18 Nisan 1999’da birleştirilerek yapılan, Milletvekili Genel ve Mahalli seçimlerde, bizim Kadıköy Belediye Başkanı adayı olarak kullandığımız slogandı... Şöyle ki, Genel Başkanımız Sn. Mesut Yılmaz beni çağırdı; “Selçuk, senin başarılı çalışmaların nedeniyle, siyasete devam etmeni istiyorum. Esasen, TBMM Grup Başkanlarımız, Oltan Sungurlu, Mustafa Kalemli, Eyüp Aşık ve Ülkü Güney, senden çok memnunlar, senin siyaset yolu ile ülkemize hizmet etmeni istediler” dedi. Ben, 5 yıllık İstanbul Milletvekilliğim dönemimde, TBMM/Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Avrupa Konseyinde, liderlerin mal varlıklarını araştırma komisyonlarında, meclis genel kurulunda, fevkalade dolu dolu yıllar geçirmiştim. Meclisin en fazla konuşma yapan milletvekillerinden biriydim.

Beni siyasete sokan, Özal’ın (17 Nisan 1993’te) ani vefatından büyük üzüntü duymuş, siyasete devam etmeme kararı almıştım. Ancak değer verdiğim, sevdiğim bir devlet adamı olan Mesut Bey’in bu önerisine olumlu cevap verdim, milletvekilliği başvuru dosyasını hazırladım ve Yüksek Seçim Kurulu’na ilettim. Milletvekilliği listelerini bekliyorduk. Bir gün Mesut Bey’in benimle görüşmek istediğini bildirdiler. O zamanlar çalışma ofisi olarak kullandığı, Swiss Hotel’e gittim. Yanında, İstanbul Milletvekili ve Bakan, sevdiğim bir insan olan Ali Talip Özdemir vardı. “Selçuk senden bir ricamız var, sen Kadıköy’ün tanınmış ailelerinden Zühtü ve Mehmet Ziyaettin Paşa’nın (Mülkiyeli), torunuymuşsun, sizi tüm Kadıköy tanıyor... Seni Kadıköy’e Belediye Başkanı yapmayı düşünüyorum.. Lütfen bu dönem milletvekilliğinden vazgeç, Belediye Başkan adayı ol” dedi. Hiç beklemediğim bu teklif karşısında çok şaşırdım. “Efendim, biliyorsunuz ben DPT’de yetiştim, çalıştım. Biz plancılar, macro ve mega projelerle ilgiliyiz. Kadıköy Belediyesi, benim için micro bir görev olur, beni bağışlayınız, hatta milletvekili listesine de koymayınız” dedim. Mesut Bey ve Ali Talip çok ısrar ettiler, Mesut Bey “Bu bir parti görevidir, kabul et” dedi. Devamla, “Senden rica ediyorum, Kadıköy ilçesine yeni atamalar yaptık, git, görev başla, ilçeye el koy” dedi. Durum çok karışıktı. Görevden alınan ilçe başkanı, bazı milletvekillerinin gazı ile başkanlığa soyunmuş, hazırlıklar yapmıştı. Oysa, Mesut Bey’in aklında, öyle bir kişi hiç yoktu. Teşkilat ikiye bölünmüştü. Böyle bir görevi arzu etmememe rağmen, başa gelen çekilir diyerek, gerekli organizasyonu yaptık, seçim kampanyasına, istek ve heyecanla başladık. Mevcut başkan hiçbir iş, proje yapmadan, Laik Cumhuriyet, Atatürk diyerek seçim kazanıyordu. (Şimdi de öyle)

Ben Mülkiyeli, Atatürkçü anne ve babanın evladı olarak yetişmiştim. (Annem ve babam, Yüce Atatürk’ün öldüğü 10 Kasımlarda, takdiri ilahi olarak hayata veda ettiler.) İlk okulda, her 10 Kasım’da ‘Tavaf’ şiirini, ben okurdum. Annem İzmir’de, “Atatürk’e kahve ikram eden kız” diye bilinir, mezar taşında bu ibare yazar. Atatürk, Atatürk İlke ve İnkılapları, Laik Cumhuriyet, çağdaşlık, ilericilik konusunda hiç kimse bizimle yarışamazdı... Evet dedelerim, Zühtü ve Mehmet Ziya Paşalar, Kızıltoprak’taki, Cami külliyesinde yatarlar, Zühtü Paşa Camisini ve ilk okulunu bizim ailemiz yaptırmıştır. DPT’den geldiğim için Kadıköy için önemli projeler hazırladım... Seçim anketleri bariz biçimde, çok önde olduğumuzu gösteriyordu. Beni tanıyanlar bilirler, yorucu, ağır tahammülü güç bir çalışma tempom vardır. Sabah 5’ten itibaren gece 2’lere kadar, sokak sokak geziyordum. Gitmediğim tren istasyonu, kahve, lokanta, esnaf, pazar, dernek, oda, kulüp, kurum kalmamıştı. Birçok insanla görüşüyor, ancak kampanyaya parasal yardım tekliflerini reddediyordum. Tamek Grubundan ayrılırken verilen hakkım olan ikramiye ile aldığım Toyota araç vefakar, fedakar şoförüm, korumam Şenol (nurlar içinde uyusun) tarafından kullanılıyor, ayrıca Kadıköy ilçesinin midibüsünü de kullanıyordum. Milletvekilliğim döneminde, benimle beraber olan, hepsinin isimlerini hatırlayamadığım için veremeyeceğim, beni affetsinler, Halil Öner, Celal Morkoyun, Nihat Şen, Mehmet Timuçin, Yıldırım Karakaplan, Aydın Özü, Sıddık İlbak, Halim Mete, Dr. Salih Öncel, Yusuf Talay, Behiç Çetin, Necdet Özyılmaz, Ahmet Şener, Rıfat Kanes, Mehmet Arıcı, Gündoğdu Özbaş, Erkan Turnacılar, Hüsnü Diken, Cengiz Korkut, Mikael Artır, Mehmet Bayraktar, Hüseyin Demircan, Necdet Adanalı, Sinan Gedik, Kazım Oksay (Bakan), Durmuş Celen, Rahmi Makul, Muammer Akkaya, Osman Kıraç, Mehmet Ali Öner, Gürbüz Çehreli, Özcan Dündar, Yaşar Turan (Trabzon’dan geldi, Allah’ın rahmeti üzerinde olsun) daha pek çoğu, yanımdan ayrılmadan, maddi-manevi her türlü fedakarlığı yapan arkadaşlarımdı... Hepsine minnettarım...   

