Kendi başına siyah yerinde kullanılınca ne güzeldir. Beyaz da öyle…
Ama dünyayı bu iki renkten ibaret olarak düşünün; neler yok olur gider, hayallerimiz bile kaybolur.
İşte adı ne olursa olsun; her türden ideolojik sapmaların olmasını istedikleri dünya budur.
İdeolojik yapılarda başlangıçta özverili bir çaba, baş döndürücü bir hız ve korkutucu cesaret vardır.
Bunun için önde duran temsilcilerin her biri ya bu rolü çok iyi oynarlar ya da karakterleri ve psikolojileri “kesin inançlılık” olarak belirtilen türdendir. Rollerini yapanlar tabiri üzerinde biraz durmak gerekir. Çünkü ideoloji mensupları bunu kolayca kabul etmezler. Oysa bu yapılarda milli ve gayrı milli istihbarat ajanları çaycılıktan polit bürolarına kadar sızarlar. Diğer bir husus da bu yapılar içinde profesyonelleşmiş öyle adamlar vardır ki cayır cayır yanıyor pozundadırlar. Toz duman kalkınca görülür ki; bu kişiler kremayla beslenir “kırı görüp tilki suyu görüp balık oluverirler” sonunda en kahramanlar da bunlar arasından sıyrılır!
Her ideoloji, hayatın gerçeklerine yenilmeye mahkûmdur. Çünkü hayat gerçekten dinamik ve her an yeniden kurulur, ideolojiler ise başlangıçlarından bir müddet sonra kendilerini tekrara düşer, ortada bir hareketlilik var gibi görünse de kalkan toz, yerinde saymaktan kaynaklanır. Kısaca çok çabalanır, çok ses çıkarılır her seferinde dağ fare bile doğuramaz.
İlk nutuklarda hep yamaçtan yuvarlanan kartopunun çığ haline geleceği misali verilir. Gözler öylesine kararmıştır ki: kar nerede diye soran olmaz. Yuvarlanan bir taş parçasıdır o da dibe varınca hem kütlesini, hem de enerjisini kaybetmiş olur.
İdealle, ideolojiyi karıştırmak viskiyle üzümü karıştırmak gibidir.
İdeal, aklımızın ve ruh asaletimizin bizim önümüze serdiği bereketli hizmet ve nimetlerin “Burak’ı”
İdeoloji ise aklımızı dumura uğratan, ruhumuzu pörsüten bir zehirlenme halidir.