Bana göre, futbolda yılın olayı, Türk Milli Futbol takımının, bir mucizeyi gerçekleştirerek, hem de doğrudan, 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’na gidebilmesidir. Aslında, Türkiye, Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonaları gibi, tüm uluslararası platformlarda her zaman olmalıdır. 2016 Fransaya katılmak kadar, orada başarılı olmak, finallere kalmak, çok daha önemlidir. 2016 Fransa’yı takiben, dünya kupasına sıra gelmektedir. Türkiye, gruptan çıkarak, orada da olmalıdır.
Türkiye, daha önceki federasyonların, teknik direktörlerin, milli takıma verdikleri tahribattan kurtulmuş, Terim’le, iyi bir yola girmiştir. Milli takımda yer alabilecek yeni sporcuları, yıldız adaylarını, bulup yetiştirmek, bu süreçte fevkalade önemlidir. Türkiye’de, Şenol Güneş, Terim ve Denizli dışında, milli takımda görev yapabilecek teknik direktör bulunmamaktadır. İşte gördük, İstanbul Belediyesi Takımı’nı çalıştıran antrenör, milli takımı nasıl mahvetti. Milli takım hocalığı; vizyon, bilgi, tecrübe, uluslararası arenada tanınırlık gerektirir. Eğer bir ülke, dünya futbolunda söz sahibi olmak istiyorsa, diğer ülkelere teknik direktörler, futbolcular gönderebilmelidir. Diğer ülkeler derken, İngiltere, İtalya, Almanya, Fransa, Hollanda, İspanya vb. gibi ligleri kasdediyorum. Yoksa, İran’a, Azerbaycan’a, Katar’a, Hindistan’a göndermenin hiçbir anlamı yoktur. 
Ayrıca, Türk Futbolu’nun gelişmesinde, yabancı teknik direktör ve futbolcuların büyük rolü vardır. Molnar, Didi, Milne, Dervall, Urbaim, Reinkart, Mancını, Frandelli, Löw, Zico, Piontek, Daum, Romandini, Cuper, Del Basque, Arrogones, hemen akla gelebilen çok değerli hocalardır. Ne yazık ki, biz, dünya çapında değerli teknik direktörlerin kıymetini, bilen bir millet değiliz. Üç mağlubiyet alanı, Yeniköy kasabı (Del Basque), Stajyer (Löw), Dede (Arrogones) deyip yolladık. O, kovduklarımız, şimdi Almanya’nın, İspanya’nın başında, harikalar yaratıyorlar. Gençlerbirligi’nde, Yılmaz Vural’in, 5 gün sonra gönderilmesinin izahi yoktur. Bu takımın, yillarca başkanligini yapmiş diktator şahisa, artik dur denilmelidir. Eger, teknik direktörlerin onuru varsa, bu zatın teklifini, hiçbiri kabul etmemelidir. Ben, herşeye rağmen Türkiye Süper Liginin, zor, zevkli, heyecanlı olduğuna inanıyorum. Fenerbahçe Stadı, yakın olduğundan, orada oynanan maçları izliyorum. Rahmetli Özal’la başlayan, yeşil çim sahalar, modern stadlar, inşa sürecinin sürdüğünü memnuniyetle gözlemliyorum. Konya, Antalya, Mersin, Bursa, Rize, Samsun, Eskişehir, Sivas Stadları örnektirler. Ancak, nedense daha önce, tüm stadların, adları ATATÜRK STADYUMU iken, yeni stadlara, Atatürk ismi verilmiyor. Bu konu, beni son derecede rahatsız ediyor.
Takımlarımızın yaşları, ileri de olsa, dünya çapında sporcuları, transfer etmeleri iyi de, gelen bu  yıldızlar, oynadıkları takımda yalnız kalıyorlar. Buna örnek, Etoo’dir. Bu dünya yıldızının paslarını, yaratıcı düşüncelerini, takım arkadaşları anlayamıyorlar. Aralarında, çok büyük kalite farkı, ortaya çıkıyor. Trabzon’da Cordoza, Beşiktaş’ta Gomez, GS’da Podolski, Snaider, FB’de Persie, Nani, Gekas buna örnektirler. Bu yıldızlara, gerektiği kadar pas verilmiyor, orta yapılmıyor. Netice de alınmıyor. Maçtan sonra da, pek kaliteli olduğu  söylenemeyen, spor basını bu yıldızları yerden  yere vuruyorlar. Türk futbolunda, eleştirilecek diğer bir nokta da, üst üste mağlubiyet alan teknik direktörlerin gönderilmesidir. İnanın, yeni gelenle de olmuyor. İşte, Eskişehir’in durumu. Bugün, iftihar edeceğimiz bir konu da, Türk Hakemliğidir.