Seçim günü geldi, kazanmamız garanti gibiydi. Gece sandıklar Caferağa Salonu’nda açılıyordu. Birden içeriye gruplar girdi, oy torbaları havalarda uçuşuyor, ortalık toz dumandı... Kaybedeceklerini anlamışlar, karışıklık yaratmak istiyorlardı. Buna rağmen, oy çeteleleri, yazılım listeleri yazılıyordu. Bariz biçimde önde gidiyorduk. Seçimlerden 3 gün geçmiş, tüm Türkiye belli olmuş, Kadıköy belli değildi... Nihayet, bana bir telefon geldi, “Adliyeden arıyoruz, Sn. Başkanım, Kadıköy Belediye Başkanlığını kazandınız. Bahariye’deki, Yüksek Seçim Kurulu’na geliniz, Mazbatanızı vereceğiz...” dediler. Arkadaşlara haber verdim, oldukça kalabalık bir grupla gittik. Hakim, “Selçuk Bey, sizi çağırdık, ancak daha sonra, Balmumu mühürleri bozulmamış, torbalar geldi, mecburen(?) onları saydık, siz az bir farkla kaybettiniz” dedi. Hadiseyi Ali Talip’e, Ankara ANAP Genel Merkezine, İstanbul İl Başkanlığına bildirmemize rağmen, gereken ilgiyi göstermediler, göz göre göre Kadıköy kaybedildi. Ne yazık ki, Mülkiyeli bazı arkadaşlarım, tuttukları parti, fikri sabitleri nedeniyle, en önemlisi Kadıköy Teşkilatı içindeki bazı klikler, Mesut Bey’e ders vereceğiz düşüncesiyle, ANAP’a oy vermediler, bu durum, hayal kırıklığı olmuştur... Belki de bazı odaklar, benim (aslında ANAP), kazanmamı istemediler. Netice itibariyle, Kadıköy, Atatürk İlke ve İnkılaplarına inanan, planlamadan ve siyasetten gelen, dürüst, namuslu, inşaat mafyasına göz yummayacak, kenti yeşil yapacak, parklara, yaşlılara (Altın Yaş Kulüpleri ve Geriatrik Rehabilitasyon Merkezleri Projesi) Kadıköy ve Bostancı Meydanları projeleri, önem veren, gerçekten hizmet, proje üretecek bir başkanı seçemedi. (Örneğin ben iki yıl içinde Kurbağalı Dereyi, Venedik gibi yapacaktım, hata 20 yılda bitmedi.)

Seçimlerden sonra birçok kişiden, yerden mesajlar aldım. Asıl kazananın biz olduğu ifade ediliyordu. Bunların içinde beni en etkileyen, Koç Holding Başkanı Sn. Mustafa Koç’un mektubu idi... (Rahmetli Koç; “Selçuk Bey, sizi, çalışmalarınızı izledim, kaybettiğinize çok üzüldüm, kaybeden siz değil, Kadıköy’dür” diyordu.) Kaybetmeme en fazla üzülenlerden biri de, nurlar içinde yatsın, Kadıköy’ün duayeni, hafızası, sevgili dostum, projelerimde görüş ve önerilerini aldığım, Dr. Müfit Ektal idi. Hani son seçimlerde, bir milletvekili şöyle demişti; “Hiçbir şey olmadı, ama bir şeyler oldu” Gerçekler bunun altındadır....  Birikimimiz, eğitimimiz, deneyimlerimizle, cesaret ve heyecanımızla, Kadıköy’e çok şeyler, kaliteli hizmetler verebilirdik. Kadıköy’ü bugünkü gibi iğrenç beton yığınları ile doldurmamak için canımız pahasına mücadele vermekte kararlıydı... Benim atalarımın kenti, Kadıköy, kaliteli hizmetlere, eserlere layıktır...