Sayın Fatih Altaylı, Haber Türk’teki 3 Mayıs tarihli yazısında, İstanbul Valisi Sayın Hüseyin Avni Mutlu’yu, 1 Mayıs sonrasında yaptığı açıklamalar nedeniyle eleştiriyordu. İnsafla bağdaşmayan, zehir zemberek bir eleştiri..
İstanbul Valisi Sayın Hüseyin Avni Mutlu, aldığı istihbarata dayanarak, günler öncesinden, 1 Mayıs kutlamaları çerçevesinde provokasyonlara kesinlikle izin verilmeyeceğine ilişkin açıklamalar yapmamış olsaydı, sancısız, hasarsız geçmesini yürekten dilediğimiz bir toplumsal barış sürecinde, "1 Mayıs'ta Taksim" ısrarının toplumsal huzuru dinamitleyebilecek tablolar oluşturmak amacıyla kullanılmak istendiğini, buna devlet olarak asla izin verilemeyeceğini ısrarla belirtmemiş olsaydı, Sayın Altaylı, nezaket kurallarını oldukça ihmal eden Cuma günkü yazısındaki sitemlerinde yerden göğe haklı görülebilirdi.  
Sayın Altaylı’nın sitemleri, gösteriler sırasında başından yaralanan Dilan nedeniyle katmerleniyordu: “17 yaşında, daha çocuk sayılabilecek bir genç kızın veya erkeğin üç metre dibinden kafasına ‘Launcher’la gaz bombası atamazsın.” Sanki tetiği çeken Vali Mutlu! Toplumsal olayların kontrol altına alınmasını sağlayacak güvenlik sisteminin eğitiminden ve donanımından vali de sorumlu olabilir, ama çatışma ortamının psikolojik baskısı altındaki bir polisin hatasını doğrudan Sayın Vali Mutlu’ya yüklemek ne kadar doğru olur?  
İlk bakışta Sayın Altaylı eleştirilerinde haklı gibi görünse de, olayların bir de perde arkası var. “Bu önlemler alınmasaydı neler yaşayabilirdik?” sorusu, nedense hiç gündeme gelmiyor. Olayların hemen ardından basına dağıtılan ve Dilan’ın 1 Mayıs’lar dışında çeşitli eylemlere katıldığını gösteren fotoğraflar da Sayın Altaylı’nın öfkesini kontrol etmede yeterli olamıyor.

İNSAFLA BAĞDAŞMAYAN BİR ELEŞTİRİ
Düşünceleri ne olursa olsun, bu ülkenin gençleri yarınlarımızdır ve hepsinin hayatı bizim için kutsaldır; devletin koruması altındadır. Aynı şekilde, ülkenin huzuru, güvenliği, toplum düzeni de devletin güvencesi altındadır. Devlet, yasalarla belirlediği hukuk düzenini korumak, toplumsal düzeni sürdürmek amacıyla her türlü önlemi alır ve almakla yükümlüdür.
Bir gencimizin kafasına birkaç metreden Launchef'le gaz bombası atılmasını asla onaylamayız. Fakat, çok başka amaçları gerçekleştirmek için, gençleri "mayalayarak", böyle yurt çapında ses getirecek eylemlerde kullanma vicdansızlığını da asla ve asla onaylamadığımızı belirtmek isteriz.
Ha.. böyle tuzağa düşürülmüş gençlerimizi, “marjinal grupları” trafiği felç etmeden etkisiz hale getirmenin başka yöntemleri yok mudur?
Vardır elbette; olmalıdır. Bu konuda özel olarak eğitilmiş güvenlik birimlerimiz olmalıdır. Günümüzde, bazı özel gün kutlamalarını amacı dışında kullanılmak, siber ve psikolojik savaş tekniklerinden biridir ve tüm dünyada uygulanmaktadır.