Özellikle, Cüneyt Çakır, medarı iftiharımızdır. Ancak, nedense, maç kaybeden kulüp başkanları, teknik direktörler, maçtan sonra, hakemlere, haksız biçimde  yükleniyorlar. Bunu, sırf kendilerini kurtarmak için yapıyorlar. Buna, spor basını da çanak tutuyor. İzmir’de, Karşıyaka Lisesi’nde, KSK  genç takımında, top oynarken, her çocuğun olduğu gibi, benim de rol model aldığım, futbolcular vardı, Can Bartu, Lefter, Şeref Has, Feridun Bügedar, Puskas Ergün, Metin Oktay gibi. Mesela, Metin Oktay, bambaşka bir sporcuydu. İzmirspor’da oynadığı yıllarda, takım antremanı bitince, Metin, sahada kalır, tek başına, kaleye şut atardı. Metin’in en önemli vasfı, kaleye attığı şut ve kafaların mutlaka kaleyi tutmasıydı. Metin’in şutlarını, ya kaleci kurtarır, ya  direklere çarpar, ya da gol olurdu. Şimdiler de bakıyorum, şut atıp, kaleyi tutturamıyorlar. Örneğin, FB’li Topal’ın, ben daha kaleyi bulduğunu görmedim. Bir de yeterli yeteneği olmadığı halde, basının şişirdiği sporcular var. Ben  Burak’ın, Cenk Tosun’un, Muhammet’in birşey olacağını sanmıyorum. Tolga Zengin’in, eleştirildiği bu günlerde, efsane kaleci Turgay, aklıma geliyor. Turgay’ın önünde oynayan, bekler, topu rahatça kornere atarlardı, zira bilirler ki, kornerler takım için dezavantaj değildi, her pozisyonda Turgay çıkar, topu alırdı. 
Türk futbolunun gelişmesi için, yurt dışına  oyuncularımızı (Arda gibi) göndermek kadar, liglerin Anadolu’ya yayılması, fevkalade önemlidir. Süper Lig’de, İzmir’in, Adana’nın, Erzurum’un, Van’ın, Diyarbakır’ın, Trakya’nın, birer takımı olmalıdır. İstanbul’dan, 5 takım olur mu? Kasımpaşa’nın, Belediye Başak Şehir’in liglerde ne işleri var? Tarihi geçmişleri nedeniyle, FB, GS, BJK liglerde  olacaktırlar. Belediye takımları, tüm liglerden çıkarılmalıdırlar. Örneğin, Ankara’da Osmanlı Belediye takımının ne işi  vardır? Benim arzum bu yıl, liglerden Kasımpaşa, Başakşehir ve Osmanlıspor’un düşmesi, yerlerine İzmir, Adana yani Anadolu’dan takımların gelmesidir.
Maçlara, artık seyirciler gelmiyor. Bunun tek nedeni, Pasolig uygulamasıdır. Derhal kaldırılmalıdır. Futbolculara  bakınız, hepsi sakallı. Bazıları tarikat sakallı. Zaten son yıllarda dizilerde, her yerde, insanlar, değişik biçimde sakallı. Hemen ifade edeyim, hiç yakışmıyor, hadi ismini söylemeyeyim, o terör örgütünün militanları gibi sakal bırakmaya ne gerek vardır? Bilenler bilir, ben görevdeyken, sakallı, bıyıklı olanları işe almazdım. Bu nedenle, Altınordu Kulübü Başkanı Sn. Özkan’ı, futbolcuların sakallarını kestirdiği için kutluyor, bunun  diğer kulüplere de örnek olmalarını diliyorum. 
Spor camiasına, centilmence, zevkli, heyecanlı maçlar diliyorum. Yukarıda ifade ettiğim gibi, asıl amaç 2016 Fransa’da başarılı olmaktır...