Hükümetlerin görevi, ülkesini dünya üzerinde iyi temsil etmek, saygınlığını artırmak, hak ve çıkarlarını iyi korumaktır. Halkının sorunlarını çözmektir. Halkın güzel, mutlu ve rahat yaşamasını sağlamaktır. Hükümetin başkanı Başbakan'dır. Başbakan, hükümetin başarılı olması için çalışır. Başbakan'ın görevi halkın huzurunu, rahatını sağlamak için çalışmaktır. Asla, ama asla, halka bağırıp çağırmak, baskı uygulamak, halkı azarlamak değildir. Halkı baskı altında tutmak, azarlamak totaliter rejimlerde olur. ASİL OLAN HALKTIR Demokrasilerde, Başbakan ve milletvekilleri halk tarafından seçilirler. Halkın vekilleridir. Asil olan halktır. Aayasamızdaki, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Halk egemenliği meclis eliyle yürütülür" hükmü gereğince milletvekilleri halk adına görev yaparlar. Halkın vekâletini taşırlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümeti denetler. Hükümet, halk için halk adına çalışır. Padişahların buyrukları yasadır. Halk, padişahların kullarıdır. Padişahlar emreder; ülkenin bütün malları, zenginlikleri onundur. Halk tebaasıdır; istediği gibi yönetir. Halkın deyimiyle padişahın, "astığı astık, kestiği kestik"tir. Padişah, kimseye sorumlu değildir. Sayın Erdoğan da kendisini Başbakan gibi değil, padişah gibi görüyor. "ANANI DA AL GİT" AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002'den bu yana yaklaşık dört yıl oldu... Dört yıl içinde Sayın Erdoğan'ın basına yansıyan sözlerinden örnekler sunmaya çalışacağım: Erzurum'da "Açız" diyen bir çiftçiye, Erdoğan'ın yanıtı, "Bu millet yatıp kalkıp sizi mi besleyecek" olur. Sayın Erdoğan, Mersin'de durumunu anlatan bir çiftçiye, "Ananı da al git..." demeyi uygun görür. Safranbolu'da yaşlı bir kadının, "Yedi yetimim var. Birine iş bulun..." sözüne, "Benim 70 milyon yetimim var..." yanıtını verir. Ordu'daki çiftçi mitinginden sonra, "Bakanımı aradım", "Valimi aradım" der... Miting nedeniyle yollar kapandığı için iki kişinin ambulansta öldüğünü iddia eder... Ama bu iddiası fos çıkar... Gerçi ölüm vakası doğrudur... Fakat iki kişinin ölümü de denizde boğularak olmuştur... Yeşil sermayeye parasını kaptıran gurbetçilere, "Bana mı danıştınız da verdiniz?" diye çıkışır. Çözüm bulunması isteğiyle Erdoğan'ı ziyarete gelen gurbetçi temsilcisini, "Çağırın şu şerefsizi" diyerek çağırtır. Almanya'da toplantı hâlinde iken Büyükelçi'yi azarlar. Ve izleyicilerin Büyükelçi'yi yuhalamasına sebep olur. Borçların affedilmesini isteyen çiftçiyi, "Yok öyle 25 kuruşa simit" diyerek yanıtlar. "Okullar açılırken kitaplar var mıydı?" sorusuna, "Yok!" diyen muhtarı, "Herhalde çocuğun yok!" diye azarlar. Siirt'te doktor isteyen bir vatandaşa, "Doktoru getirip çivi ile çakacak hâlimiz yok..." der. Ekonomideki büyümenin gerçekçi olmadığını dile getiren medya mensuplarına ve işadamlarına, "Herkes kendi işine baksın..." yanıtını verir. Ve... Balıkesir'de "Artık şehit cenazesi görmek istemiyoruz!" diyen bir vatandaşa, "Askerlik yan gelip yatılacak yer değildir..." diyerek tarihî (!) bir yanıt verir. Sözüm ona, sözünü düzeltmek ister... "Askerlik turistik yer değildir" diyerek, kaş yapayım derken göz çıkarır! BAŞBAKANLIK AĞIR GELİYOR Sayın Erdoğan'ın sözlerinin ne kadar demokrasi ile bağdaştığını siz okuyucularıma bırakıyorum. Zaten, kendisi "Demokrasi araçtır" sözüyle de ünlü bir şahsiyettir! Başbakan'ın sözlerinden içinde bulunduğu ruh hâlini anlamak mümkündür. Sayın Erdoğan, belli ki, Başbakanlık sorumluluğunun altında ezilmektedir. Ağır geldiği için görevini yapamamanın sıkıntısını çekmektedir. Erdoğan'a Başbakanlık zor geliyor olmasına zor geliyor da... Erdoğan'ın Başbakanlığı da bu halka zulüm gibi geliyor!.. Halkımızın, ilk seçimde bu zulümden kendisini kurtaracağına inanıyorum.