Amerikalı  yazar John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar romanı, kendi evlerinde oturmayı kendi arazilerinde çalışmayı hayal eden ve bu hayallerini gerçekleştirmek için Kaliforniya’nın Salinas Vadisindeki bir çiftliğe çalışmaya giden iki arkadaşın karın tokluğuna çalıştıkları yaşam mücadelesini anlatır.
John Steinbeck 1902 yılında Kaliforniya’nın Salinas kasabasında doğmuştur. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde Salinas Vadisinde çalışmış ve orada çalışan tarım işçilerinin yaşadıkları zorlukları ve zenginler tarafından karın tokluğuna çalıştırılarak sömürülmelerini yakından görmüş, kendisi de bizzat yaşamıştır. Tarım işçilerinin her türlü zorluğa rağmen yaşama sevinçlerini ve umutlarını kaybetmemeleri Steinbeck!’i etkilemiş ve romanlarının çoğunda bu konuları işlemiştir. Ezilen, sömürülen tarım işçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için kendisi bir mücadele başlatır, her şehirde onların yaşadıklarını anlatır halka.  
John Steinbeck, 1939 yılında yayınlanan Gazap Üzümleri adlı romanıyla 1940 yılında Pulitzer Ödülü’nü, 1962 yılında ise edebiyata olan katkılarından dolayı Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır. “Fareler ve İnsanlar” yazarın en ünlü romanlarından biridir. 
Böylesine önemli bir yazarın kitabı “Fareler ve İnsanlar” İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından sakıncalı bulunmuş ve küçük çocukları olumsuz etkilediğinden bahisle okutturulmamasına karar verilmiştir. 
Bilmeyenler ya da okumamış olanlar için Fareler ve İnsanlar romanının neler içerdiğini kısaca anlatayım;
Salinas Vadisine çalışmaya giden iki arkadaş George ve Lennie birbirlerine zıt fizikleri ve kişilikleri ile çatışmaktadırlar. Ufak tefek olan George zeki ve bilgili biridir.  İri yapılı olan Lennie ise zekâ özürlüdür. Çok güçlüdür Lennie, fakat bu gücü kontrol edecek zekâda olmadığından gücü çok zaman tehlikeler doğurmaktadır. Bazen bir fareyi severken ölümüne, bazen yumuşak bir elbiseyi okşamak isterken yanlış anlaşılmasına,  bazen de güzel bir kadının saçını okşarken boynunun kırılmasına neden olmaktadır. Kısacası Lennie’nin yaptıkları yüzünden George’nda başı beladan kurtulmaz. Yine de George,  ona hep sahip çıkar ve karşılık beklemeden arkadaşına göz kulak olur.
Romanda işlenen en önemli konulardan biri tarım işçilerinin sömürülmesi ve yaşadıkları yoksulluk, diğeri ise George ve Lennie’nin birbirlerine zıt karakterlerde olmalarına rağmen aralarındaki güçlü arkadaşlıktır. Vurgulanan bir diğer konu ise ırkçılıktır. 1940’lı yılların Kaliforniya’sında bir insanlık ayıbı olan ırkçılığın varlığını sürdürdüğünü anlıyoruz romanı okurken. Bir insanın derisinin renginden dolayı aşağılanması ve hayvanlarla eşdeğer görülmesi kabul edilir bir şey değildir.
George, Lennie’nin kendisi gibi yaşayabilmesi için elinden geleni yapar, fakat Lennie yaptığı hiçbir şeyi bilerek yapmamaktadır.  Lennie’yi kontrol etmenin olanaksız olduğunu gören George etrafındaki insanlara daha fazla zarar vermesin diye onu tabancayla vurarak öldürür.  
Bu romanda işlenen;  işçilerin sömürülmesi, yoksulluk, ırkçılık ve en önemlisi arkadaşlığın hangisi çocukları olumsuz şekilde etkilemiştir anlamak mümkün değildir. Kaldı ki bu kararı alanlar, konularında yetkili midirler, bir edebiyatçıdan, bir psikologdan,  ya da konusunda uzmanlaşmış kişilerden görüş almışlar mıdır? Kendilerini her konuda padişah yetkisi ile donatmış olanların yolu açması mıdır onları bu kadar çığırından çıkaran. Yoksa İzmir’i her yönden kuşatın emri mi aldılar. Tıpkı Atatürk zamanında Avrupalı liderlerin; “Türkleri, güçle kuvvetle yenemeyiz, milli birliklerini bozup Türkiye’nin ekonomisini çökerterek masa başında alacağız ülkeyi ve o gün yakındır, sabırlı olun.” dediği gibi,  o günden bugüne sabırla ilmek ilmek işleyerek isteklerini yerine getirdiler ve Türkiye,  özelleştirme adı altında masa başında yabancıların ellerine teslim edildi. Şimdi,  İzmir’i ve İzmirliyi ele geçiremeyen zihniyetin bu yöntemlerle İzmir’i ele geçirmek isteği ve bu yolda hizmet etmeye ant içmiş Kraldan çok kralcı bir Milli eğitim Müdürlüğü sayesinde ilmek ilmek işlenmektedir ele geçirme operasyonu. 
Edebiyata gönül vermiş ve yazan biri olarak yasakçı zihniyetleri kınıyorum. Yasakçılığın İzmir gibi aydın ve ileri görüşlü bir kentte olması ayrıca yaralayıcıdır. 
İzmir’de sadece bu tür olaylar değil başka olaylarda cereyan etmiş ancak her zaman olduğu gibi üstü kapatılmaya çalışılmış, “biz öyle demedik, ya da öyle yapmadık siz yanlış anladınız” gibi demeçler verilmiştir.
İzmir’in eski okullarından birinde din dersinde müfredatta olmadığı halde Din Bilgisi hocası,  öğrencileri sıraların üzerine çıkararak namaz kıldırdığı, namazı kılabilen öğrencilere iyi Müslüman, başaramayanlara ise gâvur dediği de yakın zamanda olan olaylardan sadece bir tanesidir. Bu hoca hakkında soruşturma açılmasına dahi gerek görülmedi. 
İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü 2010 yılında yapılan 18 Milli Eğitim Şurası Ege Bölge Çalıştayı’nda kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı okutulacakları okullar önermişti. Başbakanın istediği dindar gençlik yetiştirme işine Gâvur İzmir’den başlanılması, bu yolda mahalle baskısı oluşturulması, kabadayılığın demokrasinin önüne geçtiği yolundaki görüşleri kuvvetlendirmektedir.
Ancak, çağdaş İzmir’in münferit birkaç olay sebebiyle yara alamayacağı da bilinmelidir.