Felsefe, insanı özel kılan, ayrıcalıklı bir algısal faktördür. İnsanlar düşünürler, kendi dillerinde içsel olarak bir nevi konuşurlar, akıl yürütürler, görülemez, elle tutulamaz duygularla sarmalanırlar. Eski Yunanda ifade edilen “PHILOSOPHIA”, Türkçemize “Felsefe” olarak girmiştir. Felsefe, arayışı, bilgeliği, dünyanın yaratılışındaki meçhulü içerir. Kainatın bilinmezlikleri, inanılmayacak olaylar, çeşitli canlıların akıllara durgunluk veren varlığı, bunların nedenlerinin merak ve arayışı, zihinlerde, felsefe, din ilişkisini yaratır. 

Bizim lisede okuduğumuz yıllarda, “Felsefe, Mantık, Sosyoloji” adında dersler vardı. Bu dersler, benim en sevdiğim öğretiler arasındaydı. Felsefe hocamız, Kazım Gürkan Bey (Karşıyaka Lisesi, İzmir, Türkiye’nin en güçlü devlet liselerinden biriydi.) tam anlamıyla bir filozoftu. Birbirlerinin tamamlayıcı olan Felsefe, Mantık, Sosyoloji dersini, kendisini adayarak harika biçimde anlatır, bizler hocamızı dinlerken adeta kendimizden geçerdik. Hocamıza göre, Felsefe insanda var olan bir kavram, özellik, hareket ve yaşam boyu mücadeleydi. Biz, Kazım Hocamızdan mitolojiyi, oldukça iyi şekilde öğrenmiştik. Felsefi düşüncenin, akıl yürütmek, belirsizlikler içinde, belirliye ulaşmak, doğumundan itibaren insanla var olan bir algıyı, mücerretliği anlamaya çalışmayı öğrenmiştik. Toplumun ilerleyip, inkişafında, felsefi düşünce arayışlarının yücelmesi, bu alemde nesillere intikal eden sürecin, sunulmasını fevkalade önemli ve kaçınılmaz görüyorum. Bana göre, felsefi teoriye ulaşmış, özümsemiş insan, uygar ferttir. Liselerde Felsefe, Mantık derslerinin olmasını fevkalade önemli görüyorum. Ancak bu derslerin, felsefe derinliğine vakıf hocalarca, tedris edilmesinin önemine işaret ediyorum. Felsefeyi, doğuştan gelen, Allah vergisi özelliklerle hissetmek gerekir. Her toplumda, insan varsa, felsefi algı ve düşünce de mevcuttur. 

Romantizmin tavan yaptığı gençlik yıllarımda, Existanistik Felsefenin, önemli aktörlerinden ‘Jean Paul Sartre’ya hayran olup, onun bütün kitaplarını büyük bir iştah ve arzu ile okumuştum. Kendimi, Sartre ile beraber hisseder, romantizm ırmağında bu dünyadan kopar, giderdim. Başka kainatlara, başka his ve düşünceler denizinde yüzerdim. Mülkiyede, bir filozof olan “Doktrin” hocamız Prof. Dr. Fadıl Hakkı Sur, ileri bir anlayışı, insanlık tarihinde yeni teorileri öne süren, Maxist felsefeyi öğretmişti. Marx ve karşıtlarının “Felsefenin Sefaleti”, “Sefaletin Felsefesi” tartışmaları muhteşemdi. (Katılmasak olsa bile!). Mütefekkirlere, felsefe alanında yer alan, önemli bir bilim adamı ve filozoflara, yeni felsefi fikirlere, felsefe sayesinde ulaştık. Bu nedenle felsefenin dile getirildiği, felsefi fikirlerin öne sürülüp, tartışıldığı zemini hazırlayanların, iyi bir iş yaptıklarına inanıyorum. Bu alanda büyük, devasa eksiklikler olmasına karşın, az da olsa insan kazanmanın önemi büyüktür. Felsefi teorilerin, fikir ve düşüncelerin, içine girdikçe onları yakalamak yerine, giderek uzaklaştıklarını hissediyorum. Biz felsefeye, girdiğimizi sanırken, boşluğa düşüyor, ulaşamıyoruz. Ancak uzaklaşan, duygular, romantizm adeta ellerini açmış, bizi çağırıyor!!!