Bugünkü kabul edilemez durum; belli bir dönemin özel şartlarında oluşmuş, gelişmiş, kontrol dışına çıkmış bir gerçeklik olarak gözüküyor. Giderek karmaşıklaşan, karışık bir hal alan zeminde, çeşitli riskler at koşturmaya başlamıştır. Açıkçası bu durum Türkiye’de bir yumuşak nokta daha oluşturmak için hasımlarımızı gayrete getirmektedir. Bunun içinde askerle temasta olanlar, çetelerin derlenip toparlanmasına çanak tutanlar, şöyle veya böyle iktidarı ele geçirme heveslilerini durmadan ifsat edenler alabildiğine iş başındadırlar. Bunların yanı sıra “vatanı benden daha çok kimse sevemez, o halde gerekirse vatan bana kurban olsun” diyebilen megalomanlar ciddi bir risk tarlası oluşturmaktadırlar. Zemin ve zamanın doğurduğu şartlar itibariyle bu gurupların birbirleri arasında irtibat ve işbirlikleri de kaçınılmazdır. Allah korusun esas felaket bunların maksatlarına vasıl oldukları andan itibaren başlar. Ortalık viran olur ve kan gölüne döner. Bu akıbetten milleti kurtarmanın çaresi; AKIL, ADALET, DEVLET CİDDİYETİ VE SORUMLULUĞU ile hareket etmektir. Bir zamanlar “devlet için ölen de kurşun atan da birdir” diyen o dönemin başbakanı böyle bir edebiyat bilmiyordu ki bu sözleri sarf edebilsin. Ancak ona söyletilen bu sözler yıllardan beri tutulan yolda gelinen noktayı ifade etmekteydi. Gayrı meşru şekilde imkanlandırılıp sonra da sağılmaya başlayanlar, güçlerini ağalarınınkiyle mukayese edince saf dışı bırakılıyorlardı. O döneme ait örnekleri titizlikle incelediğinizde akıl almaz iş birliklerinin ani bir kararla, infazlarla sonuçlandırıldığını görüyoruz. Lakin ne var ki; bu bir metot olarak seçilmişti. Bu yolun mağdurları da kurbanları da o günün şartlarında seçilmişlerdi. Şimdi tutuklayabildiklerimizden her şeyin hesabını sormaya kalkışmak hem bizi neticeye ulaştırmaz, hem milletin başına yeni gaileler açar, hem de adil olmaz. Bu mesele topyekûn bir millet ve devlet meselesidir. Konu sühunetle çözülemez ise; ama mutlaka çözülmez ise ülkemiz bir daha istikrar yüzü göremeyebilir. Yapılması gerekeni Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL’ ün gördüğünü ümit etmek isteriz. Köşke davet edilen en önemli kurumların en yetkili kişileri aklıselimle meseleleri görüşüp, tartışıp olayların cereyan ettiği dönemin “hal ve durumunu dikkate alarak” kurumları yıpratmayan, ağır vicdan yaralanmalarına ve yeni düşmanlıklara yol açmayan bir çarede anlaşmalılar. Bence burada dikkate alınması gereken hususlar şunlar olmalıdır: —Her şey adaletin hükmüne tevdii edilmeli ancak hukukun temel kurallarından olan “hal ve durumun gözetilmesi” ilkesi nazara alınmalıdır. —Ülkede gayrı meşru her türlü yapılanmaya bir daha meydan vermemek üzere kapıların kapatıldığına bütün milletimiz ve dünya tereddütsüz inandırılmalıdır. —Geçmişte meydana gelen olayların mağdurları kişilerdir. Bunların hukuku asla göz ardı edilmemeli lakin “ayıya gücü yetmeyen palağını dövermiş” hesabının zulüm olduğu unutulmamalıdır. —Bütün masonik faaliyetler ve onların finans mekanizmaları olan her ne nam altında olursa olsun tüm tefeci kuruluşları ciddi bir denetim altına alınmalı hiçbir çeteye ve çeteleşmeye bundan böyle aman verilmemelidir. —Millet iradesine ihanet edilmemeli, bu irade istismar edilmemelidir. Hiç kimse kanunlara ve hukuka karşı desiseler uydurarak toplumun adalet duygusunu ve adalete olan inancını sarsmamalıdır. —Milli değerlerimize, manevi ve insani değerlerimize azami itina gösterilmeli bunların geliştirilmesi için bir seferberlik başlatılmalıdır. —Yaşanılan dönemin mağdurları hassasiyetle tespit edilip değerlendirilerek kırgınlıklarını izale etmek, zararlarını ve ıstıraplarını gidermek için gerekenler yapılmalıdır. —Ülke ekonomisinin dışa bağımlılığının makul düzeye çekilmesi şarttır. Bunun da birinci şartı enerji üretiminde istikrarlı, yerli kaynaklara yönelmek, ikinci şartı bütün devlet kurumlarımızın öncülük edeceği bir tasarruf fikri ve bilinçlenmesini temindir. Şimdi bir umacı halinde ifade edilen Ergenekon yapılanması böylece bir hayra vesile olarak; bu ismi kirletenlere ve işleri içinden çıkılmaz hale sokanlara da bir teselli olur.