Üç aya yaklaştı, Altan “saldırı” kelimesini kullanmama sebep olan bir üslupla Tayip Erdoğan’ı ve hükümeti eleştiriyor. İyi kötü Marksist ahlakı ve onun insan hayatında yaratacağı çatışma ve tefahürleri bildiğim için bunu yadırgamıyorum. Bir derece altı ile Mehmet Altan’da aynı havalarda. Türkiye’de yaşamayan veya onu ciddi bir surette takip etmeyen kim olursa olsun; sanki ülkede faili meçhul cinayetler sürüyor, adalet tedavülden kalkmış, vicdansızlık ülkenin üzerine çökmüş çökecek, ülke bir aşiret reisinin, kuralsız ve acımasız diktası altında çırpınıyor hükmüne varır.
Bunun iki sebebi olduğunu düşünüyorum: Birisi Marksist zihinde var olan devrimsiz olan şeylere “mundar mantığı” ile bakmak, ikincisi ülkede hayal bile edilemezleri on yıl gibi bir sürede halleden veya halledilme umudunu yaratan iktidara başta verdikleri destek kadar kendilerine bir itibar sağlanmamasının tepkisi. Gerçekten Altanlar bu tavrı ile yakın çevrelerinde kaybettiklerini bundan sonra zor telafi ederler. Zira Marksistlerin takıntıları kolay değişmez.
Ahmet ve Mehmet Altan’ı okuyorum. Babalarının son okuduğum yazısı “Türkiye’de ne zamanki köylerde köylüler tenis oynamaya başlarsa o zaman Türkiye adam olmaya başlamış demektir” mealinde bir fanteziydi. Bu anlayış pozitivizmin sosyal hadiselerde gerçeği nerede aradığının ve nasıl bir toplum planladığının da tipik bir misalidir.
Özellikle Ahmet Bey bir Marksist olarak; neden hükümet bu kadar güçlü iken askeri, bürokrasiyi vb lerini kırıp dökmüyor. Neden devrim yasaları gibi kanun yapmıyor. Takıntısını durmadan öne çıkarıyor. Cevap çok basit: Çünkü hükümet Marksist değil.
Altan,  var olan gerçeklikler yerine hayal dünyasındakilerle amel ettiğinden Tayip Erdoğan’a ve hükümete vurdukça vuruyor. Esas itibariyle bütün ideolojiler bağlılarında bu şuur bozukluğuna sebep olur. Bunun sağdaki, tipik örneği de Mehmet Şevket Eygi’dir. O da İslami literatüre uydurarak Altanlarla hemen hemen aynı şeyleri söylüyor. Erdoğan bunları dikkate alsın lakin üslupları sebebiyle bu zevatı muhatap almasın. Aksi halde bu tür kişiliklerin ne tarafa evrilirlerse evirilsinler çekilmeleri çok zordur.
Bu baylar ve bayanlar mutlaka yazmalı ve söylemeliler. Fakat kör mıhı insanımızın vicdanına çakmak şeklinde değil, gerçekten hakkaniyetle ve edeple yazmalı ve söylemeliler.
Mevcut üslupları bile hoş karşılanmalı. Yazmalarına hariçten bir mani çıkartmak gibi bir gaflete meyledilmemelidir.