 1 Mayıs gibi bütün dünyada işçi bayramı olarak kutlanmakta olan bir etkinliğin, amacının çok dışında, toplumun bir kısmının moralinin çökertilmesine yönelik bir kalkışma provası olarak kullanılmak istenmesi bir psikolojik savaş tekniğidir ve hiçbir devlet buna izin vermez.  Bu, bütün dünyada böyledir.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, devletin temsilcisi bir valiye, "...Hele hele bir de yaptığını savunursan, ve doğru bulursan 'asla ve asla' 'Demokrasiyim, özgürlükler ülkesiyim' diyemezsin.
Yine de dersen...
Gülerler.
Hem ağzıyla, hem de başka neyle gülünebilirse..." şeklinde bir eleştiri yöneltmek, insaf ve nezaketle ve de gazetecilik etiği ile bağdaşır mı?
Biz bağdaştıramadık. 6 Avrupa ülkesi büyüklüğündeki bir şehrin emiri olmasının sırtına yüklediği büyük mesuliyete rağmen, yüzünde her zaman tebessüm taşıyabilen bir kişinin doğrudan Dilan’ı yaralayan biri gibi eleştirilmesini bir haksızlık olarak değerlendiriyoruz.
SAYIN VALİ MUTLU’NUN KENDİNİ HAKLI, DİLAN’I SUÇLU ÇIKARMA GİBİ BİR KAYGISI YOK Kİ..
Bir ayrıntıyı öne çıkararak, amacından saptırılmış bir gösterinin hangi amaca hizmet etmek istediğini göz ardı etmek, asıl amacın kamufle edilmesine yardımcı olmaktan başka bir işe yaramaz. Meslek hayatının önemli bir bölümünü masa başında değil, sahada geçirmiş deneyimli bir gazeteci olan Sayın Fatih Altaylı'nın böyle niyet taşıdığını söylemeyeceğimize göre, 'Sayın Valimize haksızlık yapılmıştır; nezaket kurallarını ihmal eden, insafla bağdaşmayan bir haksızlık yapılmıştır' diyoruz.
Zavallı Dilan'ın poliste kaydının olup olmadığı kadar, hangi işçi kuruluşu ya da sendika temsilcisi olarak gösteriye katıldığı da araştırılması, sorgulanması gereken bir ayrıntı değil miydi? Daha açık söyleyelim, bir takım “marjinal grupların” 1 Mayıs gölgesinde bir “serhildan” provası yapmak, bir yerlere mesajlar göndermek niyetinde olduklarını Sayın Altaylı bilmiyor muydu?
Sayın Altaylı, Dilan’ın 1 Mayıs etkinlikleri dışında çeşitli eylemlere katıldığını gösteren fotoğraflar konusunda, Sayın Vali Mutlu’yu suçluyor ve “Siz de Dilan’ı suçlu çıkarmaya çalışacağınıza gidip, ‘Geçmiş olsun’ deyin” diyor. Sayın Mutlu’nun kendini haklı, Dilan’ı suçlu çıkarma gibi bir kaygısı yok ki; 1 Mayıs kutlamalarının, bazı gruplar tarafından, amacının çok dışında kullanılmak istendiğini bu fotoğraflar çok açık anlatmıyor mu? Sayın Vali Mutlu gerçekten İstanbul valiliğine yakışan bir beyefendi; Dilan’ın çeşitli eylemlere katıldığını gösteren fotoğrafları Sayın Altaylı’nın üslubu ile sunmak yerine, basına dağıtmakla yetiniyor.
AYNI VALİ, NEVRUZ GİBİ NETAMELİ BİR GÜNÜ İSTANBUL’A BAYRAM OLARAK YAŞATMIŞTI

Bu sayfada yayınladığımız fotoğrafları, bu yıl Topkapı Kültür Park'ta yapılan Nevruz kutlamalarında çektim. Sayın Altaylı'nın, Nevruz gibi çok netameli bir günün İstanbul'da bir bayram havasında kutlanmasını sağlayan Valimiz Sayın Mutlu'ya yönelttiği eleştirisini, bu görüntüler eşliğinde, içimize sindirediğimizi bir kez daha söylemek istiyoruz.