irak'ta savaş tecrübesi olmayan asker yapamaz mı? Tabiî ki afet bölgesi için böyle bir tecrübeye gerek yoktur.

 

Bu kadarla kalmayan ABD sistemi yağmayı önlemek için askerine silahla "vurma ve öldürme" yetkisi verildiğini açıklamıştır. Yüzme havuzuna dönen bir afet bölgesinde insanlar yaşayamazken ne kadar yağma yapılabilir, bu eyaletlerde ki insanların hepsi yağmacı ruhlu mudur? Yağmacılık, yağmacıları vurarak mı engellenir?

 

Bunların hepsi dikkatlerden kaçmaması gereken hususlardır.

 

Yoksa ABD sistemi daha önce dikkatleri kıyı ötesine çekerek gizlediği bir iç sorun ile karşı karşıya mıdır? ABD'de çok fazla dini, etnik ve milli farklılık bir arada yaşıyor. Acaba ABD sistemi dini, etnik ve milli ayrışımlara dayalı bir sorunla karşı karşıya mıdır? ABD, güneyinde kendisine karşı cephe oluşturan ülkelerden bir tehdit mi sezinlemektedir? Bunların cevabını bir şekilde göreceğiz, yanılmış da olabiliriz ama ABD sisteminin bu tavrı dikkat çekicidir.

 

Bu soruların ardından iklim ve coğrafya koşulları bu afeti yaşamaya oldukça müsait eyaletlere göz atalım.

 

Alabama; kendi gibi afete maruz kalan Misisipi ve Florida eyaletlerine komşu. 16 yy.a kadar yerli gruplarından Krikler, Çerokiler, Çoktavlar, Çikasolar yaşıyor. 1819'da eyalet olmuş. Siyah-Beyaz ırk çatışması 1960'a kadar devam etmiş, şimdi siyah nüfus oranı 1/4. Protestanlar çoğunlukta.

 

Misispi; 1817'de 20. eyalet oluyor. 1960'lara kadar siyah ayrımcılığı devam ediyor. Beyaz nüfus; İngiliz, İskoç, İrlanda ve kuzey Avrupa kökenli. 40'larda başlayan siyah göçü bu gün nüfuslarının 1/3'e inmesine neden oluyor. Çoğu Çoktav olmak üzere 10bin yerli ırk yaşıyor. Misisipi, İÖ döneme ait çok eski bir kültüre sahip, İÖ 850'de bu kültür orta ve güney Amerika eyaletlerine yayılıyor kendi adı ile yayılıyor. Nüfusun büyük bölümü Baptist kiliseye ya da Birleşik Metodist kiliseye bağlı.

 

Florida; 1845'de eyalet oluyor. ABD'nin güneydoğusu. Yerli grup Seminole'lerin çoğu 1845'de Oklahoma eyaletine sürülüyor. Eyaletin büyüme hızı ABD ortalamasının çok üzerinde. 19 yy. sonunda siyah ırk düzenli olarak azalarak nüfus içindeki oranları %15'e kadar iniyor. 20 yy.da Küba'dan çok göçmen alıyor, Haitili mültecilerin yanı sıra Yahudi toplulukların çok yoğun yaşadığı bir eyalet. Uzay üssü ve önemli limanlara sahip.

 

Luyuziyana; 1812'de 18 eyalet oluyor. Fransızcanın yoğun konuşulduğu bölge. İÖ döneme ait kültür ve yerleşim yerlerine sahip. Siyah nüfusun en fazla olduğu 3. eyalet. Latin ve Asyalı göç için cazibeli. Beyaz-Siyah ırk çatışmasının ve yine Fransız, İspanyol, İngiliz savaşlarının yaşandığı bir eyalet.

 

Bu eyaletlerin özet geçmişleri böyle, ABD sistemi nasıl bir tehdit görüyor da bu denli sert ve radikal kararla afet bölgesine yöneliyor, insanını mı kurtaracak, ülkesini mi? 

 

Afetler insanlık için üzücü sonuçlar doğurmaya artan bir hızla devam ediyor.

 

Katrina kasırgası şişman ve hantal ABD sistemiyle, Buş hükümeti üzerinde daha büyük üzüntüler yaratacak belki